Pargalı'nın mezarı
ARKEOLOG Murat Sav, Kanuni Sultan Süleyman’ın dostu, arkadaşı, vezir-i âzamı ve bir iddiaya göre de eniştesi olan ama daha sonra hükümdarın emri ile idam edilen Pargalı İbrahim Paşa’nın “asıl mezarının” Karaköy’deki bir işhanının bodrumunda bulduğunu söyledi.
Murat Bey’in iddiası doğru olabilir de, olmayabilir de... Zira, Pargalı’nın nereye defnedildiği hakkında kaynaklarda verilen bilgiler birbirini tutmazlar ve hemen her yazar farklı yerlerden bahseder.
Birkaç sene önce “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin ortalığı tozu dumana kattığı günlerde Türk sanat tarihçiliğinin çok önemli hocası ve Tarihin Arka Odası’nı beraberce yaptığımız Prof. Nurhan Atasoy ile mezarın bulunduğu iddia edilen yerlerden birinden, Kabataş’tan yayın yapmıştık. Nurhan Hoca da, ben de, “Pargalı buraya defnedilmişti” diye kesin konuşmak yerine “Mezarının burası olduğu tahmin ediliyor ve kaynaklardaki tariflerle de mutabık görünüyor” demeyi tercih etmiştik.
ŞİMDİLİK KİMSE BİLEMEZ!
Murat Sav’ın iddiası hakkında “Olabilir de, olmayabilir de” dememin sebebi, işte kaynaklardaki tutarsızlıklar ve Pargalı’nın idamından hemen sonrasına ait bir bilginin bulunmaması.
Ama, mezarın nerede bulunduğu konusundaki karışıklığın bir başka sebebi daha var: Devletin, tartışmalı ve netâmeli görülen kişilerin defnedildikleri yerlerin bilinmemesi ve hattâ kaybolması için elinden geleni yapmasının bizde eski bir gelenek olması...
Dikkat ederseniz, sadece Pargalı İbrahim Paşa’nın değil, devletin hoş bakmadığı yahut bizzat ortadan kaldırdığı daha birçok kişinin mezarının yerinin bilinmediğini farkedersiniz...
Bu kişilerin devlet adamı yahut siyasetçi olmaları şart değildir; devlet tarafından muhalif görülen yahut herhangi bir sebeple hoşlanılmayan daha birçok meşhur kişinin mezarları kayıptır; hayattan ecelleri ile veya devlet tarafından ortadan kaldırılarak ayrılmış olsalar bile nereye defnedildikleri hâlâ sır hâlindedir.
Birkaç örnek vereyim:
16. asırda güçlenen ve bir hayli yandaş toplayan Hamzavîler’in büyükleri, Kanunî Sultan Süleyman zamanında toplu olarak idam edilmişler ve takipçileri mezarların yerini bir türlü öğrenememişlerdir. Cellâdın elinde can veren Hamzavîler’e bu yüzden “makam” denen sembolik kabirler yapılmış yahut idam edildikleri yerlere birer taş dikilmiş ve ruhları için buralarda dua edilmiştir.
Aynı gizlilik kaidesi gözden düşen yahut sebep oldukları bozgunlar veya başarısızlıklar yüzünden idam edilen devlet adamları için de tatbik edilmiştir.
SAİD-İ NURSİ’Yİ HATIRLAYIN
Bir örnek: Büyük bir asker olmasına rağmen 1683’te Viyana önlerinde yaşadığımız bozguna sebep olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın nereye defnedildiği asırlarca gizli kalmıştır ve hâlâ meçhuldür..
Kabirleri aynı gizleme merakına kurban edilen Cumhuriyet döneminin birkaç meşhur simasını da hatırlatayım: Şeyh Said, Seyyid Rıza ve Said-i Nursî!
Bu isimlerin ilk ikisi idam edilmişler ve nereye defnedildikleri hiçbir şekilde açıklanmamıştır. Said-i Nursî ise Şanlıurfa’da eceli ile vefat etmiş, ama cenazesi daha sonra mezarından çıkartılıp bir uçağa konmuş ve bilinmeyen bir yere nakledilmiştir.
Bizde böyle asırlardır uygulanan “mezar kaybettirme” geleneğinin sebebi, devletin bu kişilerden intikamını almaya devam çabası yahut hatıralarını bile cezalandırma merakı değil, kabirlerinin ziyaretgâh hâline gelmesi endişesi ve onların yolunda gidenlerin yahut hatıralarına hürmet gösterenlerin mezar başında da olsa biraraya gelmelerini engelleme çabasıdır.
Pargalı’nın mezarı konusundaki belirsizliğin sebebi de budur ve Pargalı ile ilgili olarak idamından hemen sonra tutulmuş bir kayıt bulunmadığı müddetçe hâlen bilinen ve bundan sonra iddia edilecek bütün mezarlar sadece bir tahminden ibaret kalacaktır.