Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şırnak’ta yaşanan ve biri tümgeneral 13 askerin şehid olduğu kaza ve Tümgeneral Aydoğan Aydın’ın ardından söylenen güzel ama yaşanan büyük acıyı ifade eden sözler bana eski bir geleneğimizi, asırlar önce savaş meydanlarında ve çatışmalarda şehadet makamına yükselen diğer paşalar hakkında yazılmış destanları hatırlattı. İşte, 1630’da ve 1739’da şehid olmuş iki paşa, Zor Murtaza ve Tos Paşalar hakkında yazılmış destanlar...

        Şırnak’ta meydana gelen ve biri tümgeneral 13 askerin şehid olduğu helikopter kazası memleketin yüreğini dağladı.

        Türk Ordusu’nda eskiden bir âdet vardı: Savaş, çatışma yahut diğer önemli olaylar hakkında sonradan destanlar yazılır ve hadiseler ile hadiselerin kahramanları yazılan bu destanlar sayesinde sadece tarihlerde değil edebiyatta da yer bulurlardı. Askerî konularda yazılmış destanları kaleme alanlar asıl vazifeleri askerlik olan ama aynı zamanda şairlik ve bestekârlık yapan, “saz şairi” yahut “çöğür şairi” denen yeniçeriler yahut levendler idi ve destanlar sadece okunmakla kalmaz, saz şairleri tarafından memleketin dört bir yanında musikili olarak icra edilirlerdi.

        Eski asırlarda meydana gelen birçok önemli olayın ayrıntıları, bazı savaşların tarih kitaplarına girmemiş safhaları ve isimleri tarihlerde yeralmayan birçok kahraman, bugün bu destanlar sayesinde biliniyorlar.

        Şırnak’ta yaşanan faciada şehid olanlar arasında Tümgeneral Aydoğan Aydın’ın da bulunması, bana asırlar önce şehid olmuş bazı paşalar hakkında yazılmış destanları hatırlattı.

        Tümgeneral Aydoğan Aydın

        HANÇERİ BASAMAK YAPTI

        İşte, 1630’da ve 1739’da şehid olmuş iki paşa, Zor Murtaza ve Tos Paşalar için söylenmiş iki destan:

        Zor Murtaza Paşa, Dördüncü Murad tarafından 1630’da Bağdad’ın İranlılar’ın elinden alınması için gönderilen Hüsrev Paşa’nın kumanda ettiği ordudaki komutanlardan biri idi. Zor Murtaza Paşa, o devrin büyük âlimi Kâtip Çelebi’nin “Fezleke” isimli eserinde anlattığına göre kale duvarlarının altına geldiği zaman askerlerinden birine bayrağı kalenin burcuna dikmesini emretmiş ama asker şehid düşünce aynı emri bir başka askere vermiş ve o asker de şehid olunca bayrağı dikmek için duvara bizzat kendisi tırmanmıştı. Tırmanırken belindeki hançerden istifade etmiş, hançeri kale duvarındaki yarıklara saplayarak merdiven gibi kullanmış, bu şekilde burca kadar ulaşıp bayrağı dikmiş ama göğsünden vurulup hemen orada şehid düşmüştü.

        Cezayir Millî Kütüphanesi’nde bulunan bir elyazması eserdeki Paşa destanı.

        MEÇHUL ŞAİRİN DESTANI

        Asker arasında “Zor Paşa” diye bilinen Murtaza Paşa’nın şehadetinin ardından ordugâhta bulunan Haliloğlu adında asıl mesleği askerlik olan bir çöğür şairi tarafından yazılmış destanın mısralarında, hadise şöyle anlatılıyordu:

        “Mâlûm olsun sana devletlû Hünkâr / Şehidlik makamın buldu Zor Paşa / Hû eyleyip alaylara salınca / Şehidlik makamın buldu Zor Paşa.

        Beyler idi yedeğini yeden / Dâim vird etmişti dilde pîrin (Pîrinin ismi her an dilinde idi) / İmamlar uğruna verirdi serin (başını) / Şehidlik makamın buldu Zor Paşa.

        Feth-i fütûh etmek idi kasdında / Nice fünûnlar (fenler) var idi destinde (elinde) / Sultan Süleyman’ın burcu üstünde / Şehidlik makamın buldu Zor Paşa.

        Yere geçsin Bağdad’ın temeli, taşı / Bizi künûzlardan (hazinelerden) ayırmak işi / Düşer mi şânına İmamlar Başı (İmam-ı Âzam Ebu Hanife) / Şehidlik makamın buldu Zor Paşa.

        Haliloğlu ağlar bir dahi güler mi / Ağlayuben çeşmim (gözüm) yaşın siler mi / Âl-Osman Oğlu’na fütur gelir mi (umursamaz mı) / Şehidlik makamın buldu Zor Paşa.”

        Ve, şehid düşen bir başka Paşa hakkında, 1739’daki Avusturya Savaşları sırasında şehid olan, asıl ismi bilinmeyen ve askerin “Tos Paşa” dediği bir başka kahramanın ardından yazılmış destan:

        “Ser verir (baş verir) düşmene yüzün döndürmez / Şehidler sancağın çekti Tos Paşa / Kâfirin alayın, taburun bozup / Sikkeyi mermerde kazdı Tos Paşa.

        Gazâda nûş edip ecel câmını (gazâda ecel kadehini içip) / Din uğruna feda etti cânını / Cennet bahçesinde meskengâhını (oturacağı yeri) / Huri, gılman ile düzdü Tos Paşa.

        Belgırat altında alaylar söktüm / Kâfirin askerin Tuna’ya döktüm / Nemçe Çesarı’nın (Avusturya İmparatoru’nun) belini büktüm / Kahraman misâli saldı Tos Paşa.

        Tameşvar kalesin alayım derdim / Budin’in altına varayım derdim / Günahım yok iken kazaya erdim / Kabrin Belgrat’ta kazdı Tos Paşa.

        Rûz-ı kıyamette cürmümüz beyan / El vermedi bana bu devr-i zaman / Çağırıp Nemse’ye (Avusturya’ya) aman elaman / Bin yüz elli ikide (1739’da) gitti Tos Paşa.”

        Temsilî bir savaş tablosu: 1912’de Libya’ya saldıran İtalyan birlikleri ile mücadele eden askerlerimiz.

        BU GELENEK SONA ERDİ

        Bu destanları, rahmetli Cahid Öztelli’nin 1960’lı senelerde dergilerde yayınladığı makalelerden naklettim ve aynı konuda bir hususa dikkat çekmek istiyorum:

        Eski devirlerden kalma elyazması eserlerde, özellikle de “cönk” denen enlemesine açılan şiir defterlerinde böyle daha dünya kadar destan vardır ve levendlere yahut yeniçerilere ait olan bu elyazmalarından eskiden imparatorluk toprağı olan memleketlerin kütüphanelerinde de bulunur. Elyazmalarının sayfalarını çevirdikçe sadece destanlara değil aşk şiirlerine, hasret mektuplarına, barut ölçülerine, frenk uyuzunu tedavi edecek ilâçların reçetelerine ve hiç bitmeyen bir İstanbul hasretine tesadüf edersiniz.

        Destan geleneğimiz devam etmiş olsaydı, Şırnak’taki şehidler hakkında kimbilir ne içli mısralar söylenirdi...

        Destanlara konu olan askerlerimiz savaşa gidiyorlar...

        Diğer Yazılar