Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DİYANET İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, İstanbul’da uluslararası bir İslam Üniversitesi kurma hazırlığında olduklarını söylemiş.

        Gerekçe, Mısır’daki el-Ezher Üniversitesi’nin ilmî seviyesinin bozulması imiş. Ezher geçmişte büyük âlimler yetiştirmişmiş ama son asırda müfredatı ile oynandığı için ilmî seviyesi düşmüşmüş. Kırgızistan’daki, Kazakistan’daki, Azerbaycan’daki ilâhiyat fakülteleri ile Goethe Üniversitesi’nin İslam Araştırmaları Merkezi’nin, Strasbourg’daki İslam İlâhiyat Fakültesi’nin ve Sofya’daki Yüksek İslam Enstitüsü’nün de İstanbul’da yeni kurulacak üniversiteye bağlanması düşünülüyormuş.

        Prof. Görmez’in düşüncesinin temelinde İslâmî bilimler alanında ciddî şekilde hizmet verecek ve hakikaten ihtiyaç duyulan bir akademik müessesenin kurulması arzusunun mu bulunduğuna, yoksa son zamanların modası olan “Ortadoğu’nun en büyüğü biziz, bölge nasıl bizden soruluyor ise bundan böyle İslâmî ilimlerin icazetini de biz vereceğiz!” hayalinin mi yattığına artık siz karar verin...

        İLÂHİYATTAN TIBBA KADAR

        Ezher meselesinin bir başka tarafı daha var...

        “el-Ezher” bizde sadece dinî eğitim veren bir çeşit medrese, hattâ ortaçağ medreselerinin günümüze gelebilmiş bir örneği zannedilir ama asıl Ezher böyle bir yer değildir; Arapçası “Câmiatu’l- Azhar”, İngilizcesi de “Azhar University” olan ve tıptan fiziğe, mühendislikten kimyaya ve edebiyattan astronomiye kadar eğitim veren tam teşekküllü bir üniversitedir. 970’li senelerde kurulmuştur, dolayısı ile dünyanın en eski üniversitelerindendir ve pozitif bilimler alanında da ciddî bir eğitim kurumudur. Meselâ, 80’li senelerde dünyanın önde gelen kalp cerrahlarından kabul edilen ve 1988’de Londra’da zamanın Yunan Başbakanı Andreas Papandreu’nun kalp ameliyatını yapan Dr. Mehdi Yakup, Ezher’in Tıp Fakültesi’nden yetişmiştir.

        KASTEDİLEN YÜZYIL HANGİSİ?

        Diyanet İşleri Başkanı’nın “son asırda ilmî seviyesinin bozulduğunu” iddia ettiği müessese ise, bu üniversitenin bizdeki karşılığı “İlâhiyat Fakültesi” olan bir bölümüdür. Biz, “el-Ezher” dendiğinde üniversitenin sadece bu bölümünü anlar ve diğer fakültelerini hatırımıza getirmeyiz, zira bilmeyiz!

        Ezher’in bir “rektörü” ve 10. asırdan, tâââ Fatımîler zamanından buyana devam eden gelenekleri uyarınca bir de “şeyhi” vardır. Ezher Şeyhi hem üniversitenin İslâmî eğitim veren bölümünün başındadır, hem de yine aynı gelenekler uyarınca Mısır’ın devlet protokolünde ön sıralardadır.

        Prof. Mehmet Görmez’in “Son asırda Ezher’in müfredatı ile oynandığı” iddiasında kasdettiği “asır”ın hangi dönem olduğunu bilmiyorum. Diyanet İşleri Başkanı şayet 2000’lerden sonra tamamen hükümet şakşakçılığı yapan, özellikle de General Sisi’nin kararlarına çanak tutan son şeyhe atıf yapıyorsa, başka... Ama, Prof. Görmez 20. asrı kastediyor ise, işte orada durmak gerekir, zira 20. yüzyılda Ezher Şeyhliği yapanlar arasında Muhammed el-Merâgî, Mahmud Şaltut, Mustafa Abdürrızk ve Abdülhamid Mahmud gibi önemli İslâm âlimleri vardır ve 1959’da verilen, “Şia’nın da Ehl-i Sünnet gibi bir hak mezhep olduğu” şeklindeki İslam Tarihi’nin en önemli fetvalarından biri, Mahmud Şaltut’undur.

        ÂLİMLER ORANIN MEZUNU

        Bir “Türk Ezher’i” yaratma hayâli üzerinde sarfedilecek daha çok söz var ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Kelime mânâsı “Çiçekler” demek olan el-Ezher’in siyasî duruşundan hoşlanmıyor olabilirsiniz, ancak Ezher Şeyhleri’nin son senelerdeki davranışları koskoca ve ciddî bir üniversite olan bu müesseseyi bir kalemde silip atma, üstelik senelerce “oryantalist kurumlar” oldukları iddiası ile yerden yere vurulan bazı Alman ve Fransız üniversitelerinin İslâmî eğitim veren fakültelerini baştacı etme hakkını kimseye vermez!

        Ve, unutmayalım: Sisi’nin darbesi ile devrilen ve Türkiye’nin bugün vargücüyle destek çıktığı Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın Hasan el-Benna başta olmak üzere bütün kurucu ve idareci kadrosu, Ezher’den yetişmiştir. Üstelik, şimdi önde gelen Sünnî din âlimlerimizin en kıdemlilerinin bazıları, Türkiye’de dinî eğitim alanında zorlukların yaşandığı 1940’lı ve 50’li senelerde Mısır’a gidip Ezher’den mezun olmuş o devrin gençleridir.

        İşin tuhaflığı da işte burada: Ezher mezunu Türk âlimlerin talebesi olan resmî din görevlilerimiz, şimdi kifayetli eğitim kadrosuna hâlâ sahip bulunamamamıza rağmen bir “Türk Malı Ezher” yaratma hevesine kapılmış, gidiyorlar...

        Diğer Yazılar