Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SPOR yapmayan bir toplumuz. Vakit bulamamak ise en büyük bahanemiz. Çocuklar, eş, iş, trafik, yeterince uyuyamama, bahanelerin başında yer alıyor.

        Sanki bir anda elinde sihirli değneğiyle bir peri kızı belirip de çocuklara baksa, evdeki ve işteki yapılacakları halletse, gidilecek yerlere ışınlayarak gönderip trafik probleminden kurtarsa, günde 12 saat uyuyacak vakit yaratsa, diğer bütün bahanelere de bir çözüm bulsa, bahane yaratanlar spor yapmaya başlayacak.

        Spor yapmak bir kültürdür ve zaman bulamama diye bir sebep asla o kültürü edinmiş bir insanı engelleyemez. O kültürse sadece çocuk yaşlarda verilirse kalıcı olur. Sonradan sadece "Doktor dedi" diye, "Kıyafetleri hoş" diye, "Falanca yapıyor, benim neyim eksik" diye, "Belki azıcık zayıflarım" diye, "Belli kulüplere üye olup çevre edineyim" diye yapılan spor zevk vermediğinden dolayı kısa ömürlü olur.

        Yapılsa da laf olsun diye uygulandığından ve hakkı verilmediğinden zaten bir işe de yaramaz. Ondan sonra da entelektüel tartışmalarda bir çeşit "hava atma" konusu olarak kalır: "Ben tenis oynarken...", "Yoga yaptığım yıllarda...", "Kaç yıldır dalmıyorum, ata binmiyorum" vs...

        Houston'a geldiğimden bu yana günün temposuna ayak uydurabilmek için sabah saat 06.00'da kalkıp köpeklerimizi yürüyüşe çıkarıyorum. O saatte komşularım çoktan köpeklerini yürütmüş, eve götürüp karınlarını doyurmuş, sabah koşularını yapıyor oluyorlar. Bu insanların evlerinde 2-3 çocuğu ve günde en az 8-10 saat çalıştıkları işleri var. Öyle evlerinde yardımcıları falan da yok.

        Spor yapmanın verdiği enerjiyle gülerek "Günaydın" diyorlar. Ben de kafamda beliren "Sen niye sporu bıraktın, herkesten daha mı meşgulsün?" diye soran sesimi bastırmak için kendi kendime başlıyorum bilindik bahaneleri saymaya...

        Dana-Farber Kanser Araştırma Enstitüsü bilim insanları, geçen hafta Nature isimli bilimsel dergide yayınladıkları bir makalede spor yapmanın insan vücudunda daha önce hiç bilinmeyen pozitif etkilerini açıkladılar. Proje yöneticisi Dr. Bruce Spiegelmen şeker hastalığı, obezite, kanser ve daha birçok yaygın hastalığın en büyük "düşmanının" spor olduğunu artık moleküler düzeyde ispatladıklarını söyledi.

        Araştırma sonuçlarına göre, spor yapılırken kas hücrelerinden salınan ve "irisin" olarak isimlendirilen bir çeşit hormon birçok hastalıkta ilaç olarak kullanılabilecek kadar etkin. Etki mekanizmaları çok çeşitli ama en çok dikkati çeken mekanizması, obeziteye sebep olan birikmiş beyaz yağ dokusuna direkt etkisi.

        Spor sırasında irisin miktarı belirli bir düzeye ulaştıktan sonra gen düzeyinde değişimlere sebep olarak bu beyaz "kötü" yağ dokularını "iyi" kahverengi yağ dokusuna dönüştürüyor.

        Kahverengi yağ dokusunun iyiliği ise vücudun kaloriye ihtiyaç duyduğunda kolayca yakılabilmesinden kaynaklanıyor.

        Doğduğumuzda vücudumuzda var olan bu kahverengi yağların erişkinliğe dönüştükçe yerlerini beyaz yağlara bırakması birçok hastalığın ana sebeplerinden biri. Araştırmacılara göre vücutta kahverengi yağların artışıyla birçok hastalığı engellemek ve tedavi etmek mümkün olabilir.

        Bu araştırmayı duyduğumda aklıma ilk gelen soru, "Acaba spor yapmadan dışarıdan izole edilmiş irisin enjeksiyonuyla da aynı etki sağlanabilir mi?" oldu. Fakat öyle görünüyor ki bu sefer hazıra konma, spordan kaçış yolu yok. Çünkü deney hayvanlarında yapılan bir denemede dışarıdan irisin verildiğinde etkinin çok zayıf ve kısa süreli olduğunu görmüşler. Kas hücreleri ise hiç gelişme göstermemiş. Tabii dışarıdan verilen irisinden kaynaklanabilecek yan etkiler de bilinmiyor. Kısacası, ya sık sık spor yaparak kahverengi yağ tabakanızı artırıp çeşitli hastalıklardan kurtulacaksınız ya da bıngıl bıngıl beyaz yağlarınızla ve onun getirileri demeyelim de götürüleriyle mutlu olacaksınız.

        ***

        Bugün peynir yedin mi?

        ÇOCUKLARIMIZA peynir yeme alışkanlığını edindirmenin sağlıklı olmaları için gerekli olduğunu düşünürken, milyonlar satan "What to Eat", yani "Ne Yemeli" isimli kitabın yazarı, beslenme diyetetik uzmanı Marion Nestle şimdi de peynir alışkanlığının neden obeziteye yol açtığı üzerine kitap yazıyormuş.

        Nestle'ye göre ne miktarda, ne tür ve ne sıklıkta peynir yemeyi bilmediğimiz takdirde sağlık anahtarı olarak gördüğümüz peynir, sağlığı tehdit eden bir zehre dönüşebiliyor.

        Küçük yaşlarda "İçinde peynir var, kalsiyum kaynağı olur" diye yedirilen pizzalar, lazanyalar, peynirli börekler, peynir tatlıları çocuklarda ciddi obezite sebeplerinden sayılıyor.

        Herkesin "Bu terimi duymaktan bıktık" dediği "Bir kibrit kutusu büyüklüğünde..." diye başlayan peynir miktarı tarifi, aslında her bireyin uygulaması gereken peynir dozajı olarak kabul ediliyor.

        ***

        'Küçük' bir hatırlatma!

        EKSİ dereceleri yaşadığımız şu kış günlerinde hiçbir zaman sığınacak ılık bir mekân ve battaniyeye sarınıp yatabileceği bir kumaş parçası bulamayan, hastalandığında asla yardım göremeyen, dili olmadığı için bu sıkıntısını bizlerle sadece gözleriyle paylaşabilen sokaktaki kedi ve köpekleri unutmayınız.

        Her akşam yediğiniz yemekten artan suları, kemikler ve ekmek artıklarını boş bir yoğurt kâsesinde onlara sunmanız sadece aç karınlarını doyurmayacak, sevgiye hasret kalplerini de ısıtacaktır.

        Çevrenizde yaşayan her canlıya karşı sorumluluğunuz olduğunu bir insan olarak hatırlamanızın karşılığıysa sadece iyi bir insan olmakla kalacaktır.

        Diğer Yazılar