Bir dua hatırası
DÜN, 29 Ekim 1923’te Büyük Millet Meclisi’nde yapılan anayasa değişikliğinin, yani Cumhuriyet’in “kuruluş belgesi” olan evrakın orijinalini yayınladım. Habertürk’ün manşetten verdiği belge birçok internet sitesinde de yeraldı.
Hani internet sayfalarının altında okuyanların yorumlarının yeraldığı bölümler var ya...
Oralara neler neler yazmışlardı! Cumhuriyet’in kuruluş belgesi bile Mustafa Kemal’e hakaret vasıtası olmuştu; eleştirmiyor, açık açık hakaret ediyorlar, hattâ ardarda küfürler sıralıyor ve sonra Sultan Vahideddin’e de medhiyeler düzüyorlardı...
Şimdi, hiç yorum yapmadan şahidlerinin çoğunun hayatta oldukları bir hatıramı nakledeyim:
Sultan Vahideddin ile Halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olan dünya güzeli Hanzade Sultan 1998 Mart’ında Paris’te vefat ettti, cenazesi birkaç gün sonra İstanbul’a getirildi ve Âşiyan Mezarlığı’na defnedildi.
SULTAN FENA KIZMIŞTI...
Definden sonra oğlu, kızı, torunları, akrabaları ve dostları, yapılacak dua ve okunacak mevlide iştirak için Hanzade Sultan’ın ablası Neslişah Sultan’ın Ortaköy’deki evine geçtiler. Dua ile mevlid için önceden Kâni Karaca ile konuşulmuştu, Kâni Ağabey’i ben getirecektim, Âşiyan’dan hemen üstâdın Fatih’teki evine gittim ve alıp Ortaköy’e götürdüm.
İmparatorluğun o senelerde hayatta olan aristokrasisi, İstanbul’un gazetelerin magazin sayfaları ile TV’lerde hiçbir şekilde göremeyeceğiniz gerçek sosyetesi ile ailenin dostları ve ahbapları bizi bekliyorlardı...
Mâlûm, Kâni Ağabey’in gözleri görmezdi ve dualarda zikredilecek isimleri önceden ezberlerdi. Listeyi daha evvel hazırlamıştık: Sultan Abdülmecid’den Sultan Vahideddin’e, Halife’ye, Hanzade Sultan’ın annesi Sabiha Sultan ile babası Ömer Faruk Efendi’ye ve kocasının Prens Mehmed Ali’nin mensubu olduğu Mısır Hanedanı’ndan yakın akrabalarına kadar uzanan isimlerin yazılı olduğu bir liste...
Yolda isimleri ben okudum, Kâni Ağabey hafızasına aldı; Ortaköy’e gelince önce salonda bir köşeye çekilip bir daha tekrar ettik, “Tamam, oldu” deyince koluna girip duayı yapacağı koltuğa götürdüm. Tam okumaya başlayacağı sırada kulağıma eğilip “Murat’cığım, bizde âdettir, dualarda Mustafa Kemal’i de mutlaka zikretmemiz istenir. Ama burada ondan bahsetmem pek hoş olmayacak galiba, ne dersin, söylemesem mi?” diye sormaz mı?
Neslişah Sultan o sırada meğerse tam arkamızda imiş, Kâni Ağabey’in dediklerini işitti ve kızkardeşinin vefatının verdiği ıztırabı da bir tarafa bırakıp “Ne münasebet Hoca?” diye parladı! “Ne demek Mustafa Kemal’den bahsetmemek? Sultan Vahideddin’in torunuyum diye Mustafa Kemal’i kaldırıp atacak mıyım? Buradaki herkes ona da Fatiha okuyacak!”
NESİLLER BOYU ZEHİR!
Kâni Ağabey “Tabii ki Sultanım, tabii ki...” dedi, sûrelerle Mevlid’i makamdan makama geçip tam bir İstanbul tavrı ile okudu ve ailenin orada bulunan yabancı dostlarını da hayran bıraktı. Sonra sıra “Âmin”e geldi, duayı “Merhum Sultan Vahideddin’in ruhu için, şu şehzadelerin, bu sultanların, falanca prenslerin, filânca prenseslerin, hâssaten merhume Hanzade Osmanoğlu’nun ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhları için el Fatihaaaaa!” diyerek bitirdi ve başta padişahın torunları olmak üzere salondaki herkes Sultan Vahideddin ile Mustafa Kemal’e fatiha okudular.
1920’lerde Mevlânzade Rıfat isimli sahtekârın ve 1930’larda da Rıza Nur çatlağının hezeyanlarını sermaye edinip “üstad” pozlarına bürünen Osmanlı pazarlamacısı nefret tüccarları, birkaç nesli zehirledikleri için ne kadar övünseler azdır!