Arda Turan ve kadına şiddet
ÜZERİMİZİ kalın bir örtü gibi kaplayan, nefes almamızı engelleyen, damarlarımızı tıkayan bir numaralı sorun “kadına bakış” sorunu. Kim ne derse desin, bu ülkenin en derin yarası bu. Katman katman bir yara.
Üst katmanları teşhis etmek kolay. Acı ama kolay. Kadına karşı şiddet haberlerini tıklayın, orada her gün görürsünüz. Karısını döven, bıçaklayan, öldüren erkekler... Hep de bir bahanesi olan erkekler: Kıskançlık, işsizlik, bunalım...
Amaa... Daha aşağı katmanlara doğru gittikçe... Üstteki yaranın iyileşmesine engel olan o alttaki tabakalara... O devamlı kanayan ama üzerinde başka şeyler olduğu için görünmeyen sinsi kısma...
Ah orayı bütün çıplaklığıyla bir eşeleyebilsek. Erkek bakışının o benmerkezci menzilinde normalleştirdikleriyle, her günkü hayatımıza yavaş yavaş alıştırarak soktuklarıyla yüzleşsek... Bu ülkede kadına karşı şiddetin sadece öldürülen ya da dövülen kadınlarla sınırlı olmadığını görsek... İşte yara esas o zaman iyileşmeye başlayacak!
‘BİR ERKEĞİN KARISI’ İLE KONUŞMAK
ŞİDDETİN olabilecek en sinsi ve en tehlikeli türü birkaç gün önce karşımıza çıktı. Ünlü futbolcu Arda Turan’ın bir magazin muhabirini, sorduğu soruyu beğenmediği için dövmekle tehdit etmesinden bahsetmiyorum. O zaten şiddetin olağanlaşmasının ne boyutlara geldiğini gösteren apaçık ve utanç verici bir kanıt.
Benim bahsettiğim, Turan’ın “Ağzını burnunu kırarım” tehdidi savurduktan sonra ağzından çıkan cümle: “Karımla konuşuyorsun!” Burada yalnızca muhabire değil tehdit, aynı zamanda son derece sinsi bir şekilde “karısına” da ayar veriyor. Onu tanımlıyor, şekillendiriyor ve “koruyor”. Aman dikkat, şiddet ve baskı zaten hep bu “koruma” kılıfıyla örtülür. Kanmayın! Turan’ın yaptığı apaçık bir sindirme yöntemi!
Bu ülkenin en büyük sorunu, iyi eğitimlisinden başlayarak erkeklerin çok büyük bir çoğunluğunun karılarını kendilerinden gayrı bir varlık olarak görememe sorunudur!
BU KILIFLARA DİKKAT!
Maalesef bu çarpık bakışı sevgi, aşk gibi kavramlarla örtmeye kalkıyorlar. Üzülerek görüyorum ki başarıyorlar... Kabul etmeyelim! Başta kocalarımız dahil kimsenin bizim adına konuşmasını, bizi şekillendirmesini, bizi yönetmesini normalleştirmeyelim.
Bu yumuşak totalitarizmin kökü kurumadıkça, biz kadınlar midemi bulandıran “sahiplenici erkek”, “güçlü erkek” gibi laflarla bu düzeni kabullendikçe, hayatlarımızdan şiddet eksik olmayacak! “Kadına karşı şiddet” sadece gazete sayfalarında görüp “Bana uzak” dediğiniz şiddet değil. Şiddet her günkü hayatlarınızın içinde fark etmeden kocanızın cetvelle size çizdiği sınırların içine sığmaya çalışmak da aynı zamanda...
***********
VARNA ZİRVESİ TAM DA YAZDIĞIM GİBİ GEÇTİ
2017’nin mayısından bu yana ilk kez gerçekleşen Türkiye-AB Zirvesi’nden tam da pazartesi yazdığım gibi bir sonuç çıktı. AB liderleri, Türkiye’de hukukun üstünlüğüne, Doğu Akdeniz’deki faaliyetlere yönelik Türkiye’nin tutumuna ve Afrin operasyonuna dair kaygılarını iletti, Cumhurbaşkanı Erdoğan da vize serbestisiyle ilgili beklentileri ve Türkiye’ye söz verilip ulaşmayan fonları hatırlattı.
Sonuçta iki taraf da ilişkilerin ve müzakerelerin devamından yana niyet beyan ederek toplantıyı kapattı. Burada Türkiye’nin 3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmasının Avrupa açısından hayatiliğine özellikle vurgu yapmamız gerek. Zira giderek içe kapanan, liberal değerlerden uzaklaşan ve çoğulculukla arasına mesafe koyan bir Avrupa bugün Türkiye’yi temel olarak mülteciler konusunda oynadığı rol nedeniyle kaybetmek istemiyor. Bu yaklaşım elbette çok ciddi çifte standartlar ve fırsatçılık barındırıyor. Öte yandan Türkiye bunu avantaja çevirip vize serbestisinden müzakerelerin hızlandırılmasına kadar birçok kazanım elde edebilir.
***********
BÜROKRATİK OLİGARŞİYE AYAR
CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın imza atmayan, sorumluluk almak istemeyen bürokratlara yönelik “İstifa edin” çağrısını çok önemsiyorum. Bürokrasinin hantallığıyla mücadele, Erdoğan’ın hep önceliği oldu, ancak yıllardır sistemin köklerine işlemiş hatta sistemi ele geçirmiş bürokrasinin yeni bir anlayışa kavuşması göründüğü kadar kolay değil. Ve böyle zor bir işi ancak tam da bu dönemde Erdoğan gibi çok güçlü bir lider başarabilir.
Bürokratik ve devletçi kafa denendiği her yerde başarısız oldu. Zira bu kafa üzerine kurulan sistem insan doğasına uygun değil. İnsan kendini özgür ve biricik hissetmek isteyen bir varlık. Bürokrasi ise bu özellikleri eritmeye, törpülemeye, yaşamın olağan akışını yavaşlatmaya çok müsait.
İşte bu kafayla mücadele ancak tek elden ve kararlı bir şekilde yürütülürse sonuca ulaşılabilir.