Sarıkamış'taki büyük felâketin sorumlusu Hafız Hakkı Paşa'nın pişmanlık günlüğü
Savaş meydanlarında uğradığımız bozgunları hatırlamaktan millet olarak pek hoşlanmayız ama Aralık ayının son, Ocak ayının da ilk haftasında neler olduğunu mutlaka bilmemiz gerekir. Bu haftalar, 1914'te Sarıkamış'ta uğradığımız ve onbinlerce Mehmetçiğin hayatına mâlolan büyük facianın yıldönümüdür...
ARALIK ayının son haftası, tarihimizdeki büyük bir bozgunun yıldönümüdür: 1914'te tam bir hayal kırıklığı ile neticelenen Sarıkamış Harekâtı faciasının yıldönümü...
Sarıkamış'ta nelerin yaşandığını kısaca hatırlatayım:
Kars ve Ardahan'ın yanısıra Sarıkamış da "93 Harbi" diye bilinen 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Ruslar'ın eline geçmiş ve Sarıkamış'a kuvvetli bir Rus garnizonu yerleştirilmişti.
Birinci Dünya Savaşı'na girmemizden hemen sonra, devletin en güçlü adamı olan Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Anadolu'nun doğusunu Ruş işgalinden kurtarıp Kafkaslar'a uzanabilmek için öncelikle Sarıkamış'ı hedef alan bir harekât hazırlığına girişti. Paşa'yı harekâta yönlendirenlerin başında, onun gibi "sarayın damadı" olan bir başka asker, Albay Hafız Hakkı Bey vardı.
ÖNCEDEN İSTİFA ETTİLER
Enver Paşa'nın plânına göre, Üçüncü Ordu'nun bir kolordusu Allahuekber Dağları'nı geçecek ve Sarıkamış kuşatılacaktı...
Ama bazı komutanların "Sarıkamış'a ilk giren olma" hayaliyle kendi başlarına harekete kalkışmaları, Hafız Hakkı Bey'in kaçan Rus birliklerini takip ederek kuşatma hattını lüzumsuz yere genişletmesi ve onbinlerce askeri kışlık elbiseleri olmadan daha uzun bir yoldan dağlara tırmandırması büyük felâketi getirdi. Neticenin kötü olacağını hisseden bazı komutanlar, zaten daha önce ardarda istifa etmişlerdi.
Öncü birliklerimiz Sarıkamış'a girmeyi başardılar ama Ruslar tarafından maalesef yokedildiler ve asıl facia dağlarda yaşandı: Onbinlerce askerimiz soğuktan donarak sonsuz bir uykuya daldı, binlercesi de tifüsten kırıldı. 25 ve 26 Aralık günlerinde vaziyetimiz çok daha kötüleşti ve 3 Ocak'ta artık herşeyin bittiğini anlayan Enver Paşa, Albay Hafız Hakkı Bey'i "Paşa" yapıp Üçüncü Ordu'nun başına geçirdikten sonra Erzurum'a döndü. Hafız Hakkı Paşa da geri çekilme emri verdi ve Sarıkamış harekâtı büyük bir hüzünle noktalandı.
SİYASİ AMAÇLI KAMPANYA
Ama, o günlerin Türkiye'si Sarıkamış'ta neler yaşandığından haberdar olamadı. Gazetelere örneğine bugüne kadar bile rastlanmamış olan bir sansür uygulanmış ve Sarıkamış harekâtı ile ilgili tek bir satır haber yahut resim çıkmamıştı.
Sarıkamış faciası ancak sekiz sene sonra, emekli Binbaşı Şerif Bey'in 1922 yılında yayınladığı bir kitap sayesinde öğrenildi ama kitapta bazı hadiseler birhayli abartılmış, meselâ "donarak şehid olan 90 bin asker" iddiası ortaya atılmıştı.
Abartmaların gerisinde o günlerin Ankarası'nın İttihad Terakki dönemini, özellikle de Enver Paşa'yı karalama ihtiyacı vardı. İstiklâl Savaşı'nın en zor günleri yaşanıyordu, Rusya'da bulunan sabık başkumandan Enver Paşa da Mustafa Kemal'in başarısız olması hâlinde memlekete dönüp onun yerini alabilmek için Batum'da bekliyordu. Ankara, işte bu yüzden Enver Paşa aleyhinde bir karalama kampanyasına girişmeye mecbur kalmıştı ve Sarıkamış bozgunuyla ilgili abartmalar bu kampanyanın parçasıydı.
ALEYHTE PROPAGANDALAR
"90 bin asker" iddiasını Enver Paşa ve arkadaşlarının "Bolşevik oldukları", "Ruslar'dan para aldıkları", hattâ "erkeklerle kadınların birarada dolaşmasına izin verdikleri" şeklinde daha başka aleyhte propagandalar takip edecekti...
Genelkurmay'ın çok daha sonraki senelerde yaptığı değişik yayınlarda Sarıkamış'ta şehid düşen asker sayısının 90 binin çok altında bulunduğunu, muharebeye katılan Üçüncü Ordu'nun mevcudunun o sırada 118 bin, muharip asker sayısının da 75 bin olduğunu defalarca duyurmasına ve Ruslar'ın da "donarak can vermiş 23 bin Türk askerini defnettiklerini" açıklamalarına rağmen "90 bin şehid" iddiası bugüne kadar devam etti...
BÜYÜK FACİA
Bu sayfada, bozgunun yaşanmasının en büyük sorumlularından olan Hafız Hakkı Paşa'nın şimdi bende bulunan ve ileride yayınlayacağım günlüklerinden Sarıkamış felâketini daha ilk cümlelerden itibaren hissettiren bazı bölümlerini okuyacaksınız...
Ama yine de unutmayalım: Sarıkamış, senelerden buyana hâlâ devam eden bütün bu yanlış bilgilendirmelere rağmen tarihimizin facia ile neticelenmiş ve her zaman hatırlanması gereken en büyük bozgunlarından biridir...
'Yarabbi! Bu felâkete ben sebep oldum, yine ben tamir edeceğim'
SARIKAMIŞ bozgununun yaşanmasına sebep olanların başında gelen Hafız Hakkı Paşa, 1879'da Manastır'da doğdu. 23 yaşında kurmay yüzbaşı oldu, Balkanlar'daki çetelerle uğraştı, bir ara Viyana'ya askeri ataşe olarak yollandı ve 1914'te henüz yarbay iken Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na getirildi.
7 Aralık 1914'te Kafkas Cephesi'ndeki 10. Kolordu'nun kumandanı oldu ve Sarıkamış bozgunundan sonra "Paşa" yapılarak 3. Ordu'nun kumandanlığına tayin edildi. Ancak paşalığı 1.5 ay kadar sürecek, âkıbeti Alahuekber Dağları'nda can veren askerlerin akıbetiyle aynı olacak ve tifüse yakalanan Hafız Hakkı Paşa hayata 1915'in 15 Şubat'ında, Erzurum'da veda edecekti.
"Vicdanî" takma adıyla gazetelere çok sayıda makale yazan, "Şanlı Asker" ve "Bozgun" adında iki de kitabı olan Hafız Hakkı Paşa, Sultan Beşinci Murad'ın torunlarından Behiye Sultan ile evlenmiş ve "Dâmâd-ı Şehriyâri", yani hükümdar damadı olmuştu. Kocasının hatırasına hayatının sonuna kadar sıkı sıkıya bağlı kalan Behiye Sultan, 1924'te Osmanlı Hanedanı'nın bütün mensuplarıyla beraber Türkiye'den sürgüne gönderilecek ve hayattan 1940'lı senelerde Kahire'de yokluk içerisinde ayrılacaktı.
Hafız Hakkı Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na girdiği 1914 Kasım'ından itibaren günlük tutmaya başlamış, özellikle Sarıkamış harekâtının bazı günlerini saat saat kaydetmişti.
Aşağıda, Paşa'nın tifüsten can vermesinden bir ay öncesine, 1915'in 12 Ocak'ına kadar tuttuğu günlüklerden Sarıkamış Harekâtı'nın öncesi ile sonrasını anlattığı bazı bölümleri naklediyorum:
* 6 OCAK 1915: Hastaların yemekleri ve hâli bir türlü düzelemiyor. Bugün yine birçok adam dövdüm ve zannederim artık düzeliyor derken yine bir felâket karşısında bulundum:
Hastahane yanında bir hasta nefer, titrek ayaklarıyla matarasını doldurmaya gidiyor! "Niçin gidiyorsun?" (diye) sordum.
- Ne yapayım efendim, para ile su satıyorlar. Benim param yok!
- Kim satıyor?
- Hademe.
- Haydi göster.
Yürüdük. Zavallı, canlı cenaze gibi. Elli metrelik mesafeyi beş dakikada katetti. Hastahane denilen ahıra girdik. Yine iki ölü vardı.
İçeride bir telâş! Su değil, ekmek satılıyordu. İri yarı bir çavuş. 60 para: Beş kuruşa ekmek satıyordu. Öldüresiye vurdum. Taşla kafasını ezdim. Firara koyuldu (kaçmaya çalıştı). Yanımda Küçük Münir, mülâzım (teğmen) yetiştim. Münir herifi altına aldı. Bir kasatura buldum, kafasını gözünü parçaladım. Hastalar ağasını da berbâd ettim.
Of, hele muhacirlerin sefaleti... Ağlayan, el ve ayağı donmuş çocuklar, ihtiyarlar, kadınlar, ihtiyarlar... Yarabbi! Ben bu sefalete sebep oldum. Ben bu harbi .... için çalıştım. Ben bu muzafferiyeti tam yapmak için uğraştım. Olsun! Bu felâketleri de tamire çalışacağım ve elbette muvaffak olacağım."
* 10 OCAK 1915: Hava güzel, ben hastayım. Derece-i hararetim (ateşim) 37.5. Her tarafım ağrıyor. Vaziyet yine sakin. ... 150 hastanın 40'ı sağlam, orduya sevk. Köprüköy fena. Yaralılara maaşlarına mahsuben 10 kuruş verdirdim. Bilhassa yaralı çavuşların Erzurum'a sevkini emrettim.
İşte, Enver Paşa'nın Sarıkamış vasiyeti
ENVER Paşa'nın Türk Tarih Kurumu'nda muhafaza edilen evrakı arasında, Sarıkamış bozgunundan hemen önce kaleme aldığı bir de "vasiyetname" var.
Paşa, hükümete hitaben kaleme aldığı "vasiyetnâme"de Sarıkamış harekâtının sebeplerini izah ediyor ve cephede can verdiği takdirde annesi ile babasına göz kulak olunmasını, hanımı Naciye Sultan'ın refah içerisinde yaşatılmasını ve kendisi için bazı hayır işleri yapılmasını istiyor.
İşte, Enver Paşa'nın "Sarıkamış Vasiyetnâmesi"nin günümüz Türkçesi ile tam metni:
"Hükûmete: Plânım, Ruslar'a hemen iki misli üstün iki kolordu ile arkalarına düşerek geri çekilmeye mecbur etmek ve bu suretle 11. Kolordu ve Süvari fırkasiyle takip olunan düşmanı karşılayıp tamamiyle mahvetmekti. Dokuzuncu ve Onuncu Kolordu muvaffakiyetle hareketi yaptı. Düşmana taarruz edildi fakat mağlup edilemedi. Şimdi 11. Kolordu ve Süvari fırkasını bekliyorum. Gelir de yetişirse, düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman zayıflamış kıt'alarımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa o vakit ordu mahvolmuş demektir.
Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz harbettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah da yardım ederse muvaffakiyet kesindir. Eğer muvaffak olamazsam son neferimle beraber öleceğim. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Düşmana sonuna kadar karşı koyunuz. Herhalde sonunda muvaffak olacağız. Ben hareketime pişman olmadan kalben müsterîh olarak ölüyorum. Yaşasın dinim, vatanım, padişahım.
Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz: Eşim Sultan Efendi Hazretleri'nin ödeneği kâfi değildir. Kendisinin rahatça yaşaması için hiç olmazsa başkumandanlık ödeneğimin onun ödeneğine ilâvesi ve annemle babamın refahının sağlanması ile ilâhî rahmete mazhar olmam için birkaç hayır yapılmasını rica eder, yükselmesine çalışmaktan başka bir maksat beslemediğim din ve milletime dua eder, tanıyanlara selâm ederim. Yaşasın Müslümanlık, Osmanlılık ve Osmanlılar'ın Padişahı Sultan Mehmed Han.
Enver.
Servet nâmına birşeyim yoktur. Maamafih ne varsa refikam Sultan Efendi Hazretleri'ne bırakıyorum.
Enver"