Galiba unuttuk: Türk parası 'dolar' değil, 'lira'dır!
ETRAFTA bir korku, bir endişe, bir telâştır gidiyor. Neymiş efendim, dolar yükselmiş, Amerika ile aramızın bozulması üzerine daha da artabilirmiş!
Dolar sanki memleketin resmî parası; bakkaldan ekmek, kasaptan kıyma, manavdan limon alırken “Borcum kaç dolar?” diye soruyormuşuz gibi...
Bazı kişilerin unutmuş oldukları bir hususu hatırlatayım: “Lira” denen bir para birimi vardır, Türkiye’de bu para kullanılır, ismine “Türk Lirası” denir ve kısaltılmış şekli de “TL” diye geçer...
İktisat’taki öğrencilik senelerimde, isimleri şimdi klâsikleşmiş olan hocalarımızın unutmamamız için sık sık tekrar ettikleri bir kuralı iyice bellemiştik: “Dövizin artışı fiyatları, özellikle de ithal malların fiyatlarını yükseltir ama asıl etkisi psikolojiktir. Halk ‘Döviz yükseliyor, perişan oluruz’ endişesine bir kapıldı mı bozulan moralleri yerine getirmek zordur, toplumun endişesi katlanarak devam eder, gider” derlerdi.
Özal’lı senelerden itibaren artık hemen her gün, hattâ her an bu endişe ile yaşıyoruz! Dolar nâdiren de olsa az biraz düştüğü takdirde sanki meydan muharebesi kazanmış gibiyiz, ortalıkta bir bayram havasıdır gidiyor ama yükseldiği takdirde eyvah da eyvah, kıyamet alâmeti, felâket...
KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ
Türkiye’de evini, bürosunu vesairesini dolar ile kiralama cesaretini gösterenlere, İstanbul’u New York yahut Los Angeles vesaire zannedip bu işe kalkıştıktan sonra her ay başı geldiğinde ödeyecekleri yeşil banknotları sayarken karalar bağlayanlara artık birşey diyemeyiz, zira kendi düşen ağlamaz. Türk parası dururken dolar, euro vesaire ile borçlananlara yahut ithal ettikleri lüks malların satışından servet kazanma hevesinde olup da satamayanlara da...
Doların artışı tabii ki fiyatları tetikler ve öncelikle iki kalemi etkiler: Doğalgaz ile petrolü! İran ile gerçi yeni bir para ve ödeme sistemi üzerinde anlaşmaya vardık ama anlaşmanın hayata geçirilmesi zaman alacağı için doğalgaza yine dolar üzerinden ama biraz daha fazla para yatıracağız, bu iş evlerde kullanılan doğalgazın faturalarını da arttıracak; benzin, mazot, vesairenin fiyatları da biraz yükselecek ve bunların çaresi yok.
Ama diyelim ki Avrupa’ya tatile gidilecek.. Uçak bileti ve otel fiyatları fazla geldiği takdirde o taraflara değil de kendi memleketinizdeki dünya kadar tesisten kesenize uygun olanına gidersiniz, Yunan Adaları vesaire hayâlinizi ertelersiniz, olur biter... Otomobilin lüks modelini mi alacaksınız? Daha ucuz ve her keseye uygun olanlarının envai çeşidi mevcut ve Türk parası ile hepsi emrinize âmâde...
Asıl mesele peynir, ekmek, nohut, domates, vesaire gibi maddelerin fiyatlarının artmasıdır; tarım üretiminde gereken hemen herşeyi otuz küsur seneden buyana dışarıdan getirttiğimiz; tohumu, gübreyi vesaireyi ithal ettiğimiz için bu maddelerde az da olsa bir artış olacaktır ama nisbî fiyat yükselmeleri felâketin kapımızı çaldığı mânâsına gelmez.
ÜSTELİK FAYDASI DA VAR!
Dolardaki yükselmenin bize aslında pek telâffuz edilmeyen bir de faydası vardır: Yemeden içmeye, giyimden kuşama, otomobilden cep telefonlarının son modellerine kadar sirayet eden ithal mal kullanma merakımızı törpüleyecek olması!
Bunu, Türkiye’de senelerce zihinlere yerleştirilmesine çalışılan “yerli malı kullanma” kavramı yahut “kendi yağımız ile kavrulmak” gibisinden savaş senelerinin sloganları ile karıştırmayın. Hazır ve ithal malı kullanma alışkanlığını bir tarafa bırakıp dışarıdan aldığımız mallar kalitesinde üretim yapabilme, ortaya geç de olsa günlük tüketim malından yerli ve modern silâha kadar uzanan kalemlerde birşeyler koyabilme çabalarına girişmeyi kastediyorum.
Dolayısı ile ortada öyle telâş edilecek bir durum yoktur, doların dört lirayı görmesi bile öyle âfet, felâket vesaire değildir ve asıl mesele tek bir senti bile olmayanların “Dolar yükseldi, ne hal edeceğiz?” derdine düşmeleridir.