Gündemden sıkılanlar için bir uzay öyküsü
DÜNKİ gazetelerde okumuşsunuzdur: Avrupa Uzay Ajansı'nın bundan on sene önce 67P/Çuryumov-Gerasimenko isimli kuyrukluyıldıza inmesi için fırlattığı uzay aracı Rosetta, yıldızın yörüngesine girdi.
Yolculuğu tam on yıl beş ay ve dört gün süren Rosetta, "Philae" ismini taşıyan roket vasıtası ile birkaç ay sonra kuyrukluyıldıza inecek, zemin ölçümlerini "Ptolemy" adlı bir başka cihaz yapacak ve böylelikle insan yapımı bir araç insanlık tarihi boyunca ilk defa bir yıldız ile temas etmiş olacak.
Seneler süren yolculuğu yapan uzay aracının ismi ve indirici roket ile ölçüm cihazının adları, yani "Rosetta", "Philae" ve "Ptolemy" kelimeleri bilmem dikkatinizi çekti mi?
Her üç isim de eski Mısır tarihi ile ilgili çok önemli adlardır ve Avrupa Uzay Ajansı, ilk kuyrukluyıldız projesinde medeniyet tarihinin bu en parıltılı isimlerini bilerek kullanmıştır.
"Rosetta", Mısır'ın yazısı olan hiyerogliflerin çözülmesini sağlayan, üzeri yazılarla dolu bir taş ve taşın ortaya çıkartıldığı bir köy; "Philae", Rosetta'nın okunmasını sağlayan bir başka taşın bulunduğu yer, "Ptolemy" de taşlarda hikâyesi yazılı olan hanedan kurucusu Mısır hükümdarının ismidir ve taşların asırlar öncesine uzanan bir hikâyesi vardır.
BİZİMDİ, İNGİLİZ'İN OLDU!
Hadiseyi bilirsiniz: Napolyon Bonapart, 18. yüzyılın sonlarında o sırada Osmanlı toprağı olan Mısır'ı işgal etmiş, ama harekâtı sadece askerlerle yapmamış, beraberinde çok sayıda bilim adamı, özellikle de arkeolog götürmüştü ve o zamana kadar sisler içerisinde olan eski Mısır tarihi bu arkeologların çalışmaları sayesinde aydınlanmaya başlamıştı.
Fransız bilim adamları, 1798'de Mısır'ın kuzeyindeki bir köyde üst tarafı ve yanları kırılmış, 115 santim uzunluğunda ve üzerine üç değişik yazının, Hiyeroglif ile Eski Yunan alfabesinin hakkedilmiş olduğu bir taş buldular.
Üçüncü Selim, işgalci Fransızlar'ı Mısır'dan çıkartabilmek için İngiltere'nin desteğini istedi, İngilizler ile Osmanlı birlikleri Mısır'a beraberce çıktılar, Rosetta taşı muharebeler sırasında İngilizler'in eline geçti, apar-topar Londra'ya götürüldü ve British Museum'a kondu. Taş, o sırada Türk toprağı olan Mısır'da bulunmuş ama Avrupa'nın iki gücü arasında gidip gelmiş ve bizim ruhumuz bile duymadan İngiltere'nin malı olmuştu!
ÜÇ YAZI VE İKİ DİL
Sırada, taşta yazılı olanların okunması vardı, firavun medeniyeti uzmanı olan arkeologlar senelerce uğraştılar ve yazıları okumayı 1822'de Fransız arkeolog Jean-François Champollion, Mısır'ın güneyindeki Philae'de bulunan bir başka taştaki yazıların yardımı ile Rosetta'yı okumayı ve Hiyeroglif'i çözmeyi başardı: Taş üç yazı ile, Hiyeroglif, Eski Yunan ve yine bir Mısır yazısı olan Demotik ile yazılmıştı, üzerinde de Mısır'ın firavunlar sonrası hükümdarlarından Ptolome'nin başarılarını anlattığı bir destan yazılıydı.
Söz bugün Rosetta ile Philae'den açılmışken hatırlatayım: Bu isimlerin bu şekilde telâffuzu Batı'ya mahsustur ve bizdeki karşılıkları "Reşid" ile "File"dir. Taşın ortaya çıkartıldığı Kuzey Mısır'daki kasabaya biz ve Araplar "Rosetta" değil "Reşid"; "Philae"ye de "File" deriz!
Avrupa Uzay Ajansı'nın on senelik yolculuktan sonra bir kuyrukluyıldızın yörüngesine yerleştirmeyi başardığı uzay aracının ve projedeki diğer cihazların isimlerinin öyküsü, işte böyle...
Reşid ve File taşlarının macerasını, Türkiye'deki son gelişmelerden sıkılmış, didişmelerden bıkmış ve artık dünyevî değil, dünya dışı bir konu ile alâkadar olmak isteyenler için yazdım...