Rezil!
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, askere kısa bir an olsun hoş vakit geçirtebilmek ve şevk vermek maksadıyla Hatay’daki sınır karakoluna giden sanatçılara “Rezil” dedi!
Seviyeye bakın: Bir grup sanatçı memleketin, yani bizlerin hayatımızı huzur içerisinde idame ettirebilmemizi sağlamak maksadıyla ölüm ile her an burun buruna olan kahramanlara birkaç saatliğine hoşluk yaşatabilmek maksadıyla Cumhurbaşkanı ile beraber sınıra gidecekler ama anamuhalefet lideri askere şevk verenlere “Rezil” diyecek!
Kemal Bey’in bu ifadesi, malûm bir siyaset ile zihniyetin ortaya nihayet çıkabilmiş olan hakiki sloganıdır!
Cephedeki askere moral verebilmek için her memlekette böyle programlar yapılır. İkinci Dünya Harbi ve Vietnam Savaşı sırasında Amerikalılar başka Marlene Dietrich ile Bob Hope olmak üzere en meşhur şarkıcıları ile komedyenlerini bir cepheden ötekine koşuşturup durmuş, aynı işi Fransızlar da yapmış, Nazi işgaline uğramamış bölgelerdeki kabare yıldızlarını ateş hattının hemen gerisindeki sahnelere taşımışlardır.
En başta Amerikalılar olmak üzere, cephede asker bulunduran her memleket bugün de aynı programları düzenliyorlar!
BİZDE DE GELENEKTİR
Kaldı ki, askerlik ile musikiyi bundan asırlar önce biraraya getirmeye muvaffak olmuş, Roma İmparatorluğu’ndaki bilinen ilk bandonun ardından ordusu için musiki teşkilâtı kurmuş ilk milletlerden biri biziz...
Bu musiki teşkilâtına, sonraki asırlarda “mehter” dedik...
Mehterin musikiyi sadece muharebelerde yahut merasimlerde icra ettiğini, yani “hamasî havalar” çalan bir heyetten ibaret olduğunu zannetmeyin. Arşivlerdeki belgeler mehter mensuplarının şehirde de sık sık konserler verdiklerini, barış zamanlarında yabancı memleketlere gönderildiklerini ve aynı zamanda eğlence musikisini de icra ettiklerini gösterir.
Biz, geçmişte cephedeki askere şevk vermek için yalnızca müzisyenlerden değil, edebiyatçılardan da istifadeye çalıştık. Enver Paşa, Çanakkale’deki muharebelerin en dağdağalı günlerinde memleketin meşhur yazarlarına “Gidin, orada neler olduğunu görün, yazın ve hem askere, hem de halka moral verin” diyerek üniforma giydirmiş, başlarına da birer “Enveriye kabalağı” geçirip cepheye göndermişti.
Aynı moral çabaları sonraki senelerde, Kore Savaşı’nda da devam etti. O günlerin meşhur sanatçıları konser maksadıyla Kore’ye gidebilmeleri için hayli çaba göstermiş fakat mesafenin uzaklığı buna mâni olmuş ve cepheye İstanbul Radyosu’nda her hafta Kore için doldurulan özel bandları yollamak ile yetinmiştik. Ama, Kore’den getirilen yaralı askerlerimiz için ilk tedavilerinin ardından hastahanelerde hemen konserler düzenledik ve bu konserleri öyle sıradan isimler değil, Safiye Ayla, Perihan Altındağ, Müzeyyen Senar yahut Hamiyet Yüceses gibi devrin en sevilen sanatçıları verdiler.
1974’teki Kıbrıs çıkarmasının ardından verilen cephe konserlerinde hazır bulunan gazilerimiz ise hâlen hayattalar!
O METİN ÖYLE YAZILMAZ!
Hatay’daki sınır karakoluna giden sanatçıların tamamının icralarından hoşlandığımı ve musikilerine hayranlık hissettiğimi söyleyemem, hattâ gidenler arasında isimlerini şimdiye kadar hiç işitmediğim birkaç kişi de mevcut. Ama meselenin sanat tarafı başka, yapılan iş başkadır ve askere moral vermek maksadı ile bir sınır karakoluna gidilmesi sadece takdir edilir!
Kemal Bey hem askerî musiki, hem de moral maksadıyla cephede programlar düzenlemek hususunda eski bir geleneğe sahip olan Türkiye’de böyle bir açıklama yaptığı için bedbaht ama bir yerde de şanslıdır! Bedbahttır, zira sınıra giden sanatçılara “rezil” diyebilmek, hırsın gözleri kör etmesi neticesinde ortaya çıkan ve nâdiren görülen bir akıl tutulması gibidir ve herkesin başına gelmez; şanslı olmasının sebebi ise hakaret ettiği sanatçılar başta olmak üzere kimselerden aynı üslûpta ve gereken cevabı almamış olmasıdır.
Sanatçılarımızın Kemal Bey’e cevaben yayınladıkları ama alelâcele kaleme alındığı kelime tekrarlarından belli olan, daha da önemlisi seviyeyi muhafaza edebilmek maksadıyla biraz ürkek şekilde ve maalesef gereken üslûpta yazılmamış o metin keşki kaleme ve üslûba hâkim bir başkasına hazırlattırılmış olsaydı...