Eski hukukumuzun az bilinen bir tarafı: Kadına kocayı boşama yetkisi veren 'İsmet hakkı'
Müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yönetmeliğin yayınlanmasının verdiği ilhamla, eski evlilik hukukumuzun kadınlara tanıdığı ama pek bilmediğimiz bir haktan bahsedeceğim: “İsmet hakkı” denen ve kadının kocasını boşayabilme yetkisinden...
Müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesi ile ilgili yönetmelik Resmî Gazete’de yayınlandı. Biz, geçmişi kötüleme merakımız yüzünden Medenî Kanun’un kabulünden önceki asırlarda erkeklerin çoğunun dört kadın aldığını, canları istediğinde boşayıp yenileri ile değiştirebildiklerini ve boşama hakkının sadece erkeğe ait olduğunu zannederiz. İşte, eski nikâh sistemimizin artık pek bilinmeyen bir tarafı: “İsmet hakkı” denen, kadına kocasını boşama yetkisi veren uygulama ve bir örnek...
NÜFUS Hizmetleri Kanunu’nda değişiklik yapılıp müftülere resmî nikâh kıyma yetkisi verilmesinin ardından uygulamanın ne şekilde olacağı hakkındaki yönetmelik de çıktı ve Resmî Gazete’de yayınlandı.
Bu, müftülerin artık resmî nikâh kıyabilecekleri mânâsına geliyor... İçişleri Bakanlığı, il ve ilçe müftülerine yahut müftülük personeline evlendirme memurunun sahip olduğu yetkiyi verebilecek ve 1926’dan buyana evlendirme dairelerinde kıyılan nikâhlar müftülüklerde de kıyılabilecek.
EN ÖNEMLİ KAYNAK
Daha önce de yazmıştım: Türkiye’de milyonlarca kişi, ders programlarımıza kadar giren geçmişi kötüleme merakımız yüzünden Medenî Kanun öncesindeki asırlarda kıyılan nikâhların şimdikilerden tamamen farklı olduğunu, erkeklerin çoğunun dört kadın aldığını, canları istediğinde boşayıp yenileri ile değiştirebildiklerini zannederler.
Nikâh kıyma yetkisinin müftülere de verilmesi hazırlıklarının ardından yükselen “Lâiklik elden gidiyor” haykırışlarının sebebi de, meselenin yanlış bilinmesidir!
Eski aile hukukumuzun aslını öğrenmek isteyenler, konunun şu andaki en önemli hocalarından olan Prof. Dr. Mehmet Âkif Aydın’ın birkaç ay önce yayınladığı “Osmanlı Aile Hukuku” isimli eserini okudukları takdirde başka türlü aktarıldığı için yanlış bilinen birçok hususun doğrusunu öğrenebilirler...
SÖZLEŞME YAPMA ŞARTI
Nikâh kıyma yetkisi yürürlükteki mevzuata göre sadece evlendirme memuruna ait değildir, köylerde muhtarlar ile yurtdışında konsoloslar da nikâh kıyabilirler ve bu nikâhlar belediyede kıyılanlar gibi nüfusa kaydedilirler. Yeni tasarı aynı yetkiyi şimdi müftülere de veriyor ve müftülerin kıyacağı nikâhlar belediye nikâhlarında olduğu gibi Medenî Kanun’un evlenme ile ilgili hükümlerinin çerçevesi ile sınırlı bulunuyor.
Müftülere bu yetkinin verilmesinin sebebi, senelerdir devam edegelen taleplerdir. Türkiye’de hayli geniş bir kesim Medenî Kanun’un kabulünden buyana belediye nikâhında dinî boyutun yeralmamasından şikâyetçidir ve resmî nikâhtan sonra gidip dinî nikâh da kıydırırlar...
Yapılan değişiklikle bu şikâyetlere son verilecek, müftüler çiftlere nikâh defterini imzalattıktan sonra istedikleri takdirde nikâh merasiminin dinî şartlarını da yerine getirecek...
Aslında işin esasında değişen hiçbirşey bulunmadığı, yeni uygulama ile nikâha dinî bir kimlik de verilmediği, değişiklik nikâh memurunun yetkilerinin müftülere de tanınmasından ibaret olduğu ve müftülükte kıyılacak nikâh da “resmî nikâh” olacağı için milletin arzusu üzerine getirilen yeni uygulamanın lâikliğe ters düştüğü iddiasının gerekçesini bir türlü anlayamıyorum...
Şimdi, eski evlilik hukukumuzun pek bilmediğimiz bir tarafından, “ismet hakkı” ndan bahsedeyim...
“İsmet hakkı”, kadına kocayı boşama yetkisi veren bir uygulamadır.
Evlilikte dini nikâhın mevcut olduğu eski devirlerde boşama hakkı genellikle kocaya aitti. Gerçi evliliği ıstıraba dönmüş olan olan kadının kadıya gidip “Bu herif beni öldürecek kadı efendi, ne olur boşa beni” dediği de olur ve anlattıkları doğru çıktığı takdirde kadı efendi boşanma kararı verirdi ama böyle bir talep o dönemin sosyal şartlarında pek kolay değildi. Üstelik, kadının böyle bir işe kalkışması için mangal gibi yüreği olması lâzımdı.
Neticede, boşanmada ipler erkeğin elinde idi ama bazı durumlarda kadının da kocasını boşamasına izin verilir ve buna “ismet hakkı” denirdi.
Ama, “ismet hakkı”na her kadın öyle kolayca sahip olamazdı. Bu hakkı alabilmesi için bazı şartları yerine getirmiş olması, meselâ nikâh öncesinde müstakbel kocası ile bu konuda sözleşme yapması yahut hanedan mensubu, yani “sultan” olması gelirdi.
BOŞAMAK İSTEDİ, OLMADI
“İsmet hakkı”, halktan yahut hanedana mensup olan kadınların kocaları tarafından birdenbire boşanmaları halinde ortaya hoş olmayan durumların çıkmasını önlemek maksadıyla konmuştu ve damada nikâh öncesinde senedi andıran bir belge imzalatılarak kabul ettirilirdi.
O devirlerde, nikâh sırasında hazırlanan evlilik mukavelelerinde “mihr” denen şartın yeralması şarttı. Mihr, basit bir ifadeyle “kadının kocası tarafından boşanması halinde alacağı tazminat” idi. Şayet “ismet hakkı” sözleşmesi yapılmış ise evlilik belgesine “mihr” hükümlerinin yanına mutlaka bu hak da yazılır ve mukavele damadın şahitlerine imzalatılırdı. Anlayacağınız, bu hakka sahip olan kadınlar ve özellikle de hanedan mensubu hanımlar, kocalarını istedikleri zaman boşayabilme hakkını elinde tutuyor ve boşadıkları takdirde bir de yüklü tazminat alıyordu.
“İsmet hakkı”, Osmanlı döneminde asırlar boyunca kullanıldı ve sahip olduğu bu hakka dayanarak kocasını boşayan hanedan mensubu son kadın, Osmanlılar’ın son hükümdarı Sultan Vahideddin’in kızı Ulviye Sultan oldu...
Vahideddin henüz tahta geçmediği sırada, kızı Ulviye’yi Dolmabahçe Sarayı’nda, 1914’ün 12 Kasım’ında, imparatorluğun Londra Büyükelçisi Tevfik Paşa’nın Alman askeri akademisinden mezun olan oğlu İsmail Hakkı Bey ile evlendirdi. Daha önceleri sadrazamlık, yani başbakanlık yapmış olan Tevfik Paşa bu makama sonraki senelerde yeniden gelecek ve imparatorluğun son sadrazamı olacaktı.
Ulviye Sultan ile İsmail Hakkı Bey’in nikâhını Şeyhülislam Hayri Efendi kıydı. Damadın vekilliğini Sultan Reşad’ın başyaveri Salih Bey, Ulviye Sultan’ınkini Başmabeynci Mehmed Tevfik Efendi yapmış, Mefruşat Müdürü Akif ve mabeyn kâtibi Şevki Beyler erkek tarafının; mabeyn doktoru Ahmed Reşad Bey’le sarayın ikinci kahvecisi Abdülhadi Efendi de kız tarafının şahidi olmuştu. Gelinin “mihr”i, 1001 kese altındı. Nikâh sözleşmesinde Ulviye Sultan’ın “ismet” yani kocasını boşama hakkına sahip olduğu da açıkça yazılıydı.
1917’de Hümeyra ismini verdikleri kızlarının da dünyaya gelmesine rağmen evlilikleri pek iyi gitmedi. İsmail Hakkı Bey, İstiklâl Harbi sırasında gizlice Anadolu’ya geçti ama karısı Ulviye Sultan’ı gidişinden haberdar etmedi. Bu arada bir de hata yaptı: Karısına bir “boş kâğıdı” yolladı, yani “Seni boşadım” dedi ama bu hakkın Ulviye Sultan’da olduğunu unutmuştu ve gönderdiği “boş kâğıdı” geçersizdi.
GAZETELERDEN ÖĞRENDİ
Ulviye Sultan, her nedense beş ay bekledi ve kocasını bu beş ayın sonunda, 22 Haziran 1922 sabahı “ismet hakkı”nı kullanarak bu defa kendisi boşadı. Boşanmada şahitlerle beraber zamanın şeyhülislamı Mehmed Nuri Efendi de hazır bulunacak, karar gazetelerde de yayınlanacak ve İsmail Hakkı Bey, karısının kendisini boşadığını haftalar sonra cephede, Gönen’in Yunan birliklerinden geri alınışı sırasında okuduğu eski bir gazeteden öğrenecekti...
Ulviye Sultan eski kocasını hiçbir zaman affetmedi. Sonraki senelerde aynı yerlerde tesadüfen de olsa defalarca bulunmalarına rağmen yüzyüze gelmemek için çaba gösterdi. İsmail Hakkı Bey ise ileriki senelerde yeniden evlendi, hayatını Bülent Ecevit’in annesinin teyzesi Ferhande Hanım’la birleştirdi, 1977’de vefat etti, yapayalnız kalan Ferhande Hanım’ı Vahideddin’in torunu Hümeyra Özbaş yanına aldı ve Ferhande Hanım üvey kızının yanında vefat etti..
İşte, eski evlilik hukukumuzun az bilinen taraflarından olan “ismet hakkı” kavramı, kısaca böyle...