Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANGELA Merkel ile rakibi Martin Schulz’un geçen akşam TV’de yaptıkları ve Türkiye’yi Alman siyasetinin mezesi hâline getirdikleri AB üyeliğimize son verilmesi konusundaki tartışmaları Almanya’da herhalde bizde olduğu kadar yakından takip edilmemiştir!

        Schulz ne kadar kesin, Merkel ise nisbeten nasıl tedbirli konuşmuş olsalar da, söyledikleri aslında aynı yere çıkar: Elli küsur senelik Avrupa Birliği hayâlimize sed çekilmesi, yani üyelik görüşmelerine son verilmesi, daha açık bir ifade ile Avrupa’nın kapısının suratımıza kapatılması...

        Alman siyasetçilerin “Türkiye’yi aramıza almayacağız” diye apaçık sözler etmeleri asırlardır Avrupa ruyaları gören, görmekle de kalmayıp “Ben zaten Avrupalıyım” hülyalarına dalan zihniyetin yaşayacağı büyük hayal kırıklığının başlangıcıdır ve bu şok yakın zamanda daha fazla hissedilecektir.

        90 KÜSUR SENE SONRA İLK DEFA

        Merkel ile Schulz’un Türkiye konusundaki tartışmalarının Alman politikasından da ötede son derece önemli bir başka tarafı var: Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştırılması gerektiğinin Avrupalı liderler tarafından 1920’lerden buyana ilk defa ve apaçık şekilde telâffuz edilmesi...

        “Türkler’i Avrupa’dan dışlama” tartışmalarının en yoğun şekilde yaşandığı dönem, Birinci Dünya Savaşı sonrasıdır ve öncülüğünü İngiltere Başbakanı Lloyd George’un yaptığı grup Türkiye’nin dışlanmasından da öte, “Avrupa’dan kovulması”nı istemişlerdir. En başta Lloyd George olmak üzere birçok politikacı konuyu sık sık gündeme getirmiş, hattâ işi çok daha ileriye götürerek “Türkler’i Asya’ya sürmekten” bahsetmişlerdir.

        Birinci Dünya Savaşı’nın mağlûplarının nasıl cezalandırılacaklarının belirlenmesi maksadıyla Versailles Sarayı’nda 18 Ocak 1919’da başlayan ve tarihlere “Paris Barış Konferansı” diye geçen toplantılarda en ağır yaptırımların Türkiye’ye uygulanması konusunda görüş birliğine varılmış ve Lloyd George “Türkler’i Avrupa’dan atma” hayâlini defalarca tekrar etmişti. Hattâ, seçimlerden mağlûp çıkması üzerine lideri olduğu Liberal Parti’nin iktidarını 1922 Ekim’inde Muhafazakârlara ve başbakanlığı da Muhafazakâr lider Bonar Law’a devrettiği âna kadar bu hayâlinden bir türlü vazgeçmemiş ve 19 Ekim 1922’deki Çanakkale Krizi’ni çözmek için sömürgelerin verecekleri destek ile kurulacak bir ordudan medet ummuştu.

        George’un hayali bu ordunun Çanakkale’deki İngiliz bölgesine giren Türk birliklerini durdurması ve ardından Yunanistan’ın yapamadığı işi yapıp Türkler’i doğuya sürmesi idi ama giden kendisi oldu.

        Paris Konferansı’nın zabıtlarını okuduğunuz takdirde, hakkımızda çok daha ağır sözlerin edilmiş olduğunu görürsünüz.

        ‘İŞİNİN DE, SENİN DE!’ DER GİBİ

        Daha sonra dayatılan Sevres Andlaşması ve Yunanlılar’ı Anadolu’ya salma macerası da hep Paris’te belirlenen politikaların neticesidir, temel politika “Türkiye’siz bir Avrupa”dır ve bu Avrupa’nın doğu sınırları Ege’nin iç bölgelerinden başlamaktadır.

        İşte, Almanya’da üç günden buyana yaşanan tartışma, aynı şekilde “Türkiye’siz bir Avrupa” kavramının doksan küsur sene sonra eskisi kadar sert olmasa bile aynı temel üzerinde ilk defa tekrar gündeme getirilmesidir ve bir asır önceki hayallerin hortlaması demek olduğu için de son derece önemlidir.

        Adamlar neredeyse bir asır sonra Avrupa’nın kapılarının suratımıza nasıl kapatacaklarını düşünüp tasavvurlarını TV’lerde açık açık tartışırlarken biz ne yapıyoruz?

        Hiçbirşey! Herzamanki gibi kınama bildirileri yayınlamakla meşgulüz...

        Devletleri bir tarafa bırakın, sıradan bir işçi yahut memur bile istenmediğini hissettiği anda bunu izzetinefis meselesi yapar, “İşinin de senin de!” deyip istifayı bastırır, gider...

        Böyle bir vaziyette devletlerin yapacağı iş de aynıdır! Hükümetler bu gibi hayatî kararları tek başlarına almak istemedikleri takdirde referanduma gider, yani kararı millete bırakırlar...

        Uyanmamakta asırlardır inad ettiğimiz için şimdi haysiyet kırıcı bir hal alan bu Avrupa ruyasından artık vazgeçmemiz, yapıldığı takdirde üyelik başvurusunu geri çekme kararının çıkması kesin olan bir referandumun ardından da “Senin de, birliğinin de” dememiz bizim için artık bir haysiyet meselesidir!

        Diğer Yazılar