Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON günlerde hükümete yakın medyada Recep Tayyip Erdoğan ile Venezüella’nın Marksist lideri Maduro’yu aynı kefeye koyan haberler ve yazıları görüyorum ve bunun Erdoğan’a büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Erdoğan iktidara gelirken tek gücü milletin çoğunluğuydu. TSK başta olmak üzere tüm devlet mekanizması ona karşıydı. “İkinci devlet kuruyoruz” lafları o yüzden yanlış ve bu sebeple AK Parti bu laflara çok sert tepki veriyor.

        AK Parti devlet partisi değil, millete mahkûm bir hareket. Hâlâ Erdoğan’ın temel güç santralı, halkın çoğunluğunun sevgisi. TSK’daki siyasi grupların hepsi Erdoğan karşıtı.

        Chavez-Maduro hareketi ise ordu içinde çoğunluk olan Bolivarcı subayların büyük desteğiyle iktidara gelmiş ve hâlâ Venezüella ordusunun gücüyle ayakta kalan, hileli seçimlere bulaşmış bir hareket. Maduro’nun idolü Chavez geçmişte bizzat darbe yapmaya kalkışan bir askeri diktatördü. Erdoğan adil seçimlerle iktidara geldi ve yoluna hep adil seçimlerle devam etti, ediyor.

        Venezüella’daki seçim mekanizması ise Suriye seviyesinde. Diktatör Esad ve Sisi de kendine Maduro gibi “Seçilmiş lider” diyor. Bunlar yalan.

        Hem Maduro hem Chavez demokrasiye inanmayan iki Marksist-Leninist diktatör. Maduro’ya sırf ABD istemiyor diye sempatiyi duyacaksak o zaman Esad’a ve Miloseviç’e de sempati duymamız gerekir. Oysa biz Türkiye olarak hem Esad’ın hem Miloseviç’in devrilmesi yönünde haklı tavır aldık.

        ************

        ABD’NİN LATİN AMERİKA KARNESİ

        MARKSİST diktatör Maduro konusunda hükümete yakın medyanın tutarsız tavrını eleştirdim, ancak elbette ABD’nin Latin Amerika karnesi felakettir. Bu bölgedeki bazı ülkeler, başkanlık modeliyle sağlıklı demokratik bir rejim tutturmuşlardı, ama adil seçimlerle ABD karşıtı solcu başkanlar işbaşına gelmeye başlayınca Washington başta olmak üzere Batı başkentlerinde bu rejimlere yönelik olumsuz bir baskı ortamı kuruldu.

        Bu ülkelerde ABD destekli asker, polis ve yargı darbeleri yapılmak istendi, hatta Brezilya’da gayri meşru yargı darbesi maalesef başarılı oldu. Bir de Brezilya’daki darbenin yeni kukla başkanı utanmadan liberal olduğunu iddia ediyor. Hükümete yakın medya, Brezilya örneğini Türkiye’yle kıyaslamakta haklı. Ama Venezüella’da hikâye başka. Maduro örneği Erdoğan’a hakaret.

        DEMOKRATİK YOLLA GELEN DEMOKRATİK YOLLA GİDER

        Ekvador’da ise demokratik yolla seçilmiş solcu hükümete karşı polis teşkilatı, ABD destekli darbe yapmaya girişti ve geri püskürtüldü. Biz geçtiğimiz yıl Latin Amerika’da epey kalmış, o ülkelerde neler olup bittiğini gözleme fırsatı yakalamıştık. Aralarında nasıl dev farklar olduğunu, bu farkların yönetim modelleriyle ne kadar bağlantılı olduğunu görmüştük. Türkiye’de ise uzak coğrafyalar hep aynı sepete atılıyor. Gelişmeler pek takip edilmiyor. (Genel Yayın Yönetmenimiz Selçuk’un (Tepeli) ve Yayın Yönetmen Yardımcımız Kürşad’ın (Oğuz) burada hakkını vereyim. Türk medyasında Latin Amerika medyasını en iyi takip eden, belki de tek takip edenler.)

        Ben bir liberal demokrat olarak sosyalizmin hiçbir ülkeye yarar getirmeyeceğini düşünüyorum. Öte yandan solcu hükümetler açık bir şekilde başarısız olsa da demokratik yolla iktidara gelmiş bir hükümet yine demokratik yolla gider. Biz başarısız buluyoruz diye demokratik yolla seçilmiş hükümete darbe yapılmasını alkışlamak, liberal demokratik duruşa ihanettir. Maalesef Türkiye’de de bir kısım sözde liberaller, bu tutumu aldılar. Türkiye’de Brezilya tipi yargı darbesi istediler ve tasfiye oldular.

        LİBERAL DEMOKRASİ İÇİN MÜCADELEYE EVET, LİBERALİZM DAYATMASINA HAYIR!

        “İlliberal demokrasi” dediğimiz olgu şüphesiz bir problem. Biz de şu an illiberal bir demokrasiyiz. Ama demokratik olmayan yolla liberalizm dayatması gibi bir sapkınlık daha da büyük problem. Batı devletleri ve medyası işine gelmeyen hükümetler oldu mu darbeyi meşru görüyorlar. Onlar böyle yapınca da, zaten geçmişinde sömürgecilik kompleksi bulunan Latin Amerika ülkelerinin sol iktidarları, iyice otoriterleşiyor, hatta yer yer totaliterleşiyorlar.

        Sosyalizmin bireysel özgürlükleri ve demokratlığı dışlayan özünün üzerine bu rejimler bir de dış baskı görünce hep kötüye gittiler. İstemediği iktidar başa geçince hâlâ bürokratik ya da yargı vesayeti yöntemlerini meşru gören ABD ve Batı, bu ülkelerdeki otoriter eğilimlerin güçlenmesine büyük katkı sağladı ve sağlamaya devam ediyor maalesef...

        ************

        ERTUĞRUL ÖZKÖK’ÜN BÜYÜK ÇELİŞKİSİ

        ERTUĞRUL Özkök, Maduro konusunda iktidar medyasını haklı olarak eleştiriyor ama hem kendi köşesinde hem de gazetesi Hürriyet’te acımasız diktatör Fidel Castro’yu öven yazılar çıktı. Bu çelişkiye nasıl cevap verecek?Katil Che ile Castro’nun yanında Maduro çırak kalır.

        Bu yüzden bugün muhalif kesimlerin, Erdoğan’a muhalefet ederken meşruiyet temeli çok zayıf kalıyor ve ikna edici olamıyorlar. Diktatör Castro’yu yere göğe koyamayan bir zihniyetin Erdoğan’ı otoriter diye eleştirme hakkı yoktur. Olamaz. Ertuğrul Özkök de bu bağlamda kendini ve gazetesini sorgulamalı. Arşive girip Hürriyet’te çıkan diktatör övgülerine bakmalı...

        Diğer Yazılar