Uyuşturucudan da büyük tehlike: Sosyal medya!
NE büyük şehirlerde artık lise öğrencilerine ve hattâ daha da genç yaştakilere kadar sızan uyuşturucu belâsı, ne şuursuzca içilen içki oranının artması, ne de gördüğümüz ama tehlikesini bir türlü farkedemediğimiz başka sosyal dertler...
Gittikçe büyüyen ama dikkatimizi henüz tam olarak çekememiş olan bir başka sosyal tehdit, son senelerde zebellâh gibi tepemizde dikilir oldu: İnternette, sanal ortamlarda ve sosyal medyada geyik yapmak uğruna harcanan uzun saatler ve dolayısı ile gerçek hayattan kopan, sanal bir çevre içerisinde mahpus kalan hayatlar...
Hatırlarsınız: Tek kanallı televizyonun evlerimize girmesinden sonra gecelerini yayının nihayetinde İstiklâl Marşı'nın okunmasına kadar ekran başında tüketenler vardı... Reklâmları, çiçek-böcek belgesellerini ve en ucuz gösteri programlarını bile ayrıntılarına kadar ezberlerine alırlar ve okuyup yazan kesimden "Televizyon geldi, cehalet başladı" diye yakınmalar işitilirdi...
HAYÂLÎ DÜNYALAR
Şimdilerde yaşanan sanal hayatlar, bütün o yakınmalara rahmet okutacak hâle geldi. Zira, siyah-beyaz TV'lerden az da olsa birşeylerin öğrenebilmesi mümkündü ama sanal ortam ile sosyal medyanın temelinde "öğrenmek" değil, sadece "zaman öldürmek" yatıyor! Bilgilenmek yerine hemen herşeye yorum yapmak, bir konu hakkında ahkâm kesilmeye kalkıldığında bile o mevzuda yazılanları okumadan, sadece başlıklara bakıp fikir beyânı niyetine saldırmak ve ekran başında saatler boyu böyle boş lâflar etmek!
Delikanlı sevgilisi yahut arkadaşı ile beraber geçirdiği günün sonunda evine dönüyor, hemen klavyenin başına geçiyor, daha yarım saat önce ayrıldığı arkadaşı ile bu defa ekranda çarçar etmeye başlıyor, arada Facebook'a yahut Twitter'a boş mesajlar atılıyor, daha da tıntın birkaç mesajı retweet ediyor... Artık sadece saatler değil, günler ve geceler de oyun sitelerinde heba oluyor ve neticede hayatı sadece sanal ortamdan ibaret zanneden, gerçek dünyadan bîhaber kalan, okumayan, düşünmeyen, sosyal medya ile yatıp onunla kalkan bir nesil! Cümlemize hayırlı olsun!
Gençler yahut orta yaşa merdiven dayamış nesiller 12 Eylül sonrasının talebe değil, sadece robot yetiştirmeye planlanmış eğitim sistemi yüzünden birşeyler öğrenememiş, "bilgi"nin zevkine varamamış yahut bir senelerini hiçbir amaçları olmadan hebâ etmişler diyelim... Ama gazetelerde köşeleri, TV'lerde de programları olan yaşını-başını almış, sosyal statü sahibi zevâtın sanal ortamlarda bile lâf etme hırslarına ne diyeceksiniz? Üstelik bu işi takma isimlerin ardına gizlenerek sadece hakaret maksadı ile yapanlara?
KAZIK KADAR BİR ADAM!
Daha geçenlerde bizzat yaşadığım bir hadiseyi anlatayım:
Hani internette üyelerinin hemen herkese çamur attıkları "sözlük" denen siteler var ya...
Tuhaf bir takma isim kullanan ve kadın mı erkek mi olduğunu bilmediğimiz biri, böyle bir sitede bana ve arkadaşıma aylar boyunca veryansın etti... Yazdıklarının zamanla yorum ve eleştiri sınırlarının fersah fersah dışına taşıp ağır hakaret halini aldığını öğrendiğimizde hukukî yollara başvurmak için tuhaf ismin IP numarasını tesbit ettirdik ve işte o zaman dehşete düştük!
Uçuk bir genç, aklı başında olmayan serserinin teki yahut şimdilerdeki İngilizce rüzgârının etkisi ile "looser" denen "müflis", yani hayatta bir iş beceremeyip dibe çökmüş bir zavallı olduğunu zannettiğimiz kişi, Türkiye'nin önde gelen yayınevlerinden birinin genel müdürü çıktı! Yaşını-başını almış ama senelerini sadece başkalarının çalışmalarını yayınlamakla geçiren ve kendisi tek bir eser veremediği için iş yapanlara saldırmakla tatmin olan kazık kadar bir herif!
Kimliğini belirlediğimizi öğrenince o zamana kadar yazdıklarını sildi, yani bütün tükürdüklerini yaladı ve şimdilerde sesini hâlâ pek çıkartamıyor...
Hayatı sanal ortamlardan ibaret zanneden bu neslin günün birinde hasbelkader işbaşına geldiğini düşünün: Böyle bir ihtimalin değil vukuu, düşüncesi bile sadece korkutur!
