İran ve reform
Adaylığının resmîleşmesinin öncesinden itibaren dünya basınında ve uluslararası siyasî çevrelerin yorumlarına göre Ruhani "reformcu" idi ve seçim dönemindeki konuşmalarında da İran'daki birçok uygulamanın değişmesinin şart olduğunu ve artık başka bir yol kalmadığını söylemişti.
Bizde, her nedense, İran'daki "özgürlük", "reform" ve "reformcu" kavramları bambaşka şekilde düşünülür. İranlılar'ın reform talebinin din adamlarının etkilerinin azalması, örtünmek isteyen kadının örtünmesi ama başını açmak isteyenin de açabilmesine izin verilmesi ve en nihayet alkolün kademeli de olsa serbest bırakılması olduğu zannedilir. Reformcuların işbaşına geldikleri takdirde bütün bu serbestlikleri getireceklerine, düşünce ve uygulama alanındaki sınırlamaları kaldırıcaklarına inanılır.
İran'daki "özgürlük" ve "reform" kavramlarının bu hayallerle uzaktan-yakından bir alâkası yoktur.
DÖRT YILDAKİ DEĞİŞİM
"Reform", Ahmedinejad'ın 2009'da ikinci defa cumhurbaşkanlığına seçilmesine kadar öncelikle ekonomide düzelme, yani petrol gelirinin halka daha iyi biçimde aktarılması ve dolayısıyla da senelerden buyana çekilen malî sıkıntıların bir nebze olsun azalması demekti. Sosyal hayattaki reform, kadınların günlük hayatta daha etkili olabilmeleri anlamına gelirdi ve bütün bunların ötesinde de hemen bütün İranlılar'ın hayali, ülkelerinin artık dünya ile didişmeyi bir yana bırakması idi.
"Özgürlük" ve "reform" kavramları, geçen hafta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir ay öncesinde başka bir çehreye büründü ve değişikliği, seçimin galibi olan yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, seçim konuşmalarında bizzat ortaya koydu: "Aşırılığın kendisine sadece acı hissettirdiğini" söyleyen Ruhani'nin öngördüğü reformun ana çerçevesini halka daha fazla özgürlük verilmesi, sansürün kaldırılması, cezaevlerinde çile dolduran siyasî mahkûmlarla gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmaları ve işsizlikle mücadelenin güçlendirilmesi teşkil ediyordu. Yapılması şart olan reformun en önemli bir diğer maddesi de, İran'ı neredeyse bütün dünya ile karşı karşıya getiren nükleer programda artık bir sınırlamaya gidilmesi idi.
İşin tuhaf tarafı, şimdi bu şekilde özgürlüklerden bahseden Ruhani'nin, Tahran'da 1999'da yaşanan sokak çatışmaları sırasında tutuklanan eylemcilerin "gerektiğinde idam edilmelerinin şart olduğunu" söyleyen aynı Ruhani olması idi.
ZİNDANDAKİ ÖNDERLER
İran'da bütün bunların hayata geçirilmesi son derece zordur, zira gerçek iktidarın en ziyade sertlik yanlısı olan dinî lider Ayetullah Hamaney'in elinde bulunması bir tarafa, rejim, devrimin hayatta kalabilen babalarını bile ortadan kaldırma çabası içerisindedir.
Meselâ, devrimin lideri ve İran Şiası'nın imamı Ayetullah Humeynî'nin en yakınlarından olan ve yine Humeynî döneminde meclis başkanlığı, daha sonra da cumhurbaşkanlığı yapan Haşimi Rafsancanî'nin seçimlere girmesine izin verilmemiştir. Humeynî'nin senelerce başbakanlığını yürüten Mîr Hüseyin Musevî, karısı ile beraber iki seneden buyana ev hapsindedir; Musevî'nin savaş yıllarındaki hükümetinin dünyaya kafa tutan ve hemen her gün sesini duyuran petrol bakanı Behzat Nebevi cezaevindedir ve yumuşama isteyen bazı ayetullahlar bile ev hapsindedirler...
Dolayısı ile, Kum şehrindeki bir "ravza"da yani bir medresede yetişmiş olan yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin görevi devralmasından sonra İran'da bizde zannedildiği şekilde bir reform başlatmasını hiç hayal etmeyelim...