Milletçe şifre uzmanı kesildik
Kriptografi, kelime mânâsı ile “gizli yazı” demektir. Bir yazının, notun, açıklamanın yahut herhangi bir bilginin başkaları tarafından ele geçirildiği takdirde okunup anlaşılmasına engel olabilmek için asırlar boyunca bu yola, yani şifrelemeye başvurulmuş; işe harflerin yerlerinin değiştirilmesinden başlanmış, sonraki devirlerde teknolojinin de gelişmesi sayesinde değişik kodlama sistemlerinden istifade edilerek daha başka metodlar bulunmuştur.
Hele bilgisayarların işin içine girmesi ile şifreleme çok daha karmaşık hal almış, şifreli metinlerin eskilerin “miftah” dedikleri şifre anahtarı olmadan çözülebilmesi nerede ise imkânsızlaşmıştır.
Son senelerde bu şifre işine merak salıp millet olarak öyle bir şifre uzmanı kesildik ki, CIA ve benzeri istihbarat örgütlerinin kriptografi metodları ilmimizin yanında haltetmiştir, hiç kalırlar!
Gazetelerde, özellikle de internet sitelerinde hemen her gün “şifre” ve “kod” sözlerinin geçtiği “Filâncanın konuşmasının şifrelerini açıklıyoruz”, “Bilmemne olayının kodlarını çözdük” yahut “İşte, falanca gelişmenin gizli kodları” gibisinden haber başlıkları görürsünüz. Bazılarına göre edilen her söz, yapılan her iş mutlaka birer şifredir!
HERKESİ ÖDLEK ZANNETMEK
Bu şekilde düşünüp yazanların iddiaları- nın doğru olduğunu düşündüğünüz takdirde, dünyadaki hemen herkesin korkak, ödlek ve açık konuşmaktan çekinen birer zavallı olduğu gibisinden saçma bir neticeye varırsınız. Söyleyeceklerini açıkça söylemekten her nedense ürkmekte ve başlarına birşey gelmesinden endişe etmektedirler, dolayısı ile fikirlerini şifreleyerek ifade etmekte; şifrelerin çözümünü de bu allâmelerden beklemektedirler!
“Şifre” ve “kod” merakı sadece günlük olayları değil, eski asırlarda yazılanlara ve hattâ Kur’an’a kadar götürülmüş vaziyette. Adam kanal kanal dolaşıp gizli bir istihbarat raporundan bahsedercesine Kur’an’ın “şifrelerini” ve “gizli kodlarını” anlatıyor; böyle yapmakla on dört asır boyunca hayatlarını bu işe vakfetmiş âlimlerin hiçbirşey bilmediklerini iddia etmiş oluyor ama ne gam! Ekranlardan haftanın birkaç günü yankılanan saçmalıklar, söylenenleri maalesef alık alık dinleyen bir güruh tarafından baştâcı ediliyor, uydurulmuş ne varsa “bilgi” zannediliyor ve bu tuhaflıklar yayıldıkça yayılıyor!
Basınımızın ezelî bir haber başlığı derdi vardır; bazı şablonlara, meselâ “Şoke oldu”, “Dünya onu konuşuyor”, “Uzayda Türk damgası” gibisinden kalıplara bayılırlar ve kullanmadan edemezler.
SICAK HAVANIN KODLARI
Haberlerin böyle başlıklarla verilmesinin sebebi, sadece tembelliktir! Haberi iyice okuyup üzerinde düşünmek ve doğru dürüst başlık çıkartabilmek zor, zahmetli ve yorucu geldiği için kalıp stoğundan birini alıp kullanıverirler ve neticede hemen her gün gazetelerde ve internet sitelerinde böyle garabetle karşılaşırsınız. Ama başlığın altındaki haberde ne şok vardır, ne dünya o meseleden haberdardır, ne de Türklerin haberde sözü edilen konuda bir buluşu! NASA’nın yeni roketinde kullanılan boyanın fabrikasında bir Türk’ün çalıştığını öğrenmişlerdir ve bu iş “Uzayda Türk damgası!” oluvermiştir, o kadar...
Bu klişelere son zamanlardaki modanın etkisi ile “şifre” ve “kod” kavramları da ilâve edildi. Meselâ devlet büyüklerinden biri “Havaların sıcak gitmesinden” mi bahsediyor? “Sıcaklığın şifreleri” başlığını attıktan sonra artık uydur uydurabildiğin kadar! Devlet adamı gerçi hakikaten sıcaklardan bahsetmiştir ama şifre çözücü allâmelere göre bu sıcaklık öyle hava ile falan alâkalı değildir, “hava” ve “iklim” kavramları birer sembolden ibarettir, kodlar çözüldüğünde siyaset dünyasındaki yahut ilişkilerdeki gizli anlaşmazlıkların kastedildiği anlaşılmaktadır, işin içinde zaten milletlerarası gizli teşkilâtlar da vardır, başımıza gizlice çorap örülmektedir ve bizi zor günler beklemektedir!
İsimler üzerindeki şifre ve kod histerisinden de bir başka gün bahsederim...