Babamın defteri
Babam bugün hayatta olsa, her zamanki ölçülü tavırlarının içine uydurmaya zorlanırdı mutluluğunu. Gazeteciliğe beni o teşvik etti, yazmaya o yönlendirdi. Hiç unutmuyorum, ben 8, kardeşim Lalehan 7 yaşındaydık. Elinde 2 kaplı defterle gelmişti, “Bundan böyle bunlar sizin. Bana ve annenize anlattıklarınızı buraya yazın” demişti. Çocukluğun pırıl pırıl hayal gücü ile neler yazmıştık neler...
İşte şimdi Habertürk’te yeni bir yolculuğa çıkıyorum. Babamı çok mutlu edecek bir yolculuk. Bir şeyleri yıkmak değil, yapmak için yazmaya gayret edeceğim. Doğru bulduğumu açıkça dile getirecek, yanlış bulduğumun düzeltilmesi için çalışacağım. Sizlere buradan gördüğüm Türkiye’yi, dünyayı, hayatı anlatacağım.
Babamın defterinin üzerinden uzun yıllar geçti ama onun hayata karşı iyimser merakı ve bize öğrettiği “iyiyi bulma” gayreti yerli yerinde duruyor. Buna eşim Rasim Ozan’ın cesareti, kararlılığı ve motivasyonunun bana verdiği gücü de eklemek gerek. O olmasa çoğu kez, çoğu yerde pes ederdim herhalde...
Yol uzun, konu çok. Maraton başlıyor...
ÇOCUKLARIM İÇİN...
Habertürk Gazetesi’ndeki yazılarım ve Habertürk TV’deki yorumlarımla ilgili okurlarıma ve izleyicilerime açık bir taahhüdüm var:
- Bu köşede ve ekranda her zaman demokrasiyi ve siyaset kurumunu savunacağım, çünkü bir devleti yönetecek insanları belirlemek için tek meşru yol demokrasidir.
- Bu köşede ve ekranda her zaman gerçek bir hukuk devletini savunacağım, çünkü bir arada barış içinde yaşamak için tek meşru zeminimiz hukuk devletidir.
- Bu köşede ve ekranda her zaman serbest piyasa ekonomisini savunacağım, çünkü hem iktisadi kalkınma, hem de özgürlükçü demokratik bir rejim serbest pazar olmadan imkânsız hayallerdir.
Eğer bu üç değerden biri olmazsa diğer ikisi de uzun ömürlü yaşayamaz. Muhakkak sistem bir yerde çöker.
O yüzden Türkiye’nin geleceği için, çocuklarım Ayşe Ela ve Betül Yasemin’in istikbali için bu değerleri savunuyorum ve savunacağım.
İHTİLALİN ROTASI
Türkiye,16 Nisan 2017 referandumundan sonra yeni bir döneme girdi. Siyasal sistemimiz değişti ve bence artık siyasi iktidar açısından taşlar yerine oturdu. Benim de kuvvetli bir şekilde desteklediğim “partili cumhurbaşkanlığı” sistemiyle beraber ihtilal treni artık rayına girdi. Harici hiçbir güç bu treni kolay kolay rayından çıkaramaz. Ancak ihtilalin kendisi büyük yanlışlar yaparsa tren raydan çıkabilir ve Türkiye o zaman dağılma sürecine girer.
Bundan önceki dönemde henüz ihtilal treni tam rayına oturmadığı için yaşanan anormallikler artık olamaz, olmamalı. Türkiye toplumunun çok büyük çoğunluğunun talebi normalleşme. Erdoğan’ın liderliğindeki toplumsal ve siyasal ihtilal daha zengin ve daha güçlü Türkiye yaratmak için normalleşme rotasına girecektir, girmelidir.
AKIL TUTULMASI VE ERDOĞAN TAKINTISI
Bilindiği üzere ben seküler yaşam tarzına sahip bir yazarım. İçinden çıktığım kesimin yaşam tarzı özgürlüğünü koruma ve Batı ekseninden Türkiye’nin kopmaması konusundaki hassasiyetini de anlıyor ve bu düşüncelerine katılıyorum. Seküler medyada en popüler konulardan biri, yaşam tarzı meselesidir.
Fakat durum böyleyken anlamadığım ve çok tuhaf bulduğum bir konu var. Aynı medya organlarında, yazılarında seküler kesimden nefretle bahseden bazı anti-laik aşırıcı isimler ön plana çıkarılmak isteniyor ve hatta övülüyor. Bu isimler şu an AK Parti cenahı içinde “eleştirel duruş” kılıfı altında Erdoğan ve ailesine karşıtlık yapıyorlar diye, onları desteklemek nasıl bir ruh halidir?
Hem sürekli “Seküler yaşam tarzımıza kimse karışmasın. Batı ekseninden kopmayalım” diyeceksiniz, hem de Batı düşmanı ve anti-laik, ekstrem insanları sırf Erdoğan karşıtı diye medyanızda pompalayacaksınız. Maalesef laik merkez medyada Erdoğan takıntısı çoğu zaman aklın önüne geçiyor ve Batılı-seküler kesime esas tehdit olan zihniyetlere destek oluyorlar. Allah herkese akıl fikir versin.