İtalyan ressam Zonaro, Atatürk'e yazdığı mektupta 'Abdülhamid'in tek tablosu bendedir, satın alın' diyor
Türkiye’de “resim” dendiğinde akla ilk gelen isimlerden olan İtalyan ressam Fausto Zonaro, ölümünden iki sene önce, 1927’de Reisicumhur Mustafa Kemal’e bir mektup göndermiş ve İstanbul’da yaşadığı yıllarda yaptığı tablolarının satın alınması talebinde bulunmuş. Zonaro’nun sözünü ettiği eserleri arasında Sultan Abdülhamid’in bugün kayıp olan tek yağlıboya tablosu da yeralıyor ve şimdi Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde muhafaza edilen mektubuna ne cevap verildiği de bilinmiyor.
TÜRKIYE’de yapılan resim müzayedelerinde eserlerine nâdir de olsa rastlanan, tabloları yüksek fiyatlara müşteri bulan ama “resim” dendiğinde akla ilk gelen isimlerden olan bir İtalyan ressam vardır: Fausto Zonaro…
1854’te Padova’da doğan, 1891’de İstanbul’a gelen Zonaro birkaç sene sonra Sultan Abdülhamid tarafından “saray ressamı” yapıldı, uzun seneler ailesi ile beraber İstanbul’da, Beşiktaş’taki Akaretler’de yaşadı ve hem saray, hem de imparatorluğun önde gelen aileleri için eserler verdi.
‘EVDEN HEMEN ÇIK’ DEDiLER
Fausto Zonaro’nun “Göksu Sefası”, “Fatih’in İstanbul’a Girişi”, “Fatih Sultan Mehmed’in Ordusu ile Edirne’den İstanbul’a Yürüyüşü”, “Hücum”, “Kayığa Binen Kadınlar”, “Tulumbacılar”, “Rifai Dervişleri”, “Hamam”, “Neyzen”, “Feraceli Kadın” ve “Anne Sevgisi” isimli tabloları ile daha birçok eseri, Türkiye’de bugün en fazla bilinen yağlıboya resimlerin başında gelir.
Evinde sık sık sergiler de açan Zonaro’nun müşterileri arasında devletin ileri gelenlerinin yanısıra İstanbul’da yaşayan yabancılar da vardı. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesi ve bir sene sonra da Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesi üzerine devrik hükümdar ile alâkası olan herkes gözden düşünce, Zonaro için de dertler başladı. Akaretler’deki evini boşaltması istendi, uzun seneler sarayda çalışmış olmasına rağmen hizmetlerine karşılık tazminat ödenmedi ve maddî sıkıntılar içerisine giren ressam, 1910 Martı’nda İstanbul’dan ayrılıp memleketi olan İtalya’ya döndü.
SAN REMO’DAKİ SÜRGÜN
Ama yaşadığı dertler yakasını bırakmayacak; önceden gemi ile gönderdiği tabloları, taslakları ve resim malzemeleri ile dolu diğer sandıkları Napoli Limanı’nda yağmur altında kalıp perişan olacaktı!
İtalya’ya dönüşünün ardından birkaç sene boyunca değişik şehirlerde yaşamaya çalışan Zonaro nihayet Akdeniz sahilindeki San Remo kasabasına yerleşti ve burada İstanbul günlerinden bir tanıdığı ile karşılaştı: Saray ressamlığı sırasında “şehzade” olarak tanıdığı, sonradan tahta çıkan, imparatorluğun son hükümdarı olan ve sürgün senelerini San Remo’da geçiren Sultan Vahideddin ile…
Ressam, sürgündeki hükümdarı arada bir ziyaret ediyordu ve Vahideddin’in karakalem bir portresini de yaptı.
NAZİK BİR ÜSLÛPLA
Fausto Zonaro, hayata 19 Temmuz 1929’da San Remo’da veda etti. Son senelerinde yine eser vermiş, İstanbul’dan İtalya’ya getirdiği tablolarından sağlam kalanlarını satmaya çalışmış ve Türkiye’den saraydaki hizmetlerine karşılık tazminat almaya uğraşmış fakat hiçbir netice elde edememişti.
Bugün burada Fausto Zonaro’nun imzasını taşıyan ve şimiye kadar ortaya çıkmamış önemli bir belgeyi yayınlıyorum: Ressamın ölümünden iki sene önce, 30 Kasım 1927’de Ankara’ya, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği ve şimdi Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde bulunan Fransızca mektubunun görüntüsü ile tercümesini…
Zonaro, mektubunda Türkiye’de geçirdiği güzel günlerden bahsederken İstanbul’da maddî bakımdan haksızlığa uğradığını yazıyor, Mustafa Kemal’in memlekette başlatığı yenilikleri medhediyor ve İstanbul’dan getirdiği eserlerinin, özellikle de Sultan Abdülhamid’in poz verdiği tek yağlıboya resim olan tablosunun satın alınmasını nazik bir üslûpla rica ediyor.
İŞTE, MEKTUBUN METNİ
Ressamın da söylediği gibi hakikaten önemli olan bu tablonun âkıbeti, günümüzde maalesef bilinmiyor…
İşte, Fausto Zonaro’nun Ankara’ya, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği ve Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nin müdürü olan dostum ve arkadaşım Muhammed Safi’nin sayesinde bulduğum Fransızca mektubunun tercümesi:
“Ankara’da Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne:
Ekselâns!
Bu mektubu size yazmaya cesaret eden, yaklaşık yirmi seneyi Majesteleri Sultan Abdülhamid’in sarayında görevli olarak memleketinizde geçirmiş ressam Fausto Zonaro’dur.
İsmim kıymetsizdir ama zât-ı âlîniz için pek meçhul olmayacağını ümid ediyorum. Birçok memleketlerde İstanbul’un ve Boğaziçi’nin âdetleri ile güzelliğinin, Fatih Sultan Mehmed’in şanlı tarihinin, Türk- Yunan savaşının, dinlerin, ordunun, velhâsıl vatanınızı şereflendiren herşeyin resimlerini yaptım.
Şubat 1907 tarihli “Resimli Figaro” ve “Dersaadet” (dergileri) ile dünyanın önemli bütün gazeteleri, vatanınızın şeref ve şânını benim meşakkatli sanat mesaim sayesinde tegannî ettiler.
Ama siyasi olaylar nihayetsiz bir aşk, düzgünlük ve doğruluk ile kazandığım yeri, “Millî Osmanlı ressamı” mevkiini terkettirdi.
Ekselânslarınıza müracaata sizi âlîcenap kalpli, azîz Türkiye’yi beşerî faaliyetlerin bütün alanlarında şaşaa içerisinde geliştirmeyi, cihanda yüksek bir şöhret ve giderek büyüyen bir şeref ve şan vermeyi kararlaştırmış bir şahsiyet olarak tanıdığım için cür’et ediyorum. Bunun haricinde ekselânsları güzel sanatlar alanında birçok önyargıyı kökünden sarstığınız için, mektubumun iyi şekilde kabule mazhar olacağını ümid ediyorum ve artık pek ileri bir yaşa geldiğimden dolayı, Ankara’da bir göreve davet edilmeyi beklemiyorum.
İstanbul’dan 1910’da ayrıldım ve maalesef millet için yaptığı hizmetlere karşılık tazminat elde edemeyen yegâne saray memuru ben oldum. İhtimal, tazminata hakkı olan tek memur da ben idim. Fakat zamanın siyaseti bütün teşebbüslerimi altüst ediyordu. Sebebi, ertesi sene anladım: İtalya Trablusgarp’a giriyordu, sonra da büyük muharebe beni büsbütün uzaklara attı.
Mahiyetleri itibariyle memleketinizin çağdaş tarihini alâkadar eden birçok eser ve bunların arasında da devrin baş aktörü olan Abdülhamid’in mevcut yegâne resmi, burada, nezdimde bulunmaktadır. Zira, majesteleri kısa süren Meşrutiyet döneminde sadece benim karşımda poz vermeye tenezzül etmişti.
Faaliyetleri ve meziyetleri bir tarafa bırakılacak olursa, Enver Bey ve Mahmud Şevket Paşa bu hareketin başındaki kişiler idi. Ayrıca “Köprü Üzerindeki Tulumbacılar” ve “On Muharrem” isimli büyük boyda tablolarım da vardır ve bunlarda halkın âdetleri ile dinî gelenekleri resmedilmiştir.
Talep ve istirhamımı nazar-ı itibare almak lûtfunda bulunarak eserlerimden birkaçının İstanbul Müzesi’ndeki tabiî yerlerine dönmeleri için gerekli emirleri vereceğinizi ümid ederim.
Arzumun dikkate alınacağının ciddî ümidi içerisinde, ekselânslarının sadık bendeleri,
Fausto Zonaro”.
Fausto Zonaro’nun mektubu.
***********
HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ!
Geçen hafta, Nevşehir Hacıbektaş Üniversitesi’nin üç mensubunun ortak intihallerini yazmıştım…
Otuz küsur senedir böyle intihalcilerle didiştiğim için âdetlerini ve tepkilerini gayet iyi bilirim: Hemen savunmaya ve saldırıya kalkışırlar…
İntihalcilerden doçent olanı bu defa başka bir iş daha yapıyor, sosyal medyada mazlum pozuna bürünerek başlattığı saldırıları çirkin bir üslûpla ve ırkçı söylemler üstüne kuruyor; makasladığı eserlerden birinin asıl sahibi olan Evangelia Balta’nın Yunanlı olmasını “suç” gibi gösteriyor ve hem benim hakkımda, hem de Balta’nın ismini vermeye cesaret edemediği yayıncısı için hakarete varan yalan ifadeler sarfediyor.
Bu sayfayı ve sizlerin kıymetli vakitlerini hem suçlu hem güçlü bu intihalcinin hezeyanları ile sık işgal etmeyip toptan cevap vermek için önemli bir gelişmeyi, makasçıların ve yayıncılarının aleyhine önümüzdeki hafta açılacak olan hukuk ve ceza dâvâlarını bekliyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Evangelia Balta’yı ucuz bir milliyetçilik postuna bürünerek “Yunanlılık’la suçlamanın, yani çaresizlikten nefret söylemine sığınmanın, “Yalıda pipo ile şarap içme” gibisinden yalan seviyesizliklerin ve daha birçok hakaretin cevabını mükemmelen vereceğim, merak etmesinler!