RTÜK'te bir şeyler değişecek mi?
ÇARŞAMBA günkü RTÜK yazım üzerine ortalık epey karıştı. Çok sayıda telefon ve mesaj aldım. Ve ilginç bir şekilde kurumun içinden, çok kritik pozisyonda görev yapanlardan da benim görüşlerimi paylaşanlar vardı. Bu da açıkçası ne kadar doğru bir noktaya bastığımı gösteriyor.
RTÜK meselesi özellikle bugünlerde daha da fazla üzerinde durulması gereken bir mesele, zira çarşamba günü Meclis’te kabul edilerek yasalaşan düzenlemeyle bundan böyle bu kurul interneti de denetleyecek. Ve bu şimdiden büyük bir paniğe yol açtı. “İnternet özgürlüğü bitecek mi, nerelere ne kadar denetim olacak?” gibi sorular ortalıkta dolanıyor...
Ben kurumun içinden çok önemli kaynaklarla yaptığım temaslar sonucu gördüğüm manzarayı ve önümüzdeki süreçle ilgili çerçeveyi bugün size aktarmak istiyorum...
***********
15 TEMMUZ SONRASI BALAYI
RTÜK’teki cezaya eğilimli tavrın bir istisnai dönemi olduğunu öğrendim. 15 Temmuz’dan sonra o gece medyanın darbeye karşı tek ses olarak durması üzerine kurul üyeleri yeni bir yaklaşım geliştirmeye, daha yumuşak olmaya, ceza vermeden önce uyarı göndermeye başlamışlar. Böylece 10 ay kadar sorun görüldüğünde ilgili kanalın medya yöneticileri çağırılıp uyarılmış. Ceza yalnızca uyarıya rağmen devam edildiğinde devreye sokulmuş. Ancak bir süre sonra anladığım kadarıyla siyaset birbirini yemeye başlayınca RTÜK de eski genetiğine dönmüş. Halbuki bugün kurumun içinde bu yöntemin çok daha doğru olduğunu, diyalog kurulup uyarı yapıldıktan sonra ısrar edildiği takdirde ceza kesilmesi gerektiğini söyleyenler ve mevcut uygulamaları çok yanlış bulanlar var.
***********
KANALINA GÖRE İMZA
ÖNCELİKLE şunu söyleyeyim: Kurumun iç işleyişiyle ilgili duyduklarım maalesef beni hiç şaşırtmadı. Bu ülkede kimse daha fazla özgürlük istemiyor. Herkes kendi cephesini kuvvetlendirip karşı tarafı zayıflatma derdinde... RTÜK’ün birçok tartışmalı ceza kararı, kurulun farklı parti temsilcisi üyeleri tarafından onaylanıyor. Hatta duyduğuma göre muhalefet partililer iktidara yakın bir kanalla ilgili ceza gündeme gelince içeriğine dahi bakmadan imzayı atıyorlarmış!
***********
DEĞİŞİM İÇİN UZMANLARA DİKKAT!
7 daireden oluşan kurulun en önemli 3 dairesi “izleme-dinleme, izin ve tahsisler ve kamuoyu araştırmaları” daireleri. Buradaki uzmanlara özel önem vermek, onları eğitimlerden geçirmek gerekiyor. 9 kurul üyesinin kanaatlerinin şekillenmesinde bu uzmanların yazdıkları raporların büyük payı var. (İçeriğe bakmadan kanalına göre el kaldıranlar ayrı tabii-N.A.)
Uzmanların bakış açısı değişirse yazdıkları raporlar ve verilen kararlar da değişir. Bu nedenle bir süredir bunun için çalışmalar yapılıyormuş.
***********
İNTERNET NASIL DENETLENECEK? TV İLE AYNI KURALLAR GEÇERLİ OLACAK MI?
BİRKAÇ gündür en çok merak edilen mesele, RTÜK’ün internet denetimini nasıl yapacağı? Orada da televizyonlara yönelik yaklaşımı mı sergileyecek? Öpüşmeye ceza kesen RTÜK bu durumda internette birçok dizinin birçok bölümüne kırmızı kart mı gösterecek? Televizyonda saat dilimleri üzerinden uygulamalar değişiyor, internette saat olmadığına göre sınırlar en sert şekilde mi çizilecek?
Bütün bu sorular şu an gece-gündüz kurumun içinde soruluyor ve internetle ilgili bir yaklaşım çerçevesi belirlenmeye çalışılıyor. Sadece bu alanda çalışacak 60 uzman istenmiş, halihazırda 143 üst kurul uzmanı, 73 de uzman yardımcısı var. Toplam kaç uzmanın internet alanıyla görevlendirileceği henüz belirsiz.
Açıkçası internetin RTÜK denetimine açılması beni epey korkutuyor. Temel olarak AK Parti, özellikle kendine dindar diyen birtakım kişilerin yaptığı müstehcen ve dine hakaret gibi algılanacak yayınların önüne geçmek istiyor.
(Özellikle Adnan Oktar ve grubu büyük rahatsızlık konusu- N.A.) Elbette hakaret, küfür, tehdit gibi içerikler engellenmeli ama bugüne kadar yargı devreye giriyordu zaten. RTÜK’ün kolu nereye uzanacak? Bunun bir an önce netleşmesi gerek. Gördüğüm şu: İnternetin sınırlarının televizyondan farklı olduğu konusunda bir fikir birliği var ve mümkün olduğu kadar kısa süre içinde bir internet çerçevesi çizecekler. Bu süreç tamamlanır tamamlanmaz ben de sizlerle paylaşacağım...
***********
SANDIK GÜVENLİĞİ TARTIŞMASINDAKİ TEHLİKE
SEÇİM güvenliği konusu son dönemde çok konuşulur oldu. 16 Nisan referandumunda YSK’nın kararıyla çıkan tartışma, “Türkiye’de sandık manipüle ediliyor” algısını oturtmaya doğru gidiyor. Bu gidişin çok yanlış ve fevkalade tehlikeli olduğu kanısındayım.
Birçok sorunumuz olduğu bir gerçek. Bunların başında hukukla ilgili sorunlar geliyor. Hukuk devletinden çok, devletin hukukunun egemen olduğu bir ülke Türkiye. Demokrasi var ama özgürlükçü, demokratik bir sistem yok. Bakın, bunlar için hep birlikte mücadele etmek, eksikliklere dikkat çekmek çok önemli ve gerekli.
Ancak... Bu sorunların yanına olmayan bir “sandık güvenliği” sorununu eklerseniz o zaman Türkiye’yi başka bir lige atmış ve seçmeni de güvensiz ve sandığa inançsız hale getirmiş olursunuz. Böyle bir gidişin sonu iyi olmaz. Sandığa güvenmemek sokağa güvenmektir, şiddete meydan vermektir, sonunun nereye gideceği belli olmayan bir yolun kapısını açmaktır.
Birçok konuda eksiğimiz olabilir ama bu ülkenin seçim karnesi 1946’dan sonra hep “pekiyi” oldu. Dürüst sonuçların ortaya çıktığı, sağlıklı sandıklar kuruldu.
Türkiye’yi Rusya ile kıyaslamaya kalkmak, şaibe var havası yaratmak büyük bir haksızlık! Rusya’da gerçek bir sandık yok! Muhalefet yok, özgür seçim yok! Dolayısıyla ister yüzde 77 çıksın, ister yüzde 90, bir önemi yok!