İHA'ların üretim mekânını görseniz iftihar edersiniz!
HAFTA içerisinde, Bayraktar ailesinin sahibi olduğu “Baykar” şirketinin insansız hava araçlarını, yani silâhsız olan “İHA”lar ile silâhlı “SİHA”ları ürettiği tesisi gezdim.
Böyle bir tesisin millî güvenlik sırrı olması gerektiğine inandığım için nerede olduğunu, yani Afrin’de devam eden operasyonda elde edilen başarılarda gücü ve etkisi çok daha iyi anlaşılan bu insansız hava araçlarının üretim mekânlarının yerini yazmayacak, sadece birkaç izlenimimi aktaracağım.
Hani evinizde kendi başınıza monte ettiğimiz elektronik gereçlerde panellerin ve parçaların üzerinde “front size”, “don’t push” yahut “fragile” yani “ön taraf”, “bastırmayın”, “kırılabilir” gibisinden İngilizce ifadelerle uyarılar vardır ve artık her elektronik âlette böyle İngilizce sözlerin bulunmasına hepimiz alışmışızdır ya...
HERŞEY TÜRKÇE!
İnsansız hava araçlarının üretim mekânında ilk şaşırdığım husus işte bu oldu; yani hemen her elektronik parçanın üzerinde İngilizce değil, Türkçe ifadeler yazılmıştı! Zira, İHA’ların ikinci veya üçüncü derecede önem taşıyan ve yurt dışından kolayca temin edilebildikleri için burada üretimlerine gerek görülmeyen ufak parçaları dışında ileri teknoloji gerektiren herşey bu tesiste yapılıyordu; yani “millî” idiler ve dolayısı ile üzerlerindeki yazılar da Türkçe idi...
Aynı “millîlik”, bilgisayar yazılımlarında da mevcuttu. Hava savunması ile ilgili araç ve gereçleri satarken ipleri elinde tutabilmek maksadıyla yazılım, radar veya haberleşme sitemleri ile ilgili programları mutlaka eksik olarak veren yabancı memleketlerin illâllah dedirten bu bitmeyen cilveleri Bayraktar ailesini de çileden çıkarttığı için bilgisayar yazılımlarını da kendileri yapıyorlardı. Tesisteki çoğu genç olan personelin bir kısmı proje üzerinde çalışıyor, bazıları son derece hassasiyet gerektiren montajı yapıyor, diğerleri de İHA’lar ile SİHA’larda kullanılan programları hazırlıyorlardı...
Geçmişte top, tüfek, kalyon, vesaire her çeşit silâhımızı kendimiz yaparken üzerimize iki buçuk asırdan buyana bir atâlet çöktü; vaktiyle en kaliteli şekilde imal ettiğimiz harp vasıtalarını artık yapamaz hâle geldik ve dışarıya muhtaç olduk. Ama silâh teknolojisinin gerisinde kalmamız bir tarafa, yakalamamız ve kendi teknolojimizi ortaya koymaya çalışmamız da istenmedi ve çeşitli yerlerden bitmeyen engellemeler başladı.
Osman Yalçın’ın “Türk Hava Harp Sanayii Tarihi” isimli kitabını okuduğunuz takdirde 1910’lardan itibaren kendi uçağını imal etmeye çalışan Türkiye’nin dışarıdan değil içeriden gördüğü engellemeleri de öğrenir ve Nuri Demirağ ile Vecihi Hürkuş gibi ilk uçak imâlâtçılarımızın başlarına gelenleri okur ve hayli şaşırırsınız...
SİLÂHTA MİLLÎLİK ŞARTI
İnsansız hava araçlarının imal edildiği tesis, neredeyse bir asırdan buyana devam eden bütün bu engellemelerin ve şanssızlıkların ardından gelişmiş teknolojiyi bizim de ortaya koyabileceğimizin ders mahiyetinde mükemmel bir örneğidir. Tesiste, Silâhlı Kuvvetler’e ilk teslimatın 2007’de yapılmasının ardından 2014’ten buyana silâhlı İHA’ların üretimi de yapılmaktadır ve elde edilen bu başarı, göreni “Geçmişteki mâlûm engellemeler çıkartılmasa idi, Türkiye hava sanayiinde bugün kimbilir nerede olacaktı!” dedirtmektedir!
Türkiye, şimdi insansız hava araçlarını, özellikle de bu araçların silâhlı modellerini kendi başına imal edebilen beş ülke arasında yeralıyor...
Bir devlet millî silâh sanayii olmadan, yani kendi vurucu gücünü kendisi yapmadan “gerçek” bir büyük devlet olamayacağı için, Türkiye sadece İHA’ları değil, bütün silâhlarını artık kendisi yapmak mecburiyetindedir ve dün bağrımıza bastığımız şehidlerimizin ruhlarının tam bir huzura kavuşabilmesinin çaresi de budur!