Atilla'nın eşi ABD 'ye nasıl gitti?
HİÇBİR şey adil değil, isyan kaçınılmaz ama elden gelen pek bir şey yok! Çarşamba akşam saatlerinde bizim için çok büyük bir dram gözlerimizin önünde yaşandı. Hakan Atilla için adeta diri diri gömülme kararı verdi New York Federal Mahkemesi. İnsanın vicdanı dayanmıyor...
Atilla’nın suçlu olduğuna Türkiye’de inanan bir kişi bile olduğunu sanmam. Ama Ankara’yı cezalandırmak için bir insanı kapkaranlık bir tünele atmakta sakınca görmediler. Üstelik yıllardır “İnsan hakları savunucusuyum” diye bütün dünyayı inleten Amerika yaptı bunu...
Eşinin de bir Halkbank çalışanı olduğunu daha önce yazmıştım. Banka, riskli gördüğü için Burçin Atilla’nın ABD’ye gidişine sıcak bakmıyordu. O nedenle eşinin, Hakan Bey’i tutuklandığından beri görme şansı olmamıştı. Çarşamba günkü son duruşmaya geldi. Onun ruh halini ve dramını Serdar Turgut çok güzel anlatmış...
Karar üzerine Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan’ı aradım. Burçin Hanım’ın gidiş sürecini sordum. Daha önce küçük bir risk bile olabilir diye ABD’ye seyahat etmesine sıcak bakmamış Halkbank, ancak olaylar böyle gelişince hukukçularla yeniden görüşülmüş ve gerekli birimlerden izin alınarak seyahati ayarlanmış.
OĞLU NEDEN GİTMEDİ?
“Bu aşamadan sonra ne yapacak, dönecek mi?” diye sordum. “Bir süre daha kalır, haftada bir görüş izni var, avukatlar bunu artırmak için uğraşıyorlar” cevabını aldım.
Hakan Atilla’nın 21 yaşında bir oğlu var. Bunu da daha önce yazmıştım. O, babasını görmeye bir kez ABD’ye gitti. O nedenle okulu da olduğu için ikinci kez gitmemiş. Sanırım bu kararda sonucun olumlu olacağı ve babasına kavuşacağı yönündeki umut da etkili olmuştur. Halbuki öyle olmadı. Gencecik bir çocuk babasından koparıldı... Ey Hollywood, sen böyle hikâyelere bayılırsın, olay Türkiye’de yaşanınca neden kör ve sağır oluyorsun?
***********
HALKBANK BU DAVANIN ÖZNESİ DEĞİL
BU adaletsiz kararı tartışırken bir kez daha hatırlatmakta fayda var: Halkbank bu davada suçlanan bir kurum değil. İsmi dahi geçmiyor. Başka bankalara İran ambargosunu delmekten kesilen cezalardan bahsediyoruz ama Halkbank için böyle bir şey söz konusu değil. O nedenle hepimizin ortak kasası olan bu bankayla ilgili daha dikkatli bir dil kullanmaya, onu spekülasyona açık hale getirmemeye dikkat etmek gerek. Aksi halde kaybedilecek olan hepimizin parası olur...
***********
TRUMP’IN ÇİN HAPİSHANELERİNDEN KURTARDIĞI BASKETBOLCULAR
ABD medyası Kuzey Kore ya da Çin gibi totaliter ülkelerde tutuklanan Amerikan vatandaşlarının haberlerini yapmaya bayılır. Geçen kasım ayında Çin’de Louis Vuitton’dan güneş gözlüğü çalarken yakalanan ve tutuklanan 3 UCLA basketbol oyuncusu neredeyse her gün gazetelerde yer bulmuş, Trump devreye girmiş, Çin Devlet Başkanı ile görüşmüş, bir süre sonra da oyuncular ABD’ye dönmüşlerdi. Hepsi siyahi olan oyuncular döndükten sonra Trump’a teşekkür ettiler, ancak içlerinden birinin babası, “Kurtulmalarında Trump’ın rolü küçük” deyince Trump her zamanki üslubuyla çıkıp “Bunları Çin’de hapiste bıraksam iyiydi” açıklaması yaptı.
Bu hikâyeyi neden yazıyorum? Çünkü Çin ya da Kuzey Kore veya Zimbabve’de ABD vatandaşlarının başına gelenlerden şikâyetçi olan ABD (üstelik hırsızlık yaparken yakalananları açıkça hukuktan kaçırmakta beis görmüyor) kendi yargısı eliyle çok daha beterini bir Türk vatandaşı olan Hakan Atilla’ya yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarından rahatsız olan Washington, Türkiye’yi dize getirmek için masum bir hayatı kurban etmekten çekinmedi. Atilla kararı, bir insanı diri diri gömmekten farksızdır!
***********
HEP KENDİMİZİ KANDIRMIŞIZ
İSTATİSTİKLERE göre her şey başından belliydi. Hukukçu Prof. Dr. Ersan Şen’den aldığım bilgi, ABD’de davaların yüzde 93’ünün savcılık aşamasında anlaşılarak çözüldüğü yönünde. Avukat Hüseyin Ersöz’ün söylediğine göre ise savcılık aşamasında çözülemeyip jürili mahkemeye intikal etmiş davalarda jürinin sanığı suçlu bulma olasılığı yüzde 90’mış.
Yani haftalardır aslında küçücük bir umut, daha doğrusu olmayacak bir şey için bekledik. Onca tanık, onca Türkiye’ye yönelik iftiraların havalarda uçuşması, her sorunun illa Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çıkması için zorlanması, zaten bu davanın siyasi bir hedefe yönelik olduğunu söylüyordu, ancak tek yargılanan isim olan Hakan Atilla’nın görevine bağlı bir bankacı olduğuna dair kanı, ABD’ye rutin görev olarak gitmiş olması, son derece dürüst bir çalışan imajı çizmesi, bu siyasi hedefe giderken Atilla’nın tahliye edilebilme olasılığını doğurmuştu. Meğer zaten iş, jüriye kalınca sonuç aşağı yukarı belliymiş...
***********
HÜSAMETTİN ARSLAN’IN ARAYIŞI
PROF. Dr. Hüsamettin Arslan’ın yakalandığı kanser, çok kısa bir süre içinde maalesef onu bu dünyadan aldı... Ben, Arslan’ı şahsen hiç tanımadım ama sahici bir entelektüel olduğunu iyi bilirim. Rasim’le kütüphanelerimizi birleştirirken “Paradigma Yayınları”nın bütün kitaplarına sahip olduğunu görünce şaşırmış ve bu yayınevine niye bu kadar önem verdiğini sormuştum. Bunun üzerine anlatmıştı bana, Paradigma’yı neredeyse tek başına büyük maddi zorluklara rağmen var eden “Cins adam” dediği Hüsamettin Arslan’ı... Hakikaten çok önemli ve çok zor kitapları dilimize kazandırmış Hoca.
Arslan’ın sosyolog diye anılması yanlış geliyor bana. Felsefi arayışları bitmeyen bir entelektüeldi bence. Sabit bir dünya görüşü yoktu. Arayışları vardı. Klasik bir akademisyen asla değildi. Kuvvetli bir kalemi ve hitabeti vardı. Arslan siyasi olarak çok inanmış, coşkulu bir Erdoğancıydı. AK Parti ile hiç alakası yoktu ama Erdoğan’ı içten bir tutkuyla ve gerekçelerini açıklayarak seviyordu. Fakat bu, karşı görüşteki dostlarının ona yönelik sevgisini azaltmadı. Tam bir Erdoğan karşıtı olan solcu öğrencisi Gökhan Yavuz Demir’in onun ardından yazdığı yazıyı lütfen okuyun... Aralarındaki fırtınalı, yer yer trajik ama müthiş hakiki diyalogları görün. Bunun yanında İbrahim Kiras, Yasin Aktay ve Beşir Ayvazoğlu’nun da Arslan’la ilgili yazdıklarına bakmanızı tavsiye ederim.
TRT’de konuşmacı olduğu “Sıfır Noktası” programının nerdeyse tüm bölümlerini zevkle izledim. O bölümlere Youtube üzerinden erişilebiliyordu ama şimdi baktım hepsi kaldırılmış... Programın sunucusu Mevlana İdris’e ve TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’e rica ediyorum, Arslan’ın hatırasına saygı gereği o güzel sohbetlere yeniden ulaşılabilsin. Değerli bir beynin zamanın lineer’liğinde kaybolup gitmesine izin verilmesin...