Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR seyahatte olduğum için sonradan gördüm. Bazıları, geçtiğimiz hafta Atatürk ile ilgili yazdığım yazıdan sonra, benim 2011’de CNN Türk’te söylediğim sözleri hatırlatmış. Bir çelişki yakaladıklarını sanıyor, benim “Atatürk’ü sevmek” başlıklı yazıyı, zamanın ruhuna uymak için hesaplı yazdığımı ima ediyorlar. Konuya açıklık getireyim.

        Atatürkçü, CHP’li bir ailede doğdum. Biz İstanbul’da doğup büyüdük ama baba tarafım Kayserilidir ve Alçı Ailesi Kayseri’de Atatürkçü kimliğiyle bilinen bir ailedir, amcam CHP’den belediye başkanlığı yapmıştır.

        Çocukluğumda babam bize toplumun değerlerini aşağı gören, burun kıvıran, kendini üstün zanneden bir anlayışın ne kadar yanlış olduğunu anlayacağımız bir dille anlatmaya çalışırdı. Şimdi dönüp bakınca kendisinin de bunlardan rahatsız olduğunu anlıyorum. Büyük oranda onun sayesinde ortaokul yıllarımda bazı şeyleri fark etmeye başladım. “Atatürkçü olmak” adı altında bir sopa yaratıldığını; bu sopanın dindarları, Kürtleri, gayrimüslümleri hatta zaman zaman Alevileri “adam etmek” için kullanıldığını gördüm ve bundan tiksindim. Bazı aile dostlarının başörtülü kadınlara “Gerici” demesi, dolmuş beklerken önümdeki kadının Kürt şoför hakkında “Utanmadan Kürtçe konuşuyor” diye şikâyet etmesi, hatta Rum ve Ermeni komşularıyla ilgili bizim apartmanda bir adamın “Şunlara acımayıp hepsini kovacaktık” diye konuşması, beni çok etkilemiştir.

        Sonradan, Atatürk ile ilgili konuşmanın da aynı sopa mantığıyla engellendiğini gördüm. Sanki bir insan değil, tanrıydı bahsedilen. Zaafları, yönetim anlayışı, başarıları kadar yaptığı hatalar üzerine bırakın konuşmayı okuduğunuzu bile ima etmek, şüpheli bakışlara maruz kalmanız demek oluyordu.

        ATATÜRK’ÜN HATIRASINA EN BÜYÜK HAKARET

        Bunları hep yanlış buldum, buluyorum ve bulmaya devam edeceğim. 2011’de CNN’de söylediğim sözler de buna paralel bir çıkıştı. O programda katılımcılardan biri “Atatürk döneminde de demokrasi ve özgürlük vardı” gibi apaçık gerçeklere aykırı şeyler söyleyince ben de siyaset bilimi literatürünün üzerinde uzlaştığı o ifadeyi kullandım. Bu bilimsel bir tespittir. Ayrıca bu tespiti olumsuz olarak algılamayabilirsiniz. Nitekim Türkiye’nin en Atatürkçü isimlerinden biri olan Prof. Celal Şengör’ün “Dâhi Diktatör” isimli bir kitabı var. Gerçek bir bilim adamı olduğu için Şengör, “Atatürk döneminde demokrasi vardı” gibi hayal mahsulü laflar etmez, o dönemin şartlarının bunu gerektirdiğini söyler. Fakat Kemalizm öyle dinselleşmiş ki Atatürk’ü savunan bu kitabından ötürü bile Şengör’ü mesela İlker Başbuğ gibi askerler çok eleştirdi.

        Ben bugün hâlâ sonuna kadar o tespitimin arkasındayım. Atatürk’ü sevmek onunla ilgili gerçekleri inkâr etmek ya da hurafeler uydurmak değildir. Üstelik onun gibi akla ve bilime büyük önem veren bir insanın sözlerinden adeta bir din icat edilmesinin de onun hatırasına yapılabilecek en büyük hakaret olduğunu düşünüyorum.

        **************

        SABAHATTİN ÖNKİBAR

        AYDINLIK Gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar’a, birkaç gün önce kitap fuarında bir grup saldırdı. Yaklaşık 10 kişi, güpegündüz kalabalığın ortasında bir yazarı dövmeye kalktı. Bu, neresinden bakarsanız bakın çok çirkin bir olay!

        Sabahattin Önkibar, benim hakkımda ipe sapa gelmez komplo teorileri üreten, atma rekorları kıran bir meslektaştır. Yazdığı tamamen uydurma şeyleri görünce içimden “Keşke yaratıcılığını faydalı bir alanda kullansa” dediğim bir isimdir. Ama bunlar ayrı, ona yapılan ayrı... Saldırıyı kınıyorum! Ancak hep birlikte, omuz omuza durursak bu tip provokasyonların önüne geçebiliriz.

        **************

        ECHTE FRÜNDE STON ZESAMME(*)

        ALMANYA-Türkiye ilişkilerinin hızla normalleştiğini fark ediyor musunuz? Peter Steudtner’in salıverilmesinin ardından, bir Alman vatandaşı daha tahliye edildi. İsminin açıklanmasını istemiyor, ben çok tartışılan bir isim olan Meşale Tolu olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde netleşecektir. Almanya ise PKK’ya yönelik tavrını uzun zaman sonra ilk kez değiştirdi. Bir gösteride PKK bayraklarının açılmasına müsaade etmedi. Öte yandan Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Antalya’ya gelerek Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Bunların çok olumlu olduğuna, hem Alman yatırımcılara hem de Almanya’dan gelen turistlere yönelik kısa süre içinde yeniden iyi bir hava eseceğine, bunun Türkiye-AB ilişkilerine de hızla sirayet edeceğine inanıyorum.

        (*) Gerçek dostlar dayanışır

        (Meşhur bir şarkı sözü-Köln şivesi)

        **************

        GÜNAH ÇIKARMA OFİSİ

        GEÇTİĞİMİZ hafta birkaç gün kızlarla birlikte Paris’teydik. Sabahtan akşama şehri bir uçtan diğerine gezdik. Beni hem şaşırttılar hem de gururlandırdılar açıkçası. Çocuk deyip geçmemek lazım, mecbur kalınca her şeyi yapabildiklerini görüyorsunuz bıdıkların. Günde bizim ayaklarla 15-20 bin, onların ayaklarıyla 30-35 bin adım attık ve hiç şikâyet etmedi pıtırlar. Evde ağızlarına zorla verirken burada önlerine ne koyarsak yediler; ışıkta, gürültüde, dar yerde uyudular, kısacası şımarmak için ortam bulamayınca bir anda büyüdü bizim yaramazlar...

        Onlarla birlikte Notre Dame Kilisesi’ni gezerken bu camla kaplı odayı gördük. Daha önceki gelişlerimden hatırlamıyorum, yeni yapılmış olabilir: “Günah Çıkarma Odası”. Rahip, bir masanın başına oturmuş; randevu usulü günah çıkarmak isteyeni alıyor. Yani o karanlık, yüzünü gizlediğin tanrı ile hesaplaştığın eylem gitmiş, “günah çıkarma ofisi”nde sohbet gelmiş!

        Diğer Yazılar