Meral Okay
BODRUM'a hayatımda sadece iki defa, o da arkadaşlarımın ısrarı ile gittim... İlk gidişimin üzerinden 20 seneden fazla zaman geçti, sonra tekrar götürdüler ama sıcak, gürültü ve alkol duvarını aşmayı âdet hâline getirenlerin boş konuşmalarından başka birşey bulamadığım Bodrum'a bir daha adım atmadım.
Anlatacağım hadiseyi 80'li senelerin sonundaki ilk gidişimde yaşadım...
Birkaç arkadaşımla beraber gitmiştik ve arkadaşlardan birinin sahildeki evinde kalıyorduk. Bir gece Bodrum'un meşhur bir restoranında yemeğimizi yerken bizimle beraber olan yaşça benden büyük ve bugün de çok meşhur olan bir gazeteci ardarda birkaç kadehi birden devirdikten sonra gerideki masada oturan yine çok meşhur bir sanatçıya pek yakışık olmayan lâflar atmaya başladı.
Biz "Sus, yapma" dedikçe o devam ediyordu. Nihayet diğer masadakilerden biri "Sen ne diyorsun!" diye bize doğru gelince araya girdik ve lâf atmakta devam eden dostumuzu güç-belâ kaldırıp eve götürdük.
Derken, aradan 20 yıldan fazla zaman geçti. Meral Okay'ı geçen sene bizim "Tarihin Arka Odası"na davet etmiştik. Programdan önce oradan-buradan sohbet ederken konu Bodrum'a uzandı, ben "Şimdiye kadar iki defa gittim ama Allah üçüncüsünü göstermesin" deyince söz sıcak ve alkol meselesine, derken orada yaşanmış tuhaflıklara ve yukarıda anlattığım hadiseye geldi...
20 küsur sene önceki o hadise sırasında meğerse Meral Okay da aynı mekânda, bizim arkadaşımızın lâf attığı sanatçı ile aynı masadaymış; arkadaşımızın üzerine yürüyen kişi de 1993'te hayata veda edip Meral'i tek başına bırakan rahmetli kocası Yaman Okay imiş!
Ben, arkadaşımızı susturmak için gelenin Meral'in rahmetli eşi; Meral de gazeteciyi sırtlayıp götürenlerden birinin ben olduğumu öğrendiğimizde çok gülmüştük.
İmparatorluk devrinde Kafkasya'nın önemli bir kadısının soyundan gelen ve yine Kafkasya'ya ait şer'iye sicillerinin bir kısmı bugün ailesi tarafından muhafaza edilen Meral Okay vefat etti ya... Bir kesim, ardından hiç çekinmeden "O kadın öldü" deyip saygısız bir yaygara çıkartıyor...
Sebebi ise, aslında herşeyiyle Meral Okay'ın olan "Muhteşem Yüzyıl" dizisi... Dizide, Kanunî'nin "insan" olarak senaryolaştırılması, lâf eden kesimin gözünde ecdâda ve geleneklere hürmetsizlikten de öte, saldırı gibi addediliyor.
Meral'in Muhteşem Yüzyıl'da yaptığı, Kanunî'nin "özel hayatını" değil, insanî boyutunu yani "devlet adamlığının dışında kalan" zamanını senaryo haline getirmek idi... Bunu yapmakla önemli bir hizmette bulundu ve unutmuş olduğumuz tarihin toplumun hemen her kesiminde gündem konusu olmasını sağladı...
Muhteşem Yüzyıl'a gösterilen tepkilerin tek bir sebebi var: Son 30 senede geçmişe ait ne varsa, tarihten edebiyata, hat sanatından müziğe kadar eski kültürle ilgili hemen herşeyin tuhaf bir şekilde kutsallaştırılır hâle gelmesi... Garip âdetlerin ortaya çıktığı, meselâ tezhibe, hattâ ebruya bile ilâhî bir kimlik verilir gibi göründüğü, bazı alaturka müzisyenlerin icradan önce sazlarını öpmeyi âdet haline getirdikleri bu devirde padişahlar evliya kisvesine büründürülüyorlar. Hükümdarlara hayatları boyunca sanki hiç yememiş, içmemiş, terlememiş ve hattâ tuvalete bile gitmemiş insanüstü varlıklar gözü ile bakılıyor.
Böylesine tuhaf bir kutsallaştırmanın Osmanlı döneminde hiçbir zaman vârolmadığını hatırlayın, yeter... Bunun aksi olsa idi, başta Ahmet Refik "Kadınlar Saltanatı" ile "Lâle Devri" isimli kitaplarını asla kaleme alamaz, o devirlerin kitaplarının adları ile anılır olmasını hiçbir zaman sağlayamaz ve tarihçiler de kahramanlık destanları dışında tek kelime bile edemezlerdi.
Meral'in cenazesinin yakılması şeklindeki vasiyetine gelince: Muhafazakârlık iddiasında bulunan ama rahmetliye bu yüzden saldıran kesim de gayet iyi bilir ki, bu konu artık Allah ile kul arasındaki bir "hesap" meselesidir ve Meral Okay'ın ardından söyledikleri ile "Uzkuru'l-mevtâkum bi'l-hayr", yani "Ölülerinizi hayırla yâd ediniz" hadisini çiğnemektedirler...