Değişimin şifreleri
YAŞ’ın toplandığı çarşamba günü TSK’nın fotoğrafını çekmeye çalıştım. Ordunun içindeki siyasi yelpazeyi anlattım. Şimdi gelelim YAŞ’tan çıkanlara...
Toplantı sonrası yeni komuta kademesi belirlendi. En dikkat çekici gelişme, şüphesiz Deniz Kuvvetleri’nde yaşandı. Buraya komutan olarak Koramiral Adnan Özbal’ın atanması sürpriz olarak yorumlandı. Peki nasıl oldu da Özbal, önündeki 4 isim by-pass edilerek Deniz Kuvvetleri’nin başına getirildi? Bu karar TSK’nın iç işleyişi bakımından hangi anlamları taşıyor? Özbal’ın önündeki isimler kimlerdi? YAŞ’tan çıkan başka ne sonuçlar var? Ordunun işleyişini ve dengeleri bilenlerle konuştum...
VEYSEL KÖSELE NEDEN GİTTİ?
Deniz Kuvvetleri’nin başına Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele’nin getirilmesi bekleniyordu. Ancak bu olmadı, Kösele emekli edildi. Bu kararın arkasında gösterilen 2 sebep var:
1) İzmir Casusluk davasında tutuklanan Kösele 5 gün sonra serbest bırakılmıştı. Bu kararda araya giren birtakım kişilerin etkili olduğu söylenerek, kendini kurtarmak için ordunun Ergenekon ve Balyoz davalarıyla mağdur edildiği dönemde birtakım isimlerle teması bulunduğu ileri sürülüyor.
2) 15 Temmuz’da her ne kadar darbeye direndiği, mücadele ettiği söylense de “O gece nerede olduğu ve ne yaptığıyla ilgili somut bir görüntü ya da kanıt yok” diyenler var.
Birçok kişi rütbesi düşük olmasına rağmen Adnan Özbal’ın çok başarılı ve yetenekli bir asker olduğu konusunda hemfikir. Teamüllerin dışına çıkılmasını eleştirenler bile, “Söz konusu Özbal olduğu için doğru karardır” diyorlar. Belli ki TSK içinde sevilen ve kendini kabul ettirmiş bir isim.
SIRANIN BOZULMASININ ANLAMI NE?
Adnan Özbal’ın önündeki 4 isme rağmen kuvvet komutanlığına getirilmesi, TSK içindeki terfi mekanizmasında yeni bir sayfa açılması demek. Artık aşağı yukarı kimin ne zaman nereye geleceğinin belli olduğu dönem kapandı. Belli kriterlere göre her türlü sürprizin yaşanabileceğinin işareti bu. Kararı sivillerin verdiğinin, Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin ordu üzerindeki denetim ve kontrolünün arttığının bir göstergesi.
Geçmişte bütün darbeler ve askeri müdahaleler siyasi iktidara bağlı olmayan, kendilerini siyasetçinin üzerinde gören kafalar tarafından gerçekleşti. Siviller bu kafalarla çalışmaya mecbur edildi, yani bir anlamda “celladını göz göre göre kabul etmek zorunda kaldı”. Artık bu düzen değişmiştir.
Tabii terfi mekanizmasında temel kriterler, sivil iradeye bağlılık ve performans olmalı. Araya siyasi tercihler ya da bağlantılar asla girmemeli. Ordu içinden bazı kaynaklar, alt rütbelerde böyle bir tehlike doğabileceğine dikkat çekseler de “Güçlü ve işini yapan bir ordu siyasi iktidarın da gücüdür” şiarıyla mekanizmanın doğru yürüyeceğine inanıyorum.
TSK’NIN DENETİMİ
YAŞ kararları açıklanırken Habertürk TV’de canlı yayındaydım. Kararları yorumladıktan sonra Sevgili Afşin Yurdakul ile o günkü yazımın detaylarını da konuştuk. “Bu subayların ideolojik kimlikleri nereden biliniyor?” diye sordu. Her şeyden önce elbette herkesin siyasi düşüncesi olur, bu doğaldır. Bunu yadırgamak doğru değildir. Maalesef bizde, “Subayın siyasi kimliği olmasın” gibi yanlış bir takıntı var. Oysa en siyasallaşmış kurum TSK’dır. Hele eski TSK’da subayların en çok konuştuğu konu siyaset idi.
Mühim olan vatanseverlik ve demokrasiye sadakat kavramını her siyasi kimliğin üzerinde tutmak. Öte yandan özellikle 15 Temmuz felaketinden sonra devletin çeşitli istihbarat ve güvenlik kurumları ile denetlemeteftiş birimleri elbette TSK’nın içini takip ediyor. Yasadışı darbeci eğilimlere giren subaylar var mı yok mu tabii ki kontrol edilecek ve denetlenecek. Yasadışı işler planlamayıp farklı siyasi eğilimlerde olan subaylarda bir sorun yok.
Bu izleme ve denetleme faaliyetinin çok gerekli olduğunu 15 Temmuz felaketinde herkesin gördüğünü düşünüyorum.
DÜNYA İNANÇ HARİTASI VE TÜRKİYE’NİN YERİ
BAREM ve WIN/Gallup International, dünyada farklı coğrafyalardan onlarca ülkede 66 bin kişiye kendilerini inanç bakımından nasıl tanımladığını sormuş ve ülke ülke “dindar”, “dindar değil”, “ateist” oranlarını çıkarmış. Çok şaşırtıcı sonuçlar var.
Rakamlara bakacak olursak Avrupa’nın en dindar ülkesi Kosova. Kosovalıların yüzde 94’ü kendini “dindar” olarak tanımlamış. Onu yüzde 82 ile Polonya izliyor. Yunanistan da yüzde 73 “dindar”. Ardından ise yüzde 69 ile İtalya geliyor.
Avrupa’da kendine “ateist” diyenlerin oran olarak en yüksek olduğu ülke ise yüzde 28 ile Slovenya. Onu yüzde 25 ile Çek Cumhuriyeti takip ediyor. SSCB etkisi olsa gerek. Üçüncü sırada yüzde 21 ile Fransa ve Belçika geliyor.
DÜNYANIN EN DİNDAR ÜLKESİ
Bu araştırmaya bakacak olursak dünyanın en dindar ülkesi Tayland. Taylandlıların yüzde 97’si kendine dindar diyor! (Öte yandan fuhuşun da en yaygın olduğu ülkelerden biri Tayland-N.A.) Bunu yüzde 94 ile Hindistan, Fildişi Sahilleri ve Kosova izliyor.
ATEİSTLERİN EN YÜKSEK OLDUĞU ÜLKE
Çinlilerin yüzde 67’si kendini “ateist” olarak tanımlıyor. Açık ara birinciler. Onların hemen arkasından gelenle bile arada 38 puan fark var. İkinci sıradaki ülke yüzde 29 ile Japonya. Araştırmaya göre ateistlerin oranının 0 olduğu ülkeler de var: Azerbaycan, Endonezya, Bangladeş, Filipinler, Kosova, Fildişi Sahilleri. Tabii hem bu rakamda hem de diğer kategorilerde ülkelerdeki baskı ortamının ne kadar etkili olduğuna da bakmak lazım.
BÜYÜK GÜÇLERDE MANZARA NASIL?
ABD’de “dindar” oranı yüzde 56, ateist yüzde 7. Rusya’da “dindar” yüzde 61. Ateistlerin oranı ABD’de olduğu gibi yüzde 7. İngiltere’de “dindar” yüzde 27, ateist ise yüzde 11. Almanya’da da sonuçlar İngiltere’ye yakın: Yüzde 34 dindar, yüzde 14 ateist.
TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Bütün dünyaya baktıktan sonra gelelim Türkiye’ye... Kendine “dindar” diyenlerin oranı burada yüzde 74 çıkmış. “Dindar değilim” diyenler yüzde 12 ve “ateist” seçeneğini işaretleyenler yüzde 6. Türkiye’ye en yakın sonuçlar Yunanistan’dan ve İran’dan. Yunanistan’da dindar yüzde 73, dindar olmayan yüzde 15, ateist yüzde 7. İran’da ise dindar yüzde 77, dindar değilim diyen yüzde 16, ateist yüzde 4. Bu da birçok şey gibi inanç ikliminin de ortak kültür ve yakınlıkla bağlantılı olduğunu gösteriyor.