Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son dönem tarihçilerinin senelerden buyana tartıştıkları bir konu, günlük tutan tek sadrazam olan ve 1913'te katledilen Mahmud Şevket Paşa'nın günlüklerinin yayınlanmamış orijinallerinin âkıbeti, nihayet aydınlandı. Paşa, hanımının ailesi tarafından muhafaza edilen ve önümüzdeki aylarda yayınlanacak olan günlüklerinde Türkiye'nin dünya savaşı öncesindeki sıkıntılarından, İttihad ve Terakki'den ve hattâ o sırada binbaşı olan Mustafa Kemal'den uzun uzadıya bahsediyor.

        Sadrazam Mahmud Şevket Paşa, İstanbul'da 11 Haziran 1913'te öldürülmüş ve katlinin ardından Türkiye'nin siyasî yapısı tamamen değişmişti. Paşa'nın tam yüz seneden buyana sır olan günlükleri, geçtiğimiz haftalarda ortaya çıktı.

        İSTANBUL'da, 1913'ün 11 Haziran günü öğle saatlerinde Bayezid Meydanı'nın Divanyolu'na çıkan noktasında bir cenaze alayının kapattığı yolun açılmasını bekleyen otomobile dört bir taraftan ateş açıldı...

        Otomobilde zamanın hem sadrazamı hem de "Harbiye Nazırı" yani "Savaş Bakanı" olan Mahmud Şevket Paşa ile yaverleri vardı ve yaverlerden İbrahim Bey hemen orada, Paşa da bir saat sonra can verdiler.

        Kafkasya'dan Bağdat'a göçeden bir aileye mensup bulunan ve büyük ihtimalle Gürcü olan Mahmud Şevket Paşa, zamanının en tanınmış ve en sert askerlerindendi. 1856'da Bağdat'ta doğmuş, İstanbul'da Harbokulu'ndan mezun olmuş, bazı Batı dillerini öğrenmiş, askerî kitapların yanısıra bir de roman tercüme etmiş, valilikler ve ordu kumandanlıkları yapmıştı.

        Mahmud Şevket Paşa, asıl şöhretini 1909'daki 31 Mart isyanının bastıran Hareket Ordusu'nun kumandanı olarak İstanbul'a girmesi üzerine sağladı. Selânik'ten Yeşilköy'e gelmiş olan ordunun komutasını ilk kumandan olan Hüseyin Hüsnü Paşa'dan devralan Mahmud Şevket Paşa şehre girer girmez sıkıyönetim ilân etti, Yeşilköy'de toplanan Meclis zamanın hükümdarı Sultan Abdülhamid'i tahtından indirdi, kurulan askerî mahkemeler isyana katılan çok sayıda kişiyi idama mahkûm etti ve Paşa, İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti'nde harbiye nâzırı oldu.

        23 Ocak 1913'te yaşanan Bâbıâlî baskınından sonra sadrazamlığa, yani başbakanlığa getirilen Mahmud Şevket Paşa harbiye nâzırlığını da üzerine aldı. Bir suikaste kurban gittiği o senenin 11 Haziran'ına kadar dört ay 19 gün boyunca sadrazamlık yaptı. Büyük bir törenle Çağlayan'daki Âbide-i Hürriyet'e defnedildi ve cinayetin ardından İttihad ve Terakki Partisi tek başına memlekete hâkim oldu.

        Paşa'nın önemli özelliklerinden biri, görev süresi boyunca günlük tutmuş olan tek sadrazam olması idi ve bu günlükler tarihçiler arasından 48 seneden buyana hem tartışma, hem de merak konusu idi.

        Mahmud Şevket Paşa'nın günlükleri 1965 yılında o senelerin en çok satan dergilerinden olan "Hayat"ta dili sadeleştirilmiş şekilde tefrika edilmiş ancak yayınlanan metnin nereden temin edildiği konusunda bir bilgi verilmemişti. 1965'in 1 Ocak'ından 29 Temmuz'una kadar 31 hafta boyunca yayınlanan günlüklerde metnin Paşa'nın elyazısı ile olan orijinal sayfa görüntüleri de bulunmuyordu. Üstelik, metni yayına kimin hazırladığı hakkında da bir bilgi verilmemişti ve bu işin o senelerde çıkan Hayat Tarih Mecmuası'nın başında bulunan Yılmaz Öztuna tarafından yapıldığı, Öztuna'nın seneler sonra neşrettiği bir yayın listesi sayesinde öğrenilecekti.

        Günlükler üzerindeki tartışmanın en önemli sebeplerinden biri, metnin tam ve düzgün olup olmadığı idi. Günlüklerin üslûbundan bazı bölümlerinin kesildiği yahut sansür edildiği anlaşılıyor, elyazısı metnin verilmemesi ve metnin dilinin de sadeleştirilmiş olması yüzünden hatıralar üzerindeki kuşku bulutu bir türlü dağılmıyordu.

        Ben, günlüğün orijinallerini çocuksuz olarak vefat eden Paşa'nın eşi Selime Dilşad Hanım'ın kardeşinin torun çocuğu Pakize Yetkin ile eşi Yusuf Emre Yetkin ile bir tesadüf neticesinde tanışmam sayesinde görebildim ve metne sahip olabildim... Paşa, 1915'in 25 Ocak'ında sadarete tayininden o senenin 9 Haziran'ına, yani katledilişinden iki gün öncesine kadar tuttuğu günlüğünde bütün temaslarını, görüşmelerini, emirlerini, kararlarını ve memleketin vaziyetini ayrıntıları ile kaydetmişti.

        Günlüklerin elyazması Hayat Dergisi'nde 1965'te çıkan dizi ile karşılaştırıldığında metnin büyük ölçüde kısaltılmış, bazı cümlelerin değiştirilmiş, kesilmiş ve yayının orijinalinden uzak ve bozulmuş bir hâle getirilmiş olduğu hemen farkediliyordu. Üstelik, meselenin bir başka önemli tarafı daha vardı: Son dönem tarihçilerimiz, yarım asıra yakın bir zamandan buyana çalışmalarında maalesef "suyunun suyu" olan bu değiştirilmiş metni kaynak olarak alıyorlardı.

        Mahmud Şevket Paşa'nın günlüklerinin tam metnini orijinal metnin sayfa fotoğrafları ile beraber önümüzdeki aylarda yayınlayacağım ve tarihçiler arasında senelerden buyana tartışmalara sebep olan günlükler üzerindeki esrar perdesi artık dağılmış olacak...

        Bu sayfadaki kutuda, Paşa'nın günlüklerinden bugünün Türkçesi'ne naklettiğim ve o sırada genç bir binbaşı olan Mustafa Kemal Bey'in de bahsinin geçtiği kısa alıntıları okuyabilirsiniz...

        Mustafa Kemal ile Enver Bey arasındaki ilk çekişmelerin ayrıntıları da günlükte

        İşte, Mahmud Şevket Paşa'nın günlüklerinden bazı bölümler:

        * 19 Şubat 1913 Çarşamba:

        ...Başkumandan vekili İzzet Paşa'dan aldığım telgrafnamede, Fahri Paşa ile Fethi ve Mustafa Kemal Beyler'in istifa etmekte oldukları ve istifa sebebinin de Gelibolu Umumî Kuvvetler Kumandanlığı'na tayin edilen Hurşid Paşa ve Kurmay Başkanı Enver Bey'le aralarının açılması olduğu bildiriliyor idi.

        Fethi Bey namuslu metin bir zabittir, aşırı da değildir. Ancak, Mustafa Kemal Bey'in Trablusgarp'ta Enver Bey ile geçinemediğini haber almış idim. Fethi Bey de güzel ahlâk sahibi olmakla beraber biraz kıskanç­tır. Gazeteler, Enver Bey'e daha ziyade ehemmiyet vermişlerdi. İttihad ve Terakki Cemiyeti de Enver Bey'e daha ziyade meyilli idi.

        ...İki kumanda heyeti arasındaki anlaşmazlık o dereceyi bulmuş idi ki hemen o gün Gelibolu'ya gitmeye karar verdim.

        * 20 Şubat 1913 Perşembe:

        ...Hurşid Paşa ile Enver Bey bizi karşıladılar. Gelibolu'ya çıktım. Memurlar ve asker bizi karşıladı. Askerin önünden yürüyerek geç­tikten sonra atlara binerek Bolayır'a gittik.

        ...Fethi Bey'i çağırdım. Üzüntülerimi beyan ettim. Fethi Bey evvelâ Bâbıâlî olayından (23 Ocak 1913'teki Bâbıâlî baskınından) bahsetti ve bu olay ile hükümetin çıkmaz bir sokağa sokulduğunu ileri sürdü.

        ...Evimde daha önce beni ziyaret etmiş ve Kâmil Paşa Hükümeti'nin memleketi tahrip etmekte olduğunu ileri sürerek fikrimi sormuştu. İttihad ve Terakki Cemiyeti ile Bâbıâlî olayı konusunda aynı görüşte olmadığımı fakat bir emrivâki karşısında kaldığımı, olay gecesi sadâreti kabul etmemem halinde İstanbul'da büyük bir kıtâl yaşanacağı ve İstanbul limanındaki yabancı savaş gemilerinden asker çıkartılarak şehrin yabancılar tara­fından istilâ olunacağı düşüncelerine dayanarak sadareti kabul etti­ğimi, fakat ...fikrimce barış yapılmasının devletin menfaatlerine uygun gelmesi sebebi ile İstanbul'a dönüşümde barış anlaşmasını imzalayacağımı söyledim.

        ...Onu çıkardım, Enver Bey'i çağırdım.

        Enver Bey, meselenin çözümü için kendisinin İstanbul'da askerî harekât şubesine alınmasını ve Fethi Bey'in Umumî Kuvvetler Kumandanlığı Kurmay Başkanlığı'na, Mustafa Kemal Bey'in de Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanlığı'na tayinini teklif etti. Kumandanlar için birşey söylemedi. Fahri Paşa'nın yolsuzca hareketi üzerine orada kalmasını uygun bulmamış idim. Enver Bey'in teklifi hoşuma gitti. Fedakârlık gösteriyor idi. Kendisi gidiyor ve arkadaşlarının hatırını hoş etmek istiyor idi.

        Ondan sonra hatırları kalmasın diye Mustafa Kemal ve Kurmay Binbaşı Sabih Beyler'i ayrı ayrı çağırdım. Onlarla da yine bu mesele üzerine sathî şekilde konuştum.

        * 21 Şubat 1913 Cuma:

        Sabah erkenden kalktığımda vapur henüz hareket etmemiş idi. Bir mektup ile bir de şifreli telgraf getirdiler.

        Mektup, Fethi ve Mustafa Kemal Beyler'den; şifre de başku­mandan vekili İzzet Paşa'dan idi. Fethi ve Mustafa Kemal Bey, meselenin Enver Bey'in kendilerine veya arkadaşlarına ifade ettiği şekilde içlerinden birinin Umûmî Kuvvetler ve diğerinin de Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanlığı'na tayini ve Enver Bey'in de İstanbul'a alınması ile çözülmesi halinde Enver Bey ile aralarında bir şahsiyet meselesi çıkacağı ve dolayısı ile böyle kesin olmayan tedbirlerin alınmaması istirhamında bulunuyorlar; Fahri Paşa ile karşılıklı itimat yaratmış oldukları için bunun ihlâl olunmamasını ve çarenin Fahri Paşa ile beraber her ikisinin de oradan kaldırılmalarından ibaret olduğunu yazıyorlar idi.

        İzzet Paşa ise meselenin öyle sanıldığı gibi basit olma­dığını ve dolayısı ile İstanbul'a dönüşümde müzakere yoluyla tedbir alınmasının daha muvafık olacağını yazıyordu.

        * 19 Mayıs 1913 Pazartesi:

        ...Saraya gittim. Hazine-i Hassa Nazırı, Haydarpaşa'da kırk bin liraya arsanın parası ile Sirkeci'de apartman yapmak istiyordu. ...Buna dedim ki, "Zamanımızda elde edilen para ile apartman edinmeği kocakarılar dahi yapabilir. ...Bunun üzerine çok durmayarak sa­vuştu. ...Saray adamları arasında bir kumpanya kurulduğu ve başını başmabeyincinin teşkil ettiği haber alınıyor idi. ...Bakalım ne yapa­cağız.

        Padişahın huzuruna Sultanların maaşlarından, binaların tamira­tından ve padişahın Eyüp'te inşa ettirdiği türbe ile mek­tepten bahis buyuruldu ve birgün mektebi ziyaret etmekliğim arzu edildi. Daha sonra, Sultanzade Fahreddin Bey'in intiharı mevzubahis edildi. Aklını kaybettiği anlaşıldı. Padişah, Sultan Aziz'in de intiharından önce delirdiğini ve hattâ hapsedilmiş olduğunu unutarak Yıldız'a gitmek üzere bir hayvan getirilmesini emrettiğini, sonra hamama koştuğunu ve hamamda kalmasının annesi tarafından yasaklanması üzerine odaya çıkarak ve kimseye haber vermeden kapıyı kapatarak kolunun damar­larını kestiğini, Sultan Aziz'in Midhat Paşa tarafından katledildiği hakkındaki rivayetin de iftira olduğunu hikâye buyurdu. Sultan Aziz, doktoru Marko Paşa'dan en kolay intihar şeklinin sıcak bir banyonun ardından ayak­lar ile kolları ustura ile çentiklemek şeklinde olduğunu ve böylelikle ruhun hiç hissedilmeksizin tes­lim edilebileceğini öğrenmiş imiş.

        Diğer Yazılar