Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ZATEN biliyordum, ABD’de “dava” adı altında yürütülen siyasi operasyon vesilesiyle yeniden gördüm: Bu ülkede hukuk kavramı hiç kimsenin umurunda değil. Hukuk yok, sadece siyaset var. Toplumun ve medyanın çok büyük çoğunluğu böyle maalesef... Herkes kendi cephesinden hukuksuzluk istiyor. Herkes hukuka aykırı da olsa sevmediğini cezalandırma peşinde ve bu kervana sözde hukukçular da katılıyor.

        Oysa teorik olarak sorduğunuzda herkes biliyor ki hukukun en temel ilkesi “Usul esastan üstündür” prensibidir. Yani usul yoksa hukuk yok demektir. “Zarfa değil mazrufa bakalım” lafları hukuk cinayetidir. Kanıtlar usulsüz elde edilmişse ne kadar ikna edici olursa olsun o soruşturma takipsizlikle neticelenmek zorundadır. Usulsüz toplanmış kanıtlarla açılmış bir dava varsa da orada beraat kararı hukukun gereğidir.

        O METNİ YENİDEN İNCELEYİN

        Şimdi merkez medyada birçok köşe yazarı, “17-25 Aralık davası yeniden açılsın. Yolsuzluk yapanlar hapse girsin” diyor. Bu, açıkça hukuksuz intikam talebi! CHP’li İlhan Cihaner dahi 17-25’in kanıtlarının hepsinin usulsüz toplandığını kabul ediyor. Dava “suç örgütü davası” olarak uydurma bir zeminde açılmıştı.

        Siyasi olarak hükümete yakın değil, bilakis sosyal demokrat olarak bilinen Savcı Ekrem Aydıner’in o dönem verdiği takipsizlik kararını inceleyin. Gerçekten mükemmel bir hukuki metindir. Bunu İlhan Cihaner de söylüyor. Savcı Aydıner o gerekçede içeriğe hiç girmiyor ama “Tüm kanıtlar usulsüz elde edilmiştir” diyordu.

        HEPSİ TEKRAR MI AÇILSIN?

        Şimdi diyebilirsiniz ki, “Ama halkın önemli kısmı yolsuzluk olduğuna inanıyor”. Haklısınız, gerçekten öyle ama halkın çoğunluğu Ergenekon- Balyoz’da da çeteciler ve darbeciler olduğuna hâlâ inanıyor. 3 Temmuz davasında şikecilik olduğuna da halkın önemli kısmı inanıyor. Hatta halkın çoğunluğu 28 Şubat’ın medya ayağının tutuklanması gerektiğine de inanıyor. Ne yapacağız şimdi?

        FETÖ’nün usulsüz kanıtlarla açtığı tüm bu davaların olası sanıkları yeniden mi tutuklansın? Bazı gazetecilerin de tutuklanması mı isteniyor? Çünkü bunlar açılırsa hepsi birden açılır. Bu intikam ve hesaplaşma kasırgası zayıf demokrasimizi daha da zayıf hale getirir...

        YOLSUZLUK, DARBECİLİK, ÇETECİLİK...

        Evet, şüphesiz zarfa değil mazrufa bakıldığında yolsuzluk da, darbecilik de, çetecilik de var bu olaylarda ama FETÖ denen örgüt tüm bu davaları usulsüz açtığı için bunların hepsi hukuken düştü.

        Elbette istenirse bütün davalar mevcut savcıların yeni araştırmasıyla tekrar açılabilir ama aynı insanların hatta daha fazlasının birlikte yeniden tutuklanması Türkiye’ye ne kazandırır? Galiba bu soru kimsenin umurunda değil; çünkü hiç kimse hukuk istemiyor. Herkes kana kan, intikam istiyor...

        *************

        ‘ÜSTÜNÜ SIKICA ÖRTTÜM ANNE!’

        BİZİM kedi ailesinden kala kala evin içinde bir tek Garfield kaldı. Anne önce iki yavruyu açık camdan kaçırdı ve dışarıda evin tam önündeki çalıların içinde yaşamaya karar verdi. Pek bir özgür ruhlu onlar. Her gün koyduğumuz mamayı yiyorlar ama eve girmeyi reddediyorlar. Diğer kardeş Figaro da bir gün aniden yok oldu. Ara, ara iki haftadır izi bulunamıyor.

        Böyle olunca geriye bir tek sarı Garfield kaldı. Ama ne kalış! Ela ve Yasemin’in oyun hamuruna döndü kedi. Sabahtan akşama mıncıklama seansı bitmiyor. Bir kucaktan öbürüne atlıyor. Halinden öyle memnun ki yemek aralarında kızların kollarından mahrum kalınca adeta depresyona giriyor. Her sabah onlar okula gidince sokak kapısının önüne yatıyor, gelene kadar kalkmıyor. Sonra başlasın yine mıncıklamalar... Arada annesi ve kardeşlerinin yanına koyuyoruz ama hiç oralı olmuyor.

        Bu fotoğrafı da iki gün önce çektim. Yazı yazarken Yasemin yanıma geldi ve kolumdan çeke çeke beni oyuncaklarının yanına getirdi, Garfield’i gösterip “Bak anne üşümesin diye üstünü örttüm, başının altına da rahat uyusun diye yastık koydum” dedi. Gördüğünüz gibi bizim bebek kedinin aşırı ilgi ve şımartılma sonucu son hali işte bu...

        *************

        ‘KADIN’ TEZGÂHTAN SEÇİLEN MAL MIDIR?

        GALİBA erkeklere bazı temel şeyleri hâlâ anlatamamışız. Ya da bu cinste dinleme ve anlama kabiliyeti yok. Çoğu, “kadın”ı bir tür obje zannediyor. Öyle pazardan satın alınan bir şey diye bakıyor kadına. Bu kafaya göre kadınlar tezgâhta yan yana dizilmiş, parayı bastıran en güzelini alıyor. Yani cebin kalınsa, yatın, katın varsa pazarın en iyi malı senin...

        Eğitimlileri bu kafadaysa gerisini siz düşünün... Tabii ki memlekette kadına yönelik şiddet bitmez, tabii ki kadın-erkek eşitsizliğinde şampiyon oluruz, tabii ki kız çocuklarına süs muamelesi yapan anlayıştan kurtulamayız...

        Bunları gördükçe Ela ve Yasemin’i bu zihniyete karşı buldozer olarak yetiştiriyorum.

        Diğer Yazılar