Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Türkiye’nin Otomobili” projesi, bir buçuk asırlık gecikmenin ardından geçen hafta uygulamaya kondu. Devlet otomobilden ve otomobilin atası olan “lokomobil”den işin daha tâââ başında ürkmüş, 1861’de Türkiye’ye lokomobil getirilmesi teklifini kabul etmemiş, hattâ sadece otomobilin değil, motosikletin bile memlekete girmesine izin verilmemişti. Kendi otomobilimizi yapamamamızın sebeplerinden biri de, bu yasaktır.

        CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan “Türkiye’nin Otomobili” projesinin uygulamasını başlattı. Otomobilin prototipi 2019’da tamamlanacak ve 2021’de de ticarî satışa geçilecek.

        “Büyük” olmak isteyen bir devlet sadece otomobilini değil, silâhını da kendisi yapmak, dışarıya bağımlı olmamak zorunda olduğu için, temennim kendi otomobilimiz ile beraber kendi silâhlarımızı da yapmaya başlamamızdır.

        Otomobil meselesinin gündeme gelmesi bana otomobil tarihimizin ilk zamanlarını, meselâ Avrupalı işadamlarının 1861’in İstanbul’una otomobilin atası olan “lokomobil”leri getirme teklifini reddetmemizi, sonraki senelerde de uzun seneler motorlu araçları yasaklamamızı, hattâ motosiklete bile izin verilmemesini hatırlattı.

        İşte, 156 senelik bu ilk yasağın öyküsü...

        İLK OTOMOBİL 1672’DE

        Otomobil benzeri ilk aracı, Çin’de faaliyet gösteren Ferdinand Verbiest adında misyoner bir Cizvit papazı, 1672 imal etti. Asıl çalışmalar sonraki devirlerde başladı ve 1800’lerin ilk senelerinden itibaren üretime geçildi.

        Avrupalı ve Amerikalı bilim adamları değişik yakıtlar denerlerken, buhar gücüyle hareket edecek modeller üzerinde de yoğunlaşıldı; İngiliz ve Fransız mucitler de buhar tribünleri vasıtası ile hareket edebilecek araçlar imal etmeye başladılar.

        Bu araçların başında “lokomobil” yahut buharla çalıştığı için “vapur arabası” da denen, bugünün traktörlerini andıran ilk otomobiller geliyordu ve en meşhur lokomobil imalâtçılarından biri de James Boydell adındaki İngiliz mekanik uzmanıydı. İngiliz Hükümeti, Boydell’e her çeşit desteği sağlamış ve çok sayıda lokomobil satın alarak hem Londra’da kullanıma koymuş, hem de Hindistan’dan Amerika’ya kadar dünyanın dört bir tarafına göndermişti.

        SINIRSIZ DEMİRYOLU’ DENDİ

        James Boydell 1860’ta öldü ama kurduğu fabrika imalâta devam etti. Lokomobile “sınırsız demiryolu” da deniyordu ve Boydell son günlerinde araçta yeni düzenlemeler yapmıştı. Lokomobilin yokuşlarda zorlanmasının önüne geçebilmek maksadıyla tekerleklerin etrafına tanklardaki paletleri andıran ama istendiği takdirde çıkartılan metal parçalar yerleştirmişti ve bol bol sipariş alınıyordu.

        İngiliz Hükümeti, Boydell’in ölümünden birkaç hafta önce hem lokomobili tanıtmak, hem de Mısır’da işletme imtiyazı alabilmek için Mısır’ın o zamanki valisi Said Paşa’ya bir lokomobil hediye etti. Lokomobil gemi ile İskenderiye’ye gönderilip Nil üzerinden Kahire’nin Bulak semtine nakledildi ve Said Paşa’nın yaylı arabası traktörü andıran bu lokomobile bağlandı. Said Paşa, veliahdı İsmail Paşa ve Mısır sarayının önde gelenlerinden iki kişi 1860 Ocak’ında Bulak İskelesi’nde bekleyen lokomobilin çektiği yaylı arabaya binip meraklı kalabalığın şaşkın bakışları arasında saraya gittiler.

        Mısır Valisi Said Paşa, 1861’de İngilizler’in hediye ettiği “lokomobil”in çektiği arabası ile Kahire caddelerinde.

        Bu yeni icat Said Paşa’nın hoşuna gitmişti ve Boydell’in şirketine Kahire’de çalıştırma imtiyazı verdi.

        Şirket birkaç sene sonra İstanbul’da da benzer bir imtiyaz almak istedi ve 1861 Ağustos’unda, tahtta Sultan Abdülâziz’in bulunduğu günlerde Osmanlı Hükümeti’ne bir dilekçe verdi.

        İmzalarından okunabildiği kadarı ile şirketin Greçino ve Dolamur adındaki yetkilileri dilekçelerinde lokomobilin nasıl çalıştığını anlattıktan sonra araçta yapılan son değişiklikler hakkında bilgi veriyorlardı. İlk lokomobillerin tekerlekleri yollara ve kaldırımlara zarar vermiş ama tekerleklere daha sonra yerleştirilen paletler ile bu durum önlenmişti. Çok ses çıkartan ve caddelerdeki atları ürküten buhar kazanına susturucular takılmış ve kazanın gürültüsü büyük ölçüde azaltılmıştı. Aracın gücü de fazlalaştırılmıştı ve araç hiç zorluk çekmeden artık yokuşları da çıkabiliyordu.

        Dilekçelerinde lokomobilin “Türkiye’ye yakışacağını” söyleyen Greçino ve Dolamurdaha sonra birkaç lokomobil getirerek taşımacılık yapmak istediklerini yazıyor ve hükümetten “işletme imtiyazı” talep ediyorlardı.

        BİR AY SONRA REDDEDİLDİ

        Başında Mehmed Emin Âlî Paşa’nın bulunduğu hükümet, Greçino ile Dolamur’un taleplerini Tanzimat sonrasında oluşturulmuş kurumlardan olan “Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye”ye, yani bir çeşit Adalet Komisyonu olan müesseseye havale etti. Komisyon talebi bir ay sonra, 1878 Eylül’ünde ele aldı ve reddetti!

        Hazırlanan raporda önce “lokomobil” isimli icadın öneminden, sağladığı kolaylıklardan ve diğer memleketlerde yaygın şekilde kullanılmasından bahsediliyor ama lokomobil hakkında henüz tam bilgiye sahip olunamadığı için imtiyaz konusunda acele edilmemesi tavsiye ediliyordu. Hükümet bu konuda ağır davranmalı, lokomobilin neyin nesi olduğunu iyice araştırmalı, Londra Büyükelçiliği’nden bilgi istenmeli, tarafsız şekilde raporlar yazılmalı ve imtiyaz kararı bütün bunlardan sonra verilmeli idi.

        Raporun altında Yusuf Ziya, Mustafa Fazıl, Ahmed Nuri ve Yusuf Kâmil Paşalar gibi imparatorluğun o devirdeki önde gelen devlet adamlarının mühürleri vardı ve aynı zamanda Mısır Hanedanı’nın da mensubu olan Mustafa Fazıl Paşa lokomobilin kendi memleketinde kullanılmasına rağmen İstanbul’a getirilmesine karşı çıkıyordu.

        Otomobilin atası olan lokomobilin Türkiye’ye gelmesi işte bu rapor üzerine reddedildi...

        MOTOSİKLETE DE İZİN YOK

        Lokomobil üzerinde sonraki senelerde teknik yenilikler yapıldı; taşıt olarak kullanılması yerine çekici görevi yapması uygun bulundu, özellikle tarımda istifade edildi, zamanla traktöre dönüştü ve otomobil teknolojisi de ayrı bir branş olarak gelişerek devam etti.

        Ama, otomobilin Türkiye’ye girişi de hayli maceralı oldu...

        Osmanlı Arşivleri’ndeki belgeler yönetimin ilk zamanlarda otomobile hoş bakmadığını, hattâ ürktüğünü, özellikle de Sultan Abdülhamid’in iktidarı sırasında değişik bahaneler öne sürülerek Türkiye’ye gelmesinin engellendiğini ve resmî makamlar için satın alınan az sayıdaki otomobilin dışında İstanbul’un yerli ve yabancı sâkinlerinin otomobil kullanmalarına izin verilmediğini gösteriyor...

        Bahanelerin başında, otomobillerin sokakları tahrip etme ihtimali geliyordu...

        BİR BUÇUK ASIRLIK GECİKME

        Meselâ Osmanlı Arşivi’nde MV.110-10-1-2 numarada bulunan 18 Eylül 1904 tarihli bir Bakanlar Kurulu Kararı’nda, Gümrük Müdürlüğü’ne İstanbul’da monte edilmek üzere Marsilya’dan gemi ile gönderilen üç sandık dolusu otomobil parçasını geri göndermesi talimatı veriliyordu. Otomobilin şehre sokulmamasının gerekçesi, “İstanbul sokaklarının gaz ile çalışan bu gibi arabaların gidiş-gelişlerine uygun olmaması”idi. Üstelik sadece otomobillerin değil, motosikletlerin gelmesine de izin verilmiyordu...

        Otomobilin atası olan lokomobilin kullanılmasına bundan 156 sene önce engel çıkartmasak ve otomobile de izin verse idik, “Türkiye’nin Otomobili” projesine belki de bundan bir asır önce girişmiş ve bu alandaki her işi çoktan tamamlamış olurduk.

        Diğer Yazılar