75 yıl doldu, hani o gizli vasiyet?
SENELERDEN buyana bıkmadan tekrar edilen "Atatürk'ün gizli vasiyeti" diye bir palavra vardı...
Atatürk güya manevî çocuklarına, kızkardeşine ve İsmet Paşa'nın çocuklarına aylık bağladığı, miras gelirlerinin Türk Dil Kurumu ile Tarih Kurumları'na verdiği bildiğimiz vasiyetnamesinin haricinde ölümünden 75 sene sonra açılmasını istediği bir de gizli vasiyet hazırlayıp devletin en üst ve en güçlü makamlarının muhafazasına bırakmıştı ve bu gizli belge 10 Kasım 2013'te açıklanacaktı.
Siyasî vasiyetnamede neler yoktu ki... Atatürk, 1924'te kaldırdığı hilâfetin geri getirilmesini istiyor, Türkiye'nin hayatî sınırlarını çiziyor, Lozan Anlaşması'nın aslında ne olduğunu yahut olması gerektiğini izah ediyor ve cumhuriyetin imparatorluğun ilk zamanlarında olduğu gibi bir dünya gücü haline gelmesinin stratejisini veriyordu!
Böyle bir vasiyetin mevcut olduğunu iddia eden bazı adamlar televizyonları senelerden buyana o kanal senin bu kanal benim kapı kapı dolaşıp konuştular, bir gazeteden ötekine koşuşup vasiyet hakkında akla gelmeyecek şeyler uydurdular ve binlerce yahut onbinlerce değil, yüzbinlerce kişiyi ortaya attıkları palavranın gerçek olduğuna inandırdılar!
YALANIN SAYGINLIĞI
Bu işi yapmalarının tek bir sebebi vardı: Ekranlarda görünmek ve isim yapmak merakı! Ciddî şekilde, yani ter dökerek çalışmak zahmetli olduğu için işin kolayını ortaya böyle alâka çekecek hayalî senaryolar atmakta bulmuşlardı. Komplo teorilerine milletçe artık ânında inanır hale geldiğimiz için söyledikleri herşey ciddiye alınıyor, saçmalamalarına inanılıyor ve akla-hayâle gelmeyen yalanları sayesinde bilgi sahibi ve saygın insan oluyorlardı!
Bugün 2013 Kasım'ının 11'i, yani vasiyetin süresinin dolmasının üzerinden bir gün geçti! Senelerden buyana tekrarlanan yalanlara inananlar derin bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisindeler, malûm vasiyet palavrasını ortaya atanlar ise ortalıkta yüzsüzce dolaşıyorlar!
Benzer bir yalan, Maya takvimi konusunda da yıllar boyunca gevelenip durmuştu. 2012'nin 21 Aralık'ında güya kıyamet kopacaktı ve dünya üzerinde kıyametten etkilenmeyecek sadece iki yer vardı: Fransa'nın ortalarındaki bir köy ile Ege taraflarındaki Şirince kasabası...
Kazık kadar adamlar geçen seneye kadar yine kanal kanal, gazete gazete dolaşıp "Kıyamet geliyoooor" diye saçmaladılar; aralarında "Maya takviminde kehanetler çıkmayacak olursa memleketi terkederim" diyenleri bile çıktı, konu ve fikir fukarası birkaç yazar da bu uydurulanları sermaye edinip aylarca felâket tellâllığı yaptı. Derken, aklı havada bir grup Aralık ayının ortalarından itibaren akın akın Şirince'ye gidip kıyameti bekledi ve neticede serhoş olmakla kaldılar, o kadar!
SAHTEKÂRLIK VE ÇATLAKLIK
Kıyamet sahtekârları ise, gizli vasiyet tüccarları gibi sanki o yalanları kendileri uydurmamış, milletin kafasını bulandıranlar kendileri değil de başkaları imişçesine bugün hiç sıkılmadan aramızdalar ve televizyonlarda yeni yalanlar yaymakla meşguller...
Uydurulan ve maalesef rağbet gören bir başka palavramız daha var: Lozan Anlaşması'nın imzalanmasından yüz sene sonra, yani 2023'te, anlaşmanın şimdiye kadar açıklanmamış gizli maddelerinin uygulamaya konacağı; Boğazlar'ın elimizden gideceği, yeraltı kaynaklarımızın yabancılara devredileceği, İstanbul'da bir Bizans Devleti'nin kurulacağı gibisinden uydurulması bile akla ziyan daha nice yalanlarla dolu bir komplo teorisi!
Bu sahtekârlığın da Atatürk'ün vasiyeti yahut Maya takvimi masalı gibi fos çıktığını ancak on sene sonra görebilecek ama kapı kapı dolaşıp Lozan yalanlarını tekrar eden sahtekârları bu on sene boyunca maalesef bol bol dinleyeceğiz...
Böyle palavraları ortaya atanların ortak özellikleri şudur: Milletin kafasını menfaat uğruna ve kasten böyle utanmazca yalanlarla doldurdukları için sahtekâr ama söyledikleri garabete şayet kendileri de inanıyorlar ise cahil ve çatlaktırlar, o kadar!