İki zihniyet arasında sadece strateji farkı var
TÜRKİYE’nin önünde iki yol var: Ya çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasi olacağız ya da çoğunlukçu ve kimlikçi bir demokrasi. Kendimizi kandırmayalım, bugünkü toplumsal olgunluk seviyemize bakacak olursak birincisi olmamız imkânsıza yakın görünüyor. Birbirleriyle zıt görüşte de olsalar ülkemizin büyük çoğunluğu gücü ele geçirip karşı taraftan intikam alma gayretinde. Böyle bir toplumda çoğulcu, liberal, demokratik rejim kurulamaz.
Bu satırları yazarken çok üzülüyorum ama maalesef hakikat bu. 27 Mayıs ve Yassıada ruhu her an bu ülkede hortlamaya hazır durumda. Bazen bu duyguları Barış Atay gibi “dürüstçe” ifade edenler oluyor, bazen dolaylı yoldan satır arasında ağzındaki baklayı çıkaranlar, ama hepsi aynı kapıya çıkıyor. Zaten Barış Atay’ın intikamcı ve kinci yaklaşımına karşı çıkanlar da “stratejik” gerekçelerle bunu yapıyorlar. Mesela Ahmet Hakan’ın dünkü yazısında tamamen bu stratejik bakış açısı var.
Özetle şunu diyor Barış Atay gibi radikal muhaliflere karşı: “Gerçek duygularınızı saklayın. Önce AK Parti tabanını Erdoğan’dan vazgeçmeye ikna edelim, yumuşak ve mutedil gözükelim, sonra siyasi gücü ele geçirince Erdoğan’ın da Erdoğancıların da defterini zaman içinde düreriz. Şimdilik özgürlükçü ve demokrat gözükelim.”
Yani aslında zihniyet olarak Ahmet Hakan ile Barış Atay arasında fark yok. İkisinin de Tayyip Erdoğan’a karşı duygularının çok yakın olduğu açık. Aralarında sadece strateji farkı var. Zaten dün Fatih Altaylı’nın çok doğru bir şekilde hatırlattığı gibi Ahmet Hakan, Atay’ı hedef gösteren yazısında esasen geçmişten kalma kişisel hıncının hesabını güdüyor. Atılan tweet tamamen bahane. Zaten herkesin bildiği bu şahsi rövanşist ve kindar zihniyeti yüzünden Ahmet Hakan’ın “barış ve kardeşlik” yazılarına toplumun hiçbir kesimi inanmıyor.
***********
HESAPLAŞMADAN HELALLEŞME
OYSA bu dediğim “hesaplaşmadan helalleşme” başarısını yapabilmiş iki lider var tarihimizde: Celal Bayar ve İsmet Paşa. DP Genel Başkanı Celal Bey 1947’den itibaren “CHP dönemine dair devr-i sabık yaratmayacağız. Asla İsmet Paşa ve CHP’liler yargılanmayacak” diye diye herkesi ikna ederek 1950 seçimlerinde galip geldi. Oysa müfrit DP’liler, “CHP iktidarında ve özellikle son 12 senede işlenen suçların haddi hesabı yok. Bu mücrimlere hesap sorulmayacak mı?” diye Bayar’a çok baskı yapıyorlardı. Ama Bayar bu radikallere direnebildi.
İsmet Paşa da CHP’nin ve Genelkurmay’ın seçimler sonrasında “Bunlara iktidarı vermeyelim” ısrarına rağmen 1950’de iktidarı kansız ve demokratik yolla devretmeyi bildi. 14 Mayıs 1950 bu iki ismin ortak zaferidir. Hesaplaşma değil helalleşme örneğidir. 27 Mayıs denen Cumhuriyet tarihinin en rezil hadisesi yaşanmasaydı, demokratik siyasal hayatımız bugün çok daha olgun hale gelecekti. İntikamcılık döngüsü bu ülkeyi ele geçirmemiş olacaktı. 27 Mayıs darbecileri ve destekçileri bu ilkeye olabilecek en büyük kötülüğü yaptılar. Hâlâ da 2018 ortamında bunun acısını çekiyoruz..
***********
İNCE’NİN YASSIADA YANILGISI
MUHARREM İnce’nin genel siyaset tarzını başarılı buluyorum ve Türk siyasi hayatı için bir kazanç sayıyorum, ama o da malum rövanşizm mevzusunda bence yetersiz bir cevap verdi, “mahalle baskısı”na yenik düştü ve topu taca attı.
Şöyle dedi İnce: “Bana iktidara geldiğinde şunu yargılayacak mısın, bunu yargılayacak mısın diye soruyorlar. Kardeşim ben yargılama makamı mıyım? Yargılamak benim işim değil ki! Ben yargıyı bağımsız hale getireceğim. Yargının tarafsızlık ve adalet içinde görevini yapmasını sağlayacağım.”
TÜRKİYE KOŞULLARINDA BU SÖZLER PALAVRA!
Hiç kusura bakmasın Muharrem Bey ama bu sözler Türkiye koşullarında palavradır! Bu açıklamayı öven yazarlar da ya çok yanlış yapıyorlar ya da içlerindeki gizli intikamcılığı açık ediyorlar. İktidar el değiştirirse Tayyip Erdoğan’ın yargılanması ancak Adnan Menderes’in Yassıada’da yargılanması kadar “tarafsız ve adil” olur. Türk yargı geleneğini ve tarihini bu ülkedeki herkes çok iyi biliyor.
Halbuki Muharrem İnce, CHP tabanındaki radikalleri karşısına almayı göze alarak şunu diyebilse gerçekten büyük lider olurdu:
“Devr-i sabık yaratmayacağız, yani asla Tayyip Erdoğan ile AK Partililer hiçbir surette 16 senelik iktidarlarıyla ilgili yargılanmayacak. Hatta ilk işim bu konuda kanun çıkarmak olacak. Siyasi mevzuları mahkemelerle çözmeyeceğiz.”
Muharrem Bey ya da Meral Hanım bu sözü içtenlikle verebilse ve toplumun çoğunluğunu buna inandırabilse belki iktidar olabilme şansları olurdu. Ancak bu saatten sonra böyle deseler de kimse inanmaz. Erdoğan’ın hapse atılması ihtimali bu milletin yüzde 65 gibi çok büyük çoğunluğunun asla kabullenemeyeceği bir hadise.