55 yıl öncesinden bir Suriye yazısı
"...BİN üç yüz sene evvel Muaviye'nin saltanatını destekleyerek peygamber evlâdına karşı yaptığı zulmün cezasını çeken Suriye'nin bugün acınacak bir halde olduğunu tekrara hacet yoktur.
Osmanlı İmparatorluğu'nda en mesut devrini yaşayan Suriye, imparatorluğun çöküşünden sonra devlet olarak teşekkül edemedi. Bir müddet Fransız sömürgesi hâlinde bulundu, kendi kendini idare imkânına sahip olunca da müsbet bir varlık kuramadı. Arap devletleri arasında ikinci, üçüncü, belki de sonuncu plana düştü; tahakkümlerin, ihtirasların çarpışmaları arasında yuvarlandıktan sonra nihayet Rusya'nın kucağına düştü.
İşte, Suriye'ye bundan dolayı 'zavallı' diyorum. Zira bu öyle bir kucaktır ki, onun kucağından sıyrılıp çıkmanın çaresi yoktur.
Tarihte şehre izafeten 'Şam' diye anılan bu güzel ülkenin ahalisi, yine tarihin şahadeti ile sabittir ki iyiyi-kötüyü ayırdetmekten âcizdir.
Emevî saltanatını kuran Muaviye, Peygamber'in damadı ve Müslümanlar'ın halifesi Hazreti Ali'ye karşı isyan eylediği zaman 'Senin üzerine öyle bir askerle geliyorum ki, onlar dişi deveyi erkek deveden farkedemezler' demişti.
DEVEYİ TANIMAMAK
Farkedebilselerdi, Sıffîn'de Amr ibni Âs'ın hilesine âlet olmazlardı. Farkedebilselerdi, Yezîd-i lâin'in emri ile Muhammed evlâdını beşikteki çocuklara kadar kılıçtan geçirmezler, İmam Hüseyin'in mübarek nâaşını atlarının nalları altında çiğnemezlerdi.
Bugün de medeniyet dünyasına kasdetmeyi düşünen bir devletin uşaklığını kabul eylediklerine bakılırsa, tarihin bir tekerrürden ibaret olduğuna hükmetmek icap eder.
...Suriye dört asır Osmanlı idaresinde kaldı ve çok mesud yaşadı. İmparatorluk, Suriye'yi bir vilâyet değil bir eyalet kabul etti, ona hususi bir idare bahşetti, âdetlerine, lisanına asla müdahale etmedi.
...Yakın Şark (Ortadoğu) konusunda Suriye'nin ne istediğini bilmiyorum...
Anlaşılıyor ki, 1300 sene evvel olduğu gibi onlar hâlâ dişi deveyi erkek deveden farketmemekte inat eyliyorlar".
Buraya kadar okuduklarınız bana ait değil; tam 55 sene önce, 1957'nin 28 Ağustos'unda o zamanın en önemli ve en etkili köşe yazarlarından olan Ref'i Cevad Ulunay tarafından yazılmış. Ben sadece bazı kelimeleri günümüzün Türkçesi'ne naklettim...
Yazmasının sebebi, Suriye ile o günlerde de bugün olduğu gibi aramızda neredeyse savaşa kadar gidecek meselelerin çıkmış olması... Sınırda kaçakçılara müdahale etmeye çalışan devriyelerimize hem kaçakçılar, hem de Suriye birlikleri ateş açmış; birkaç gün sonra sınırın öbür tarafından yeniden ateş açılması üzerine bir askerimiz şehid düşmüş, tacizler devam etmiş ve Şam, bu arada Rusya ile bir askerî işbirliği anlaşması imzalamış...
İSTANBUL ZİRVESİ
Mısır'da iktidarı elinde bulunduran Cemal Abdülnasrr'ın etrafındaki hemen herkesi tehdit etmeye kalkması ve Suriye'nin de Sovyet peyki hâlini alması üzerine zamanın cumhurbaşkanı Celâl Bayar harekete geçmiş; İstanbul'da Irak, Ürdün ve Afgan kralları ile Amerikan ve İngiliz Dışişleri Bakanları'nın katıldığı bir zirve toplamış. Şale Köşkü'nde iki gün boyunca Suriye'ye karşı neler yapılacağı konuşulmuş, Amerikalılar ile İngilizler "Türkiye savaş ilân etsin, biz her türlü desteği verelim" demişler.
Ulunay, yukarıda bir kısmını naklettiğim yazıyı işte o günlerde kaleme almış...
Bütün bu olup bitenlerin neticesi mi? Sovyetler'i ardına alan Suriye azıttıkça azıttı, derken kanlı Baas darbesi oldu, bir zaman sonra da Hafız Esed'in ceberrut iktidarı kuruldu, söylenen herşey lâfta kaldı ve bugünlere gelindi!