Lawrence'in haritasını almamız şarttır!
GAZETELERDE ve internet sitelerinde iki günden buyana yazılıyor: Londra’daki meşhur müzayede şirketi Sotheby’s, 4 Kasım’da bizde “casus” diye bilinen İngiliz Albayı Lawrence’in 1917 ilkbaharında Akabe’ye yaptığı gizli yolculuğu gösteren haritasını mezata koyacakmış. Haber nerede, hangi gazetede ve hangi sitede yeraldı ise başka türlü yazıldığı, yani haritanın macerası doğru şekilde verilmediği için, bizzat Lawrence’e ait olan bu çizimin hikâyesini kısaca anlatayım:
Albay Lawrence, haritayı Akabe Limanı’na doğru 1917 Mart’ında yaptığı gizli yolculuk sırasında değil, o tarihten sonraki senelerde çizmişti. Zaten, liman Arap isyancıların eline o yolculukta değil, dört ay sonra, 6 Temmuz’da geçecekti.
Arazisinin ayrıntıları o senelerde pek bilinmeyen Akabe, haritacılar için merak konusu idi ve Lawrence şimdi mezata konacak olan haritayı Douglas Carruthers adında bir kâşifin ricası üzerine yolculuk sırasında tuttuğu notlarına dayanarak çok daha sonraları, 1918 ile 1922 arasında çizmiş, sağ alt tarafına “Bu, çizimin tek kopyasıdır, sakın kaybetmeyin!” meâlinde bir cümle yazarak kâşife hediye etmişti.
Carruthers, çizimi o tarihten 40 sene sonra Londra’daki “Kraliyet Asya İşleri Topluluğu”na hediye etti ve harita 2000’lerin başında İngiltere’de ve Avustralya’da iki defa sergilendi. Çizimin mülkiyeti Kraliyet Asya İşleri Topluluğu’nın değil, Carruthers’in vârislerine ait olmalı ki, şimdi satışa çıkartılıyor.
ASKER, ÂLİM VE CASUS!
Haritanın asıl macerası işte böyle ama bu çizimin bizi çok yakından ilgilendiren bir başka tarafı var:
İsmi dünyada ve bizde sadece “Lawrence” yahut “Arabistanlı Lawrence” veya “Casus Lawrence”, vesaire gibi değişik şekillerde bilinen bu son derece zeki, çalışkan ve maceracı İngiliz Albay, Arap Yarımadası’nın elimizden çıkmasına sebep olanlardan, yani geçmişteki en güçlü düşmanlarımızdandır ama sadece İngiltere’nin değil, dünya askerlik tarihinin de çok önemli isimlerindendir. Bizim için bir felâket olan faaliyetlerini anlattığı “Bilgeliğin Yedi Direği”, “Çölde İsyan” yahut Türkiye’de pek bilinmeyen “The Mint” isimli kitaplarını bir tarafa bırakalım; askerliğinin haricinde bir bilim adamıdır, başka alanlarda eserler de vermiştir ve kaleme aldığı “Haçlı Kaleleri” isimli kitabı ile Homer’den yaptığı “Odise” tercümesi hâlâ alanlarında tek kaynaklardır. Lawrence’in Londra’da önümüzdeki 4 Kasım’da 80 ile 100 bin sterlin başlangıç fiyatı ile mezata konacak olan haritası, en başta Türkiye’yi alâkadar eden çok önemli bir tarihî belgedir. Biz, 1917’den itibaren Arap Yarımadası’nda, Filistin’de, Suriye’de ve Irak’ta Albay Lawrence’e değil, “Kanlı Boğa” lâkaplı Maraşal Allenby’ye mağlûp olmuşuzdur ama o tarihteki isyancı Araplar’ın hem İngiliz politikasına, hem de Allenby’nin ordularına verdikleri desteğin altyapısını tek başına hazırlayan kişi, Lawrence’tir.
Defalarca söyledim ve yazdım: Tarihimizdeki yenilgilerden bahsetmek her ne kadar âdetimiz değil ise de, bir milletin geçmişinde sadece zaferler değil, mağlûbiyetler de önemli yer işgal ederler ve bugün hem Türkiye’de, hem de Ortadoğu’da yaşanan birçok sıkıntının temelinde Birinci Dünya Harbi’nde uğradığımız büyük yenilgi yatmaktadır.
YENİLGİNİN BELGESİ
Lawrence’in mezata konacak olan haritası, imparatorluğumuzun çöküşü sırasında uğradığımız yenilgilerin en önemli belgelerindendir. Türkiye paraya kıymalı, mümkün olan herşeyi yapmalı, şımarık bir Arap zengininin çizimi alıp duvarına asmasına ve “Osmanlı’yı işte biz kahramanca durdurmuştuk! Aha da belgesi! Maaşallaaaah!” diye İngiliz bilmemnesi ile övünmesine imkân bırakmamalı, yani haritayı satın almalıdır! Unutulmuş olabilir, hatırlatayım: Winston Churchill’in Çanakkale Savaşı sırasında kardeşine yazdığı ve hatalarını itiraf ettiği 17 adet mektup 1997 Temmuz’unda Londra’da mezata konmuş ve Türk Genelkurmayı o zamanki para ile 25 milyar lira verip satın almıştı... Çölde can veren onbinlerce Mehmetçik’in ruhunu şâdedecek olan aynı hamiyyeti şimdi 4 Kasım’da Lawrence’in haritasını almak için de göstermemiz gerekiyor! Genelkurmay’ın bu iş için tahsisat bulamadığını yahut başka bir engelin ortaya çıktığını düşünsek bile anlı-şanlı kolleksiyoncularımız ne güne duruyor? Edirne’nin 100 metre ötesinde kuruş etmeyecek Türk resmine milyonlarca dolar veren zenginlerimiz için birkaç yüz bin sterlin nedir ki?