Geçmişin komplo teorileri bugün gerçek oluyor
TARİH merakı, daha doğrusu tarihe amatör seviyede gösterilen alâka, bizde paranoyaya varan komplo teorileri ile beraber gider ve bunun dünya kadar örneği vardır.
Meselâ, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1900’lerin ilk senelerinde yaşadığı sıkıntılar, geçmişte hep komplo teorileri ile yorumlanmıştır. Sultan Abdülhamid tarihin gördüğü en büyük hükümdarlardan biridir, 33 senelik saltanatı boyunca tek karış toprak kaybetmemiştir, bütün felâketler liderlerinin tamamı ya mason yahut dönme olan İttihadçılar’ın Abdülhamid’i 1909’da tahttan indirmeleri ile başlamıştır!
Bizdeki tarih meraklıları, bazı tarihçiler ve özellikle de sağ kesim seneler boyu hep bunları söylediler ve daha da fenası, söylediklerine inandılar. Ama “tek karış toprak vermediği” iddia edilen Sultan Abdülhamid’in iktidarı sırasında Türkiye’nin 1.5 milyon kilometrekare toprak kaybettiği, İttihadçılar’ın en güçlü askerî lideri olan Enver Paşa’nın ve daha birçok İttihadçı’nın masonlukla alâkalarının bulunmadığı, hattâ Enver Paşa’nın bir ara locaları kapattığı hiç telâffuz edilmedi.
Zihinlere, yıkılış paranoyalarının ardından bu defa İstiklâl Harbi ile alâkalı komplo teorileri hâkim oldu...
REHÂVET VE TEMBELLİK
Bu yeni paranoyanın temelini, Mustafa Kemal’in İngiltere ile yakınlığı, hattâ yaptığı iddia edilen gizli anlaşmalar teşkil etti. İngilizler’in işgal altında bulundurdukları İstanbul’u bizlerle çatışmaya girmeden bir anda terketmelerinin ve Hilâfet’in kaldırılmasının sebebi ile daha sonra gelen devrimlerin kaynağı da bu idi, yani İngilizler ile oturup herşeyin önceden hazırlanmış olması...
Bunlardan birine, meselâ İngiliz birliklerinin İstanbul’u tahliyelerinin gerçek sebebine dair örnek vereyim: İngiliz Ulusal Arşivi’nde artık araştırmaya açılmış olan birçok belgede, meselâ hükümet görüşmeleri ile ilgili zabıtların yeraldığı CAB/23/31 ile CAB24/158 numaralı dosyalarda İngiliz birliklerinin İstanbul’u terketmek zorunda kalmış olmaları, koalisyonu teşkil eden bakanların zamanın başbakanı Lloyd George’un bütün ısrarına ve inadına rağmen savaşı sona erdirebilmek maksadıyla birliklerin Türkiye’den ayrılmalarına karar vermiş oldukları açık açık yazılıdır.
Ama bütün bu palavraları ortaya atan “üstad” havalarındaki zevâta inanıp komplo teorilerine sarılmanın getirdiği rehâvet ve tembellik varken birşeyler okuma zahmetine neden girilsin ki?
ETRAFIMIZDAKİ DERT ÇEMBERİ
Peki, Avrupa geçmişte Türkiye’nin aleyhinde hiç faaliyet göstermedi mi?
Tabii ki gösterdi, zayıflatmak için elinden geleni de yaptı ama bu faaliyetler bizde zannedildiği kadar devâsâ boyutta olmadı. Uğradığımız dertlerin sebebi sadece Batı’nın komploları değil, gücümüzün kalmamış olması ve cephelerde ardarda uğradığımız mağlûbiyetler idi. Devletin zayıf bir döneminde başta bulunan Sultan Abdülhamid de çaresizdi, onun zamanında elimizden çıkan 1.5 milyon kilometrekarenin ardından yaşanan Dünya Harbi faciası imparatorluğu dağıtıp bitirdi.
Komplo teorileri bugün de hayli rağbette ve Türkiye’de “tarih” dendiğinde hâlâ nerede ise bir asırlık bu paranoya yaşanıyor.
Ama meselenin pek dikkat etmediğimiz ve gözlerden kaçırdığımız başka bir tarafı var: Geçmişte gerçek zannettiğimiz aleyhimizdeki komploların benzerlerinin bugün hakikaten vârolmaları, üstelik uygulanmalarına da başlanmış olması...
Dört bir yanımızda yaşanan hadiseleri dikkatli bir şekilde değerlendirdiğinizde, bunun böyle olduğunu, yani aleyhimizdeki bir çemberin içerisinde bulunduğumuzu hemen farkedebilirsiniz.
Şimdi, geçmişi ideolojik boyutta tartışmak yerine, işlerin bu vaziyete gelmesinde kendi kusurumuzun bulunduğunu da inkâr etmeden eskiden hayal fakat bugün gerçek olan komplolara nasıl karşı duracağımıza karar vermenin zamanıdır.