Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de son senelerde ahlâk, namus ve hayâ dışı berbat bir âdet çıktı: Tarihî belge uydurmak!

        İdeolojileri, düşünceleri ve saplantıları doğrultusunda palavra bir tarih yazmaya heveslenenler oturup düzmece belge imal ediyor ve belli bir kesimi bu sahte evrak vasıtasıyla aslı-astarı olmayan iddialarının doğru olduğu konusunda maalesef iknaya muvaffak oluyorlar.

        Bu sahtekârlıkların ilk ve önemli örneklerinden biri, 80’li senelerde Zübeyde Hanım, hakkında uydurulan hakaret ve iftiralarla dolu düzmece bir mahkeme kararı idi ama uyduran sahtekâr aceminin de acemisi olduğu için dokuz satırda otuzdan fazla hatâ yapmıştı. Sahtekârlık modası sonraları aldı, yürüdü ve Sultan Abdülhamid ile Talât ve Enver Paşalar’a ait olduğu iddiası ile dünya kadar mektup, telgraf, vesaire ortaya sürüldü.

        BAS BAS BAĞIRIYOR!

        Böyle sahte belgelerin tamamının ortak bir noktası var: Sahtekârlar ne kadar çaba gösterseler de bu işi beceremiyor, görüntüsü işi bilenlere bile ilk bakışta “Acaba?” dedirtebilecek ustalıkta evrak uyduramıyorlar. Ortaya sürdükleri belge daha ilk bakışta sırıtıyor ve “Sahteyim, sahteeeee” diye bas bas haykırıyor!

        “Alın size belge!” diye uydurulan son sahtekârlık nümunesi, Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zaid’in Medine Müdafii Fahreddin Paşa’ya kara çalması sırasında hakikatlerin değil, her nedense Abdullah bin Zaid’in iftiralarının yanında olan bazı üniversite hocalarımızın da dört elle sarılıp İttihad ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden Cemal Paşa’ya ait olduğu iddiası ile ortaya sürdükleri iki telgraf...

        Bu uydurma evraka göre, Fahreddin Paşa’nın Şerif Hüseyin’in çeteleri tarafından yağmalanmasına yahut İngilizler’in eline geçmesine mâni olabilmek için Medine’den İstanbul’a gönderdiği kutsal emanetlerin bulunduğu sandıklar güya Şam’da açılmış ve bazı kıymetli eserler çalınmışmış, Cemal Paşa’nın telgrafları da bu hırsızlığı doğruluyormuş!

        Arşivlerde senelerce çalışmış ve elinden aralarında eski telgrafların da bulunduğu binlerce belge geçmiş bir kişi olma sıfatı ile hemen söyleyeyim: Cemal Paşa’ya atfedilen bu telgraflar sahtedir!

        Her ikisi de sahtedir, zira o devrin şifreli telgraflarının şekil şartlarının tamamen dışında bulunmaları bir tarafa, üslûplarının da resmî telgraflar ile hiçbir alâkası yoktur!

        TÜKÜRMEK BİLE AZ GELİR!

        Ayrıntılara girmeden, birkaç hususu basitçe izah edeyim:

        İmparatorluk zamanının şifreli telgrafları bu düzmece belgelerdeki gibi düz yazı şeklinde olmaz, resmî metne sayılardan meydana gelen şifreler de yazılmış ve bu şifrelerin karşılığı olan kelimeler her sayı grubunun üzerine tek tek kaydedilmiştir. “Medine”den resmî yazışmalarda yahut telgraflarda “Medine” değil, “Medine-i Münevvere” şeklinde bahsedilmiştir.

        Yine sahte telgraflarda geçen “belirsiz” kelimesinin o devirde mevcut olmaması bir tarafa, bu düzmece vesikaları imal eden hırs küpü cahiller “Osmanlı Sultanları” mânâsına gelen “Selâtin-i Osman” yahut “Selâtîn-i Âli Osman” ibâresinden bile habersizdirler ve bu ifadeyi “Sultan Osman” diye yazmışlardır...

        Bunlar, sözkonusu sahte telgraflardaki birçok hatâdan sadece birkaçı... Fahreddin Paşa’nın Medine’den gönderdiği kutsal emanetlerin nerede muhafaza edileceğine karar verecek kişinin Cemal Paşa olmaması, arşivlerdeki belgelerin yollanan sandıkların Şam’da değil, İstanbul’da açıldığını göstermesi gibi tarihî hakikatler de meselenin diğer tarafı!

        Geçmişi ideolojik hırslarının ve intikam heveslerinin vasıtası yaparak binbir cehalet nümunesi ile dolu böyle düzmece belge hazırlayanların suratlarına tükürseniz bile, emin olun kâfi gelmeyecektir!

        Diğer Yazılar