Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞLIĞI okuyup da bir cumhurbaşkanı adayına karşı edilmesi hiç de hoş kaçmayacak böyle bir hitabın bana ait olduğunu zannetmeyin!

        “Gel bakalım burayaaaa!” sözünü vallahi de, billâhi de ben sarfetmedim; CHP’nin lideri ve İnce’nin de patronu olan Kemal Kılıçdaroğlu söyledi!

        TV’lerde herhalde görmüşsünüzdür: Kemal Bey geçen gün partisinin cumhurbaşkanlığı adayını açıkladığı toplantıda Muharrem İnce’yi yanına işte böyle, sanki bundan iki ay sonra devletin başına geçeceğini hayâl ettiği kişiyi değil de, kabahat işlemiş birini hesap sormak maksadıyla çağırır gibi çağırdı!

        Hani küçük yaştaki haşarı çocuklar vardır, ikide bir komşunun camını kırar, sokakta kavgaya karışıp eve toz-toprak içerisinde, elbiseleri lime lime olmuş perişan halde gelir yahut karnesinde sıra sıra kırık not getirir de hırslanan baba birkaç tokat ve şaplakla afacana bir ders vermek için “Gel bakalım burayaaaa! Gel de, ettiğin işin hesabını ver! Çabuk gel ulaaaaan!” diye haykırır ya, aynen öyle!

        İşte bu yüzden CHP liderinin yaramazlığından illâllah ettiği oğluna haddini bildirmek için elinde sanki sopa varmış gibi “Gel bakalım burayaaaa!” diye bağırmasını işitince “Kemal Bey galiba fena girişecek! Muharrem İnce liderini böyle hiddetlendirecek acaba ne büyük kabahat işledi?” diye düşünmedim değil!

        ÜSLÛPLAR FARKLIDIR AMA...

        Herkesin hitap üslûbu farklıdır, âmennâ! Memnuniyetlerini, hiddetlerini, yahut vermeye hazırlandıkları haberleri farklı sözlerle ifade ederler. Meselâ bir parti lideri cumhurbaşkanı adayını açıklarken “Filânca kardeşim” der, bir başka lider “Partimiz falancanın aday olmasına karar vermiştir” diye konuşur ama bu işin “Gel bakalım burayaaaa!” ifadesi ile yapılması maalesef zerafet, nezaket ve nüans noksanıdır ve popülist görünmek hevesi ile hitabın seviyesini yerlere düşürmekten ibarettir!

        Gerçi hitabı yapan razı, yapılan da razı ve neticede bizlere edecek pek bir söz kalmıyor ama işin zerafet kısmı ne olacak?

        Bilmem dikkat ettiniz mi? Başta CHP’ye ve sol partilerin çoğuna senelerden buyana bir nostalji hâkim oldu: 1920’lerin nostaljisi... O devirde binbir zorluğun üstesinden gelinerek kurulan devleti bugün çağın ve zamanın şartlarına göre daha da mükemmel hâle getirebilmeyi düşünmek yerine güçlüklerle dolu o günlerin havasını teneffüs edebilmeye hevesleniyorlar...

        Muharrem Bey’in adaylığının açıklanmasından hemen sonra konvoyla Hacıbayram Camii’ne gitmesinin ve Cuma namazını burada edâ etmesinin sebebi de bu bir türlü bitmek bilmeyen nostaljidir. Mustafa Kemal Paşa da 1920’nin 23 Nisan’ında Meclis’in açılmasından önce Cuma namazını gerçi aynı camide kılmıştır ama Ankara’da bundan 98 sene önce düzenlenen merasimler ile Muharrem Bey’in geçen hafta Hacıbayram Camii’ne ve oradan da Birinci Meclis’e gidişi arasında büyük farklar vardır.

        Ankara, 21 Nisan 1920’de Anadolu’daki bütün sivil idareciler ile askerî birliklere gönderdiği emirde Meclis’in açılmasından önce hatimler indirilmesini, Buharî-i Şerîf ve Mevlid okunmasını, kurbanlar kesilmesini, minarelerde ezandan önce salâvatlar getirilmesini, Meclis’e sakal-ı şerîf ve sancak-ı şerîf ile, yani Hazreti Muhammed’in sakalının teli ve sancağı ile gidilmesini emretmiştir.

        ‘EEEYYY 1920’NİN RUHU!’

        Meclis işte böyle, altı asırlık imparatorluk tarihimizde eşine- emsâline az rastlanan bir dinî merasim ile açılmış; Hacıbayram Camii’ndeki Cuma namazı bu huşûyla kılınmıştı. Üstelik namaza Mustafa Kemal ile beraber cemaatin tamamı iştirak etmiş, Muharrem Bey namazı eda ederken partililerden bazılarının camiin dışında beklemeleri gibi birşey vuku bulmamıştı!

        1920’lerin havasını, özellikle de 23 Nisan 1920 sabahını tekrar teneffüs etmeye çalışırken Mustafa Kemal’in o gün için verdiği talimatların tamamını olmasa bile bir kısmını aynen uygulamaktan kaçınmanın, hele camie girmeyip de kapısında nöbet tutmanın hikmeti ne ola ki? Lâikliğin elden gitme korkusu veya hâlâ tek parti döneminin hasretini çeken seçmeni hiddetlendirme endişesi mi?

        Parti liderinin “Gel bakalım burayaaaa!” hitabı ile başlayan o günü ifadede zorlanıyorum! Zira ortada bir cumhurbaşkanlığı adayı mevcut olduğu için “komedi” sözü yakışık almayacak, “dram” ifadesi de hafif kaçacak...

        Dolayısı ile yeni bir şey söylenemeyip hâlâ bir asır öncesinden medet umulduğunu görünce elden “Eyyy ruuuuh, eeeeeyyyy 1920’lerin ruhuuu! Teşrif ettin ise masanın ayağını üç kere vur!” demekten başka birşey gelmiyor!

        Diğer Yazılar