Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        3-4 gündür Ayhan Ogan’ın CNN Türk’te söylediği sözlerin büyük bir gürültü çıkarmasına şaşmamak gerek. Ogan, zamanın ruhu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti’ye karşı bir süredir oluşturulmaya çalışılan “havayı” okuyamadan, provokatif olarak algılanacağını göremeden birtakım laflar attı ortaya. Yanlış mıydı söyledikleri? Açıkçası kelimelendirmesi yanlıştı ama Türkiye’de son 10 senede büyük bir siyasal ve toplumsal ihtilal olduğu gerçek. Üstelik içeriği öyle çarpıtıldı ki kimse ne dediğini hatırlamaz oldu.

        Burada tekrar yazayım: “Biz 15 Temmuz’da çok büyük bir şey başardık. Bakın bu halk devrim yaptı. Bütün bu dışarıdan müdahale etme imkânı bulan bürokratik oligarşiyi yerle yeksan etti. Vesayet sistemini bitirdi. Biz şimdi yeni bir devlet kuruyoruz... Bu yeni devletin kurucusu Tayyip Erdoğan’dır.”

        Aynı programda şunları da söyledi Ogan: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kurulan sistem 27 Mayıs darbecileri eliyle 61 Anayasası üzerinden bürokratik oligarşiye, vesayetçilere devredilmiştir. 15 Temmuz’da bu sistem bitmiştir. Yeni bir sisteme geçilmiştir.” Bu son sözlerin altına imzamı atıyorum.

        Dolayısıyla Ogan’ın tarif etmeye çalıştığı bir dönüşümün, bir sistem değişikliğinin hikâyesi. Elbette kâğıt üzerindeki anlamıyla yeni bir devlet kurulduğu filan yok, bunu söylemesi yanlış ama darbecilere ve vesayetçilere karşı bir zafer kazanılarak yeni bir sayfa açıldığı açık.

        Öte yandan 16 Nisan’dan beri bir ortam oluşturulmaya çalışıldığı da açık. 28 Şubatvari bir atmosferi yaymak için her türlü mikro hadiseyi büyütmek isteyen bir irade var. Maçka’daki genç kıza kendini bilmez güvenlik görevlisinin müdahalesini, müftülere nikâh yetkisini, Atatürk heykeline bir meczubun saldırısını, şimdi de bunu alıp Cumhurbaşkanı ve hükümeti etiketleme iradesi... Maalesef Ogan bilinçli olmadan bu atmosferi körüklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştür.

        AK Parti de elbette bu oyunu görüyor. O nedenle Ayhan Ogan’ın sözlerine en üst perdeden karşı çıkıyor.

        ‘İSPANYA’NIN İZMİR’İNDE BİRKAÇ GÜN...

        ARADA sırada Türkiye’den uzaklaşmak, bize pek aşina olmayan bir coğrafyaya gitmek birçok açıdan çok faydalı. Bir kere her şeyden önce sıklıkla içine düştüğümüz “her sorun ve konunun bize özgü” olduğu düşüncesinin ne kadar yanlış olduğunu görüyorsunuz. Bir de son yıllarda ben ne zaman Avrupa’ya gitsem kendimize karşı ne kadar acımasız olduğumuzu düşünüyorum. Türkiye birçok konuda büyük gelişmeler kat etti. Hizmetler sektöründe tartışmasız mucizeler yaratıyor, her şey hızlı, insanlar pratik...

        Bu kez birkaç günlüğüne Valencia’ya geldim. Valencia, İspanya’nın üçüncü büyük şehri. Yani İspanya’nın İzmir’i... Bir kere alana iner inmez hizmetin yavaşlığı gerçeği yüzünüze çarpıyor. Yanımda hamile kardeşim vardı. Pasaport için tek bir memur koymuşlar, AB vatandaşı ya da değil, hasta ya da hamile fark etmez. En az 50 dakika o kuyrukta ayakta bekliyorsunuz ve gişedeki işini hızlı yapmak gibi bir çaba içine asla girmiyor.

        Valencia, boylu boyunca Akdeniz’e paralel uzanan Costa Blanca’nın bir kısmına kurulmuş. Costa Blanca, “beyaz kıyı” demek. Hakikaten İspanya’nın doğu kıyısı baştan başa Akdeniz’in müthiş mavi suları ve bembeyaz kumsallarla kaplı. Ama şehir bu güzelliğe oranla pek de yapılaşma anlamında başarılı değil. Bizdeki Şebinkarahisar apartmanlarını aratmayan yapılar Valencia’nın yarısından fazlasını kaplıyor. Bakın, çirkin bir apartmanın üzerine daha çirkin bir tane daha kondurmuşlar. Avrupa’da her şeyin dört dörtlük olduğunu sananlar görsün...

        Elbette bizden farkları var. Bunların başında toplumsal huzur geliyor. Sistemin oturmuşluğunun yarattığı huzur ve rahatlık. Ama bunun yanında işlemeyen, bizden daha geri, yavaş, kötü noktalar da var...

        Valencia’da çirkin yapılaşmaya bir örnek... Videolar ve başka görsellerse HT Dokun’da

        ORİJİNALİ TAVŞAN VE SALYANGOZLU

        İSPANYOL mutfağı deyince akla tapas ve paella gelir. Paella, İtalya’daki risottonun buraya özgü versiyonu ama çok temel noktalarda ayrılıyor. Her şeyden önce içinde safran vardır paellanın ve risottoya göre daha kurudur. Kaç kişi yiyecekse ona göre ortaya yapılır ve genellikle tepsiden kaşıklanarak yenir.

        Paellanın orijinali için Valencia’ya gelmek gerek, zira çıkış noktası burası. Ve genellikle kabuklu deniz ürünleriyle pişirileni bilinse de burada “paella valenciana” denen türünün içinde tavuk, tavşan, sebze ve salyangoz var.

        PAELLA KELİMESİ BAKIN NEREDEN GELİYOR

        İSPANYOL tarihi ve kültürünü Arap etkisinden ayrı düşünmek imkânsız. Yüzyıllar boyu Arapların egemen olduğu coğrafyada birçok izleri var. Mesela yukarıda anlattığım paella... Pirincin içine bölgesine göre farklı ürünler eklenerek hazırlanıyor. Pirinci, Araplar bu topraklara getirmişler. Genellikle dar gelirliler evlerinde arta kalan malzemeleri evdeki pirinçle karıştırarak bir yemek hazırlarlarmış. O nedenle “arta kalan” anlamında “bakiye” demişler. O da zaman içinde “paella” olmuş.

        Not: HT Dokun’a çektiğim birkaç video koyuyorum, bir göz atın... (Henüz kullanmayanlara detaylı HT Dokun bilgisi 2’nci sayfanın tepesinde, sol başta.)

        Yarın: AKM ile Valencia’nın ne ilgisi var? Horchata-farton ikilisi ve miskin akşamüstleri... Pincha ve tapas arasındaki fark ne?

        Paella valenciana

        Diğer Yazılar