Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN gözüme takılan bir haberde, Millî Eğitim Bakanlığı'nın talimatı ile ilköğretim ve lise öğretmenlerinin okul bilgisayarlarından internetin arama motorlarına erişimlerinin yasakladığı söyleniyordu.

        Bakanlık gerçi böyle bir talimat verilmediğini, erişememe durumunun arama motorlarının kendi içlerindeki teknik düzenlemelerden kaynaklandığını duyurmuştu ama bazı öğretmenler hemen "bilgiye ulaşmanın yolunun kapandığını" iddia edip feryad ve figana başlamışlardı bile... Sanki "kitap" diye birşey hiç mevcut değildi, asla duymamışlardı, öğrencilik senelerinde herşeyi internetten öğrenmişlerdi ve bütün bildiklerini arama motorlarına borçluydular!

        İşte, merak edilenleri sayfa çevirerek ve sözlüklerle ansiklopedilere bakarak öğrenmek yerine iki tıklama ile internetten bulmaya çalışmanın kural haline gelmesinin son örneklerinden biri: Öğrencilerine "araştırma"nın ne demek olduğunu öğretmekle yükümlü olan hocalar bile bilgiyi sanal âlemden alıp nakletmeye alışmış vaziyetteler.

        SÜSTEN İBARET BİLGİ

        Sanal ortamdaki her bilgiye güvenilmemesi gerektiğini, araştırmanın öncelikle yazılı kaynaklardan yapılmasının şart olduğunu, internetten, o da sadece ciddî sitelerden edinilen bilgilerin asıl kaynaklardan öğrenilenlere bir cilâ, bir süs vazifesi yapmaktan başka bir işe yaramayacağını senelerden buyana söyleyip yazıyorum...

        Ama anlatabilmek ne mümkün? Bilgiyi en ucuz, en sıradan sitelerden edinmek ve ödevleri de aynı sitelerden "kopyala-yapıştır" yolu ile yapmak varken kitaba neden bakılsın ki?

        Çok yakınlarda bizzat yaşadığım bir hadiseyi örnek vereyim:

        Geçen cumartesi gecesi, Tarihin Arka Odası'nda İstanbul'un fethini konuşuyorduk. Söz döndü, dolaştı ve Ayasofya'nın müze yapılmasına geldi...

        Seyirciler bir anda mesajlar yollamaya başladılar. Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya Vakfiyesi'nde "Her kim ki Ayasofya'yı cami olmaktan çıkartırsa, Allah'ın lanetine uğrasın" gibisinden bir cümlenin geçtiğini yazıyor ve bu bedduayı da okumamı istiyorlardı.

        Dua, birkaç senedir internette dolaşan o mâlûm uydurmalardan biriydi... İşsiz güçsüzün ve de bilgisizin biri Fatih'e saygı gösterme hevesiyle hükümdarın ağzından birşeyler gevelemiş, yaptığı işin padişahın hatırasına hürmet değil apaçık hakaret olduğunu farkedememiş, sonra bu saçmalığı alıp internete koymuş ve milyonlarca kişiyi inandırmıştı.

        Arama motorlarından birine "Fatih" ve "Ayasofya" yazdığınızda karşınıza bu palavraların onbinlercesi çıkar!

        ASLA İNANDIRAMAZSINIZ!

        Program sırasında bu işin de gündeme geleceği Erhan Afyoncu'nun içine önceden doğmuş olduğundan olacak, Fatih'in meşhur vakfiyesinin 1930'larda yapılmış tıpkıbasımını ve yeni harflere nakledilmiş metnini programa getirmişti. Maillerin yağmaya başlamasından sonra Fatih'in sadece Ayasofya'yı konu alan bir vakfiyesinin olmadığını, Ayasofya'nın Fatih Vakfiyeleri'nin küçük bir bahsini teşkil ettiğini ve metnin hiçbir yerinde böyle bir duanın yeralmadığını dakikalar boyunca anlatmaya çalıştım, hattâ vakfiyenin aslını ekrandan gösterip sonundaki dua kısmını da orijinalinden okudum ama nafile! Bir grup seyirci inanmıyor, ısrarla hâlâ aynı palavra metni, gönderip "İşine gelmediği için bedduayı gizliyorsun!" diyorlardı...

        Bu kadarla kalsalar iyi... Ekranda defalarca gösterdiğim vakfiye metnine baktıkları, okuduğum dua kısmını da dinledikleri yoktu ve akıl veriyorlardı: "O beddua internette var! Aha sana linki! O linki aç ve öğren!"...

        Hiçbir şekilde akademik kaynak olmayan ama ciddî biçimde kullanıldığı takdirde bazı bilgiler edinilme imkânı sağlayan internet, Türkiye'nin bugün cahil bırakma, şartlandırma ve tembelleştirme vasıtalarından biridir.

        Diğer Yazılar