Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAYAT akıp gidiyor ve yılın böyle zamanları olmasa bırakın bu akışı, hayatın kendisini bile pek hatırlamıyoruz. Hele yaş aldıkça öyle hızlanıyor ki zaman... Şimdi dönüp geçtiğimiz 365 güne bakıyorum... Ne zaman bitti onca vakit? Kapkaranlık bir saldırıyla başlayan bu yıl, dünya ve Türkiye için çok zor ve gerilimliydi. Peki kendi öznel dünyamızda nasıl geçirdik 2017’yi? Kendimizi sevdik mi? İstediklerimizi ürettik mi? Sevdiklerimizle yeterince vakit geçirdik mi? Etrafımızı bizi mutlu eden insanlarla doldurabildik mi? Biz insanları mutlu edebildik mi? Kalp kırmamayı başardık mı? Ya da kırdığımız kalpleri tamir edebildik mi?

        Sevgili arkadaşım Prof. Dr. Birol Kovancılar’ın hediye ettiği kitaptan öğrendiğim bir kavram var: İkigai. Japonca “yaşama sebebi” demek. Japonlar bunu “yataktan kalkmanız için gereken şey” olarak çeviriyorlarmış. “Yaşam motivasyonu” yani. İster dünyayı değiştirmek olsun, ister bir çocuk yetiştirmek, ister en iyi keki pişirmek, ister sana verilen ödevi bir an önce bitirmek, ister kahvaltıda sevdiğin çayı içmek... Ne olursa olsun, bir itici güç. Hayatı devam ettirebilmek için bir hedef.

        Tabii ideal olan bu hedefin sosyal ilişkileri kuvvetli, gerilimden uzak, kendinle bütünleşen bir işi yaptığın bir hayata yönelik olması. Ancak buna ulaşmak için de nasıl olursa olsun önce bir hedefle başlamak gerek, çünkü insanı esas hedefsizlik ve umutsuzluk öldürüyor.

        O nedenle hepimize geçmişi değerlendirerek ama muhakkak önümüze umutla bakarak her sabah yataktan hedeflerimizle kalktığımız güzel bir yıl diliyorum. Aman günleri iyi tutalım, öylesine kayıp gitmelerine izin vermeyelim. Hayata tutunalım, onun önümüzden kontrolsüz bir nehir gibi akıp gitmesine izin vermeyelim.

        ***********

        MUSTAFA ÇALIŞKAN’IN TELEFONU

        CUMARTESİ günü İstanbul’daki yılbaşı kutlamalarının yasaklanmasını eleştirdiğim yazı üzerine İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan aradı ve bütün yıl boyunca teröre karşı aldıkları önlemleri ve yılbaşı gecesi için yapılan hazırlıkları anlattı.

        2 konuda serzenişi vardı Çalışkan’ın: Birincisi, hep İstanbul’a yüklenmek, Türkiye’de başka alınan önlem yok, sanki tek tehlike ve buna yönelik tedbir İstanbul’da gibi bir hava yaratılması. İkincisi ise büyük bir terör saldırısıyla başlayan yıl boyunca olağanüstü bir çabayla her türlü tehlikeyi bertaraf ettikleri halde “yasakçı, baskıcı” olarak gösterilmeye çalışılmaları ve resmin diğer kısmının görülmemesi...

        Umarım siz bu yazıyı okurken sorunsuz ve güzel bir yılbaşını geride bırakmış olacağız. Emniyetin yıl boyu gösterdiği gayreti kutlama yasağına indirgemeyi ben de adil bulmam. Ancak Çalışkan’ın kaygılarını anlamakla birlikte yine de ışıl ışıl ve coşkulu kutlamaları özlediğim bir yılbaşı süreci geçirdim.

        ***********

        ADNAN MENDERES VE DEMOKRAT PARTİLİLER

        ERTUĞRUL Özkök, Güven Gürkan Öztan ve Serdar Korucu’nun “Tutku, Değişim ve Zarafet: 1950’li yıllarda İstanbul” adlı kitabını, yazısına bugüne vurmak için konu etmiş ve “Demokrat Parti zamanında İstanbul yaşayan bir şehir haline gelmişti, ey bugünün muhafazakârları, o günün muhafazakârları sizin gibi değildi” diyor.

        Ne sebeple olursa olsun Demokrat Parti’nin getirdiği dinamizmi, enerjiyi hatırlamak, o yılları doğru şekilde aktarmak güzel. Ancak Özkök’ün yazısında sanıyorum kendisinin de farkında olduğu temel bir yanlış var: Adnan Menderes ve DP’yi kuran kadrolar, dini anlamda muhafazakâr değillerdi. Laik kökenlilerdi, içki içen, Batılı tarzda giyinen ve Atatürk’le dostluğu olan insanlardı. Adnan Menderes’in kendisi de zaten cemiyet hayatının parçasıydı.

        HAYAT TARZI TARTIŞMASI

        AK Parti köken itibarıyla Demokrat Parti ile karşılaştırılamaz. Bugünkü iktidar ağırlıklı olarak İslami hayat görüşüne sahip kadrolardan oluşan bir iktidar. “Öyle de olsa kendisine benzemeyenin tercihlerine saygı duymalı” derseniz, “Elbette öyle” derim ama DP zamanındaki uygulamaları bu tartışmanın malzemesi olarak ortaya koyamazsınız. Celal Bayar da, Adnan Menderes de, DP’nin birçok ismi de bugünkü laik kesimin hayat tarzına sahip insanlardı.

        Dindarlar, Demokrat Parti’yi kendileri gibi dindar kadrolardan oluştuğu için değil, dindarların hayat hakkının önünü açtığı, tek parti iktidarının dayatmalarına son verdiği ve geleneksel değerlerle barışık olduğu için sevdi ve destekledi.

        Diğer Yazılar