Geçmişimiz sele kurban gidebilir!
KÂĞITHANE'de yapılan inşaatı birkaç seneden buyana devam eden Millî Arşiv Sitesi son anda bir gecikme olmazsa Şubat ayında TOKİ'ye teslim edilecek, İstanbul'un değişik yerlerindeki depolarda muhafaza edilen ve milyonlarca belgeyi barındıran Osmanlı Arşivi buraya nakledilecek ve site, önümüzdeki senenin 29 Mayıs'ında Başbakan tarafından hizmete açılacak...
Masamın üzerinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından inşaat alanı ile ilgili olarak bundan dört sene önce, 2008'in 17 Aralık günü hazırlanıp Başbakanlık'a bağlı Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü'ne gönderilen ama hiçbir şekilde dikkate alınmayan bir rapor var.
Raporda inşaatın yapıldığı Kâğıthane Deresi ile çevresinin "Taşkın Suları ve Su Baskınlarına Karşı Koruma Kanunu kapsamında olduğu" söyleniyor ve "Taşkın su seviyelerini gösteren mevcut doneler itibariyle bahse konu parsel yerinde taşkın kotunun 5.50 metre olduğu görülmüş olup, bu kota inilmemek kaydıyla kuruluşumuzca sakınca bulunmamaktadır" deniyor.
KAZIKLAR VE KUYULAR
Daha açık şekilde ifade edeyim: DSİ, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne "Dikkat edin, inşaat yaptığınız yerde bir dere ve her an sel ihtimali vardır, dolayısı ile inşaatın zeminden 5.5 metre yukarıda bulunması gerekir" diye yazıyor.
Rapordaki uyarı dikkate alınıp inşaat, sel ihtimaline karşı belirlenen yükseklikte bir zeminin üzerinde yapılacak olsa mesele yok...
Ama böyle yapılmadı, uyarı dikkate alınmadı, her vesile ile övündüğümüz tarihimizin en ince ayrıntılarının kayıtlı bulunduğu ve çoğu hâlâ incelenmemiş olan milyonlarca belgenin muhafaza edileceği üç kat depo için zemin, yaklaşık dokuz metre daha kazıldı ve DSİ'nin 5.5 metre olarak uyardığı güvenlik sınırının toplam 14.5 metre altına inildi! Arşiv Sitesi'ni muhtemel bir selden muhafaza edebilmek için zemine 1400 adet kazık çakıldı, sel hâlinde gelebilecek suları tahliye maksatıyla dokuz adet kuyu kazıldı ve bunların üzerine de içerisinde yüzyılların macerasını barındıracak olan arşiv kompleksi inşa edildi!
SU GELİRSE NE OLACAK?
Bütün bu tedbirler "Ne olur ne olmaz" düşüncesi ile alındı ama ya olursa? Geçmişteki sellerden biri, meselâ Selânikî Tarihi'nde bütün ayrıntıları ile anlatılan ve Kâğıthane'den başlayıp Eyüpsultan'a kadar uzandığı, hattâ Hazreti Eyyüb'ün türbesini bile bir metre kadar doldurduğu söylenen âfetin bir benzeri tekrar yaşanırsa ne yapacağız?
Söyleyeyim: Dünyanın en zengin evrak hazinesinin başında gelen Osmanlı Arşivleri'ni suya kurban edecek, sonra kendi kendimize "Yahu biz nerede hata yaptık?" diye soracağız ve neticede mazîsiz, geçmişi hakkında elinde tek bir kaydı bile bulunmayan köksüz devletlerden hiçbir farkımız kalmayacak!
İnşaatı büyük heveslerle devam eden Millî Arşiv Sitesi'nin ve buraya nakledilecek olan Osmanlı Arşivleri'nin geleceği Allah göstermesin ama böyle olabilir!