Selâya nedir bu muhalefet? Mustafa Kemal de Meclis'i selâlarla açtırmıştı
ÖNCEKİ gece, mâlûm darbe teşebbüsünün yıldönümü münasebeti ile bütün Türkiye ayakta idi. Şehidler yâdedildi, darbe girişimine ve darbecilere lânetler yağdırıldı, inşası yaptırılan anıtlar açıldı ve coşku sabaha kadar devam etti.
O gecenin en ruhanî dakikaları, bütün camilerden ardarda selâ verildiği anlardı...
Geçen sene 15 Temmuz gecesi bazı kişiler alçaktan uçan F-16’ların gümbürtüsünden değil, verilen selâlardan rahatsız olmuşlardı ve önceki gece de oldular! “Bu selâlar nereden çıktı?” diye tweet mweet atanları yine vardı ama başka birileri meseleyi “selânın Kur’an’da geçmediği ve ‘bid’at’ olduğu” iddiasına kadar götürdü...
Bilenler bilir: Selâ ibadet değildir, dinleyene huzur, ruh sükûnu ve eski tabiri ile “inşirah” veren dinî sözlü nefis bir melodidir ve okunması, daha doğrusu “verilmesi” bizde bir gelenektir. Bu nefis melodi minarelerde asırlar boyunca bayram sabahlarında, kandillerde, cuma gecelerinde, cuma namazlarından ve cenazelerin kaldırılmasından önce mutlaka terennüm edilmiş; halka önemli hadiseleri, felâketleri yahut zaferleri duyurup birliği, beraberliği ve azmi sağlamak için hep selâdan istifade edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Nisan 1920 tarihli bu emrinde minarelerde selâ verilmesini de istiyor.
LÂİKLİK ENDİŞESİ...
Şimdi kalkıp “Selâ da neyin nesi? Bunun dinde yeri yoktur, İslâmiyet’e sonradan dahil edilmiştir, okunması yanlıştır” iddiasında bulunmak, asırlar boyunca selâya ruhsat vermiş, okutmuş ve okunmasını da desteklemiş olan din âlimlerini bir şey bilmemekle, hattâ bid’ate sapmakla suçlamak ve “İslâmiyet’i 14 asır boyunca kimse anlamadı, dinin aslını şimdi biz keşfettik” demektir.
Selâya karşı çıkanlar bu nevzuhur ulemâdan ibaret kalsa eyvallah ama minarelerden verilen selâları işittiklerinde, lâikliğin istikbalinden endişe hissedenler de mebzul miktarda...
Türkiye’de önemli hadiselerin asırlar boyunca selâlar vasıtası ile duyurulduğunu daha önce örnekleri ile yazmıştım, şimdi her selâda lâiklik endişesine düşenler için bir başka selâyı anlatayım:
Mustafa Kemal Paşa, 21 Nisan 1920’de, yani Büyük Millet Meclisi’nin açılışından iki gün önce kendisine bağlı olan bütün askerî birliklere ve mülkî makamlara bir emir gönderdi...
BAKIN, NELER EMREDİLMİŞ!
Emirde, Meclis’in açılışından önce yapılması gerekenler sıralanıyordu: 23 Nisan, cuma gününe rastgeliyordu ve açılış için cumanın seçilmiş olmasının sebebi, bu günün mübarek olmasından istifade etmekti. Açılıştan önce Hacı Bayram Velî Camii’nde cuma namazı kılınacak, namazın ardından sakal-ı şerîf ile sancak-ı şerîf taşınarak Meclis’e gidilecek ama içeriye girmeden kurbanlar kesilip dualar edilecek, aynı gün bütün vilâyetlerde hatimler indirilecek, Buharî-i Şerîfler okutulacaktı...
Mustafa Kemal Paşa’nın emri Ankara ile sınırlı değildi: Paşa’nın ifadesi ile “Mukaddes ve yaralı vatanımızın her köşesinde” hatimler indirilecek, Buharî-i Şerîf ile Mevlid okutulacak, dualar edilecek ve minarelerden de selâlar verilecekti!
Tekrar yazayım: Mustafa Kemal Paşa, Meclis’in açılışından önce minarelerden selâ verilmesini de emrediyordu ve diğer emirleriyle beraber bu emir de yerine getirildi.
Sözünü ettiğim emrin Paşa’nın imzasını taşıyan ve burada fotoğrafını gördüğünüz orijinali şimdi “Askerî Arşiv” olarak bilinen ATASE’de, yani “Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Daire Başkanlığı”nda muhafaza ediliyor...
Şimdi yeniden sorayım: Ruha sükûn veren ve şevki canlı tutan selânın bid’at ile ve lâiklikle ne alâkası var?