Fransa krizinin temelinde, Katerin'in bize poposunu açıp göstermesi yatar
"Türk-Fransız ilişkilerinin geçmişi" dendiğinde hemen Kanunî Sultan Süleyman'ın Kral Birinci François'ya gönderdiği ve "Ben şuranın, buranın, filân memleketin, falan diyarın sultanıyım; sen de Fransa vilâyetinin kralı Françesko'sun" diye başlayan o meşhur mektubunu hatırlarız ama Fransa ile ilişkilerimizde bir kadın poposunun oynamış olduğu çok önemli rolü pek bilmeyiz. İşte, bu "popo" hadisesinin ayrıntıları...
ÂH Katerin âââh! Bugün yaşadığımız bütün bu tatsızlıklara, tartışmalara ve kavgalara hep sen sebep oldun...
Eğer beş asır önce o ayıp hareketi yapmasaydın, Akdeniz sahilindeki bir kalenin burcuna tırmanıp da Osmanlı'nın koskoca amirali Barbaros Hayreddin Paşa'ya poponu göstermeseydin Fransa ile aramızda şimdi hiçbir mesele olmayacaktı! Ne Ermeni tasarısını tartışacaktık, ne başbakanımız ve bakanlarımız Paris'e karşı ağızlarını açıp gözlerini yumarak veryansın edeceklerdi, ne de Fransız mallarını boykot, vesaire gibisinden konular gündeme gelecekti...
Dedim ya, şimdi bütün bu tatsızlıkları yaşamamızın tek sebebi, senin hiç utanmadan ve sıkılmadan bir kalenin burcundan bizim anlı-şanlı kapdan-ı deryâmız Barbaros Hayreddin Paşa'ya ve levendlerimize o penbe poponu göstermendir! Şayet o gün rahat durabilse idin şimdi Türkiye ile Fransa arasında kriz yaşanmasını bile bir tarafa bırak, Fransa'nın Akdeniz sahillerinde Türkçe konuşulacak, senin soyundan gelecek olanlar bile öyle "Suzanne", "Edith" yahut "Jean" gibisinden isimler taşımayacak; "Ayşe", "Fatma" veya "İbrahim" olacaktı... Hattâ, güney Fransa'nın meşhur sahil kenti Nice'de eski limanın dört bir yanındaki balık ve diğer deniz ürünleri lokantalarının yerinde bugün Antep işin kebaplar ve Urfa lâhmacunları servis edilecekti...
Bütün bunlara sebep olan Katerin'in kim olduğunu merak mı ettiniz? Anlatayım...
Bugün "Fransa" ve "Türk-Fransız ilişkileri" dendiğinde hemen Kanunî Sultan Süleyman'ın Kral Birinci François'ya yazdığı o meşhur mektubunu hatırlarız ama bu "hatun" ve "popo" meselesini pek bilmeyiz...
Fransa ile ilişkilerimizde çok önemli bir yeri bulunan fakat bizde pek tanınmayan bu hatun, 1523'te doğmuştur. Tam adı Fransızlar'ın yazdığı şekilde Catherine Ségurane'dır, anasının Ségur-Anne kontesi olduğu bilinir ama babasının kim olduğu meçhuldür, yani kontesin gayrımeşru kızıdır, bu yüzden anasının ismini taşır, Güney Fransa'nın millî kahramanlarındandır, oraların Jeanne d'Arc'ı sayılır.
İşte, Catherine Ségurane adındaki bu hatunun bize ettikleri:
Kanunî'den yardım isteyen ve padişahtan "Ben şuranın, buranın, filan memleketin, falan diyarların sultanıyım; sen de Fransa vilâyetinin kralı Françesko'sun" diye başlayan o meşhur cevabı alan Fransa Kralı François, Avusturya'nın Habsburg hanedanına mensup hükümdarı Şarlken ile 1542'de giriştiği savaş sırasında Osmanlı İmparatorluğu'ndan deniz gücü göndererek kendisine destek olmasını istedi. 1543 ilkbaharında 110 gemi ile Akdeniz'e açılan Barbaros, birkaç hafta sonra Marsilya'da bekleyen ufak bir Fransız donanması ile buluştu.
Barbaros'un niyeti güney Fransa'da İspanyol hâkimiyeti altına girmiş olan limanları fethetmekti. Yolunun üzerindeki Ostia, Messina ve Reggio gibi İtalyan şehirlerini bombaladı ve Marsilya'dan sonra Nice'e uzanıp o devirde Savoi Dukalığı'na ait olan Nice'i kuşattı. Kaleye asker çıkartıp şehri ele geçirdi ve sıra direnmeye devam eden kalenin alınmasına geldi...
Catherine Ségurane işte tam o sırada, kale düşmek üzere iken ortaya çıktı. Surlara tırmandı, dağılmak üzere olan askere cesaret veren konuşmalar yaptı ve toparlanmalarını sağlayıp levendlere saldırttı. Tarihlere geçen meşhur hareketini de işte orada yaptı, burçlardan birinin tepesine tırmandı. Karşılarında miğferli askerler yerine birdenbire saçı-başı açık bir kadın gören Barbaros'un levendleri şaşkınlık yaşadıkları sırada Catherine hem Türk, hem de Fransız askerlerini daha da hayrete düşürdü, levendlere arkasını döndü ve eteklerini kaldırıp sallaya sallaya, raks edercesine poposunu gösterdi.
Levendler, tepelerine sanki koskoca bir top mermisi inmiş gibi oldular! "Estağfirullaaaah!" deyip elleriyle gözlerini kapattılar ve Barbaros'un askerlerinin şaşkınlığından istifade eden kaledekiler kapıları açıp hücuma geçerek kuşatmayı püskürttüler!
Kaleyi almaktan ümidini kesen, üstüne üstlük askerlerinin karşısına bir de pespembe bir poponun çıktığını gören Barbaros Hayreddin Paşa kızdı, "Benden bu kadar! Varsın, Fransızlar gerisini kendi aralarında halletsinler" deyip kuşatmayı kaldırdı, Güney Fransa'da ele geçirdiği toprakları ve Nice'in sahilini François'nın askerlerine devredip kalyonları ve levendleri ile Nice'den ayrıldı.
Nice'de Catherine Ségurane'ın doğum günü kabul edilen her 5 Eylül günü tâââ beş asırdan buyana törenler ve âyinler yapılıyor, Güney Fransa'nın Türk hâkimiyeti altına girmesini poposu sayesinde engelleyen genç kadının hatırası yâdediliyor. Şehrin ileri gelenleri ve halk Catherine'in limanda bir duvarın üzerine yerleştirilmiş olan kabartmasının önüne gidiyor, tütsülerle ve dualarla Hazreti İsa'ya Catherine'in ruhuna şefkat göstermesi için yakarıyorlar...
Yazının başında da söylediğim gibi: "Fransa" dendiğinde hepimizin aklına hemen Kanunî Sultan Süleyman'ın Kral Birinci François'ya gönderdiği o meşhur mektup gelir ama Fransızlar'ın memleketlerinin güneyinin bugün hâlâ ellerinde olmasını bir kadın poposuna borçlu olduklarını pek bilmeyiz...
Catherine böyle bir iş etmemiş olsa idi şimdi bize karşı böyle kanunlar çıkartmaya ve afra-tafra satmaya kalkışan bir Fransa mevcut olabilir mi idi acaba?
Fransa krallarının bütün saltanat ve metres maceraları bu kitaptadır
KANUNÎ Sultan Süleyman'ın oğlu İkinci Selim, 1572'de, Avrupa'yı bilen Osmanlı tarihçilerinden kendisi için bir "Fransa Kralları Tarihi" yazmalarını istemişti...
Kitap yazıldı, "Der Beyân-ı Tevârih-i Pâdişâhân-ı Françe", yani "Fransa Padişahlarının Tarihi" adı verildi, padişaha takdîm edildi ama sonraki senelerde her ne oldu ise oldu ve Topkapı Sarayı'ndan çıkartılıp Fransa'ya götürüldü.
Hâlen orada bir kütüphanede muhafaza edilen eser, yazılışının üzerinden 425 sene geçtikten sonra, İstanbul'daki Anadolu Araştırmaları Enstitüsü'nün uzun yıllar başında bulunan Jean-Louis Bacqué-Grammont tarafından 1997'de Paris'te yayınlandı. Padişahın emri üzerine yazılmış olan kitapta Fransa'nın siyasî tarihinin yanısıra kralların özel hayatlarına, hattâ metreslerinden dünyaya gelen gayrımeşru çocuklarına kadar Paris'te olup biten herşeye yer veriliyordu...
Meselâ bir yerde "...Yirmisekizinci Françe padişahlarının nâmları (isimleri) Karlon ve Lüvizdür ki Pepegi Luviz'in veled-i zina oğullarıdur. Babaları mürd olduktan (öldükten) sonra Françe padişahı oldular..." diye Fransız sarayının mahrem bilgileri yazılıyor, Louis d'Outremer'den "Fransa Padişahı Dördüncü Lüiz, 'deniz geçti' demekle mülâkkap (lakaplı) idi, zira denizi geçip Engiltere'ye kaçmıştı" cümleleriyle bahsediliyordu.
İşin tuhaf tarafı, kitabın Birinci François'nın, yani Kanunî'den yardım isteyen kralın hayatı ile ilgili bölümünde Türkiye'den yardım talebine dair tek bir satır bile bulunmaması idi.
Merak edecek olanlar için, kitapta Birinci François hakkında yazılmış olanları bugünün Türkçesi ile, kısaca naklediyorum:
"...Elli sekizinci Françe padişahı 'ibtidâ Fırânço'ez' (Birinci François) isimli idi. Saltanat, ona Luvîz padişahtan (On ikinci Louis'den) intikal eyledi. Fırânço'ez ilmi çok sevdiği için maârifi ziyadesi ile tekâmül ettirdi (geliştirdi). Pâriz (Paris) denen şehirde üç medrese bünyâd eyledi (kurdu) ve buralarda Lâtin, Urum ve Yahudi ilimlerini tahsil ettirdi.
Sonra, cenk işine girdi. Bazı beldeleri fetheyledikten sonra Âvustraşlu Karlo (Avusturyalı Karl) ile arasında musibet çıktı. 1524'te Karlo'ya esir düştü. İspânye'den (İspanya'dan) halâs bulup (kurtulup) döndüğünde cenge gene devam etti ve Frânçelüler (Fransızlar) İspânyeliler'e gereği gibi mukabele ettiler. Ondan sonra Eniltere tâifesi (İngilizler) saldırdı, Fırânço'ez büyük bir metris inşâ eyledi ve Enilterelüler arzularına kadir olamayıp döndüler. Padişah Fırânço'ez otuz iki sene saltanat sürdü ve 1537'de mürd olup (ölüp) Sân-De-Nîz'de (St. Dennis'te) defnolundu."