Vefadan sonra merhamet de kalmamış
HÜKÜMET, hayvan hakları konusunda hazırlanan yeni tasarıyı Meclis'e sundu...
Tasarının adına ve maddelerdeki iyiniyet havası veren ifadelerin bolluğuna bakmayın. Türkiye'de hayvanlar konusunda varolan resmî anlayışı ve şimdiye kadar devam eden uygulamaları da gözönüne aldığınız takdirde sokaklardaki başıboş hayvanları hiç de iyi bir geleceğin beklemediğini hemen farkedersiniz...
Tasarı, sahipsiz kalmış ve güçten düşmüş hayvanların Hıfzıssıhha Kanunu'nda gösterilen şartlar dışında öldürülmelerini yasaklıyor. Buna mukabil mahallî idareler sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanları bakımevlerine götürecekler, hayvanlar öncelikle buralardaki müşahade yerlerinde tutulacak, rehabilite edilecek, kısırlaştırılacak, aşılanacak ve bir sahip bulmalarına kadar aynı bakımevlerinde kalacaklar...
SADECE PARA MI?
Katliam, işte bundan sonra başlayacak: Bakımevlerinin kapasitesi mevcutları karşılayamadığı zaman hayvanlar doğal hayat parklarına nakledilecekler, yani Allah'ın dağında bir yerde tellerle çevrili alanlarda bakımsızlıktan can verecekler! Doğal parklara nakledildikleri zaman artık alâka görmeyecekleri kesin olduğu için elden gelen bütün çaba gösterilmiş ve ölmeleri için her türlü şart yerine getirilmiş olacak!
Tasarının kanunlaşması halinde binlerce, onbinlerce ve hattâ milyonlarca hayvanı açlık, işkence ve nihayet ölüm bekliyor! Devlet bu tasarı ile vatandaşa "Hayvanları sokağa atamazsın, terk edemezsin, eziyet edemezsin ve öldüremezsin; zira hayvanlara azap çektirip öldürme hakkı sadece bana aittir ve bütün bunları ben yapacağım" buyuruyor. Üstelik hayvanlara işkence edip kötü muamele gösterenlerin de yaptıkları bu sefil işten sadece para cezası ile kurtulmalarının yolu açılıyor.
Yırtıcı, saldırgan yahut zehirli hayvanların satışını yasaklayan maddelere âmennâ! Devletin bu gibi hayvanları besleyerek etrafa korku salmak gibisinden tuhaf meraklara sahip olanların kendilerini tatmin etmelerinin önüne geçmesine diyecek hiçbir şey yok ama bir başka tuhaflık sözkonusu: Evlerde beslenen hayvanların sayısı, yani kaç hayvanın himaye altına alınıp beslenebileceği, daha sonra çıkartılacak yönetmeliklerle belirlenecek, ev hayvanlarının sahiplerine de bu konuda eğitim verilecek!
"Evimde besleyeceğim hayvandan devlete ne?" demeniz mümkün ama diyemezsiniz! Zira birileri kalkmış, oturdukları masanın başından "Şu kadar hayvanı itlâf edelim, soylarını kurutalım, falan işi de yasaklayalım, sonra sıra evlerdeki hayvanlara gelir" buyurmuş ve bunu tasarı hâline getirmişler!
SUÇLARI, BİZİMLE OLMAK
Sokakta rastladığınızda yüzünüze tebessüm edercesine bakan bîçâre kedilerin ve köpeklerin hazırlanan bu tasarıya göre en büyük suçları, ellerinde olmadan biz insanlarla birarada yaşamaya mecbur kalmış olmalarıdır.
Topraklarımızın hayvanları, aslında tarih boyunca hep şanssız olmuşlardır. Açık söyleyeyim, hayvanların kediden köpeğe, eşeğe ve hattâ kazlara kadar uğradıkları tecavüzün sayısı, kadınların uğradıklarından kat kat fazladır! Türkiye'nin tarihi, üstelik köpek soykırımı bakımından da gayet zengindir. Sadece son iki asır içerisinde yüzbinlerce köpeğin canı alınmış, ilki 1827'de, diğeri de 1910'da olmak üzere iki büyük hayvan soykırımı yaşanmış ve tuhaftır ama bütün bu işler memlekete felâket getirmiş, ardlarından Navarin ve Balkan Savaşı faciaları gelmiştir.
Haydi, bütün bunlara da "Bâtıl inanç" diyelim... Ama, işin çok daha fena bir çehresi var: "Vefâ" kavramının ardından "merhamet" hissini de unutmuş olmamız...
Dolayısı ile, bu tasarıya "Hayvanları korumak, haklarını kanun hükmü altına almak" gibisinden değil, "Hayvanları tehcir, katil yolları" cinsinden bir isim verilmesi gerekir!