Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de ve dünyada başka olaylar da oluyor ama şu an birçok kişi aynı şeyi düşünüyor: Hakan Fidan’ın siyasete atılmak için MİT Müsteşarlığı’ndan istifa etmesini ve Erdoğan’ın “Olumlu bakmıyorum ama karar Başbakan Davutoğlu’nundur” demesini.

        Memleketin muhalefetinin daha düne kadar en büyük derdi, “Hep Erdoğan’ın dediği oluyor. Davutoğlu hiçbir şeye karar veremiyor, bu nasıl Başbakan?” mugalatası yapmaktı. Görünen o ki, durum öyle değilmiş. Erdoğan kendisini bir hayli etkilediği belli olan Fidan’ın istifası konusunda, son kertede Başbakan Davutoğlu’nun yetki alanıyla kayıtlı olduğunu net bir biçimde ifade etmiş oldu. Tersini iddia edenler için bu noktanın kıymeti harbiyesinin olması lazım, ama havaya bakıp ıslık çalmak daha elverişli tabii...

        Güney Amerika yolunda gazetecilere verilen röportaj açık. Erdoğan, Fidan’ın istifasına hoş bakmadığını gizleme gereği duymuyor. Dünün gazeteleri ağırlıklı olarak hem içerlemeyi, hem de meydan okuma gibi algılanabilecek durumu özetleyen başlıkları seçmişlerdi. Erdoğan’ın ağzından Fidan için kullanılan ifade şuydu: “Sır küpümdü, yorulmuş.”

        Siyasete atılacağı iddia edilen bir dost için sarf edilen “yorulmuş” açıklamasının algı ve etki alanı Fidan’a yardımcı olmayacak türden. Konunun bu denli filtresiz bir açıklıkla paylaşılması, adeta tartışmaya açılması da zannımca kötü bir fikir oldu. O kadar ki, “Erdoğan, Fidan’a bunu yapmaz; acaba başka bir plan mı var, bu bir taktik mi? Danışıklı dövüş mü?” türünde sorular aldı yürüdü. Bazen her şey göründüğü gibidir ve “Ockham’ın usturası” tezi geçerlidir. En basit açıklama, gerçeğe en yakın açıklamadır. Burada da öyle. Erdoğan, Fidan’ın istifasından olumsuz yönde etkilendi. Neden? Basit. Çünkü Fidan, yeri kolay kolay doldurulabilir biri değil.

        Ben, Hakan Fidan’ı ömrü hayatımda bir kez gördüm. Karşılıklı iki kelam etmişliğimiz yok. Gelin görün ki daha 36 saat önce “Fidan’ın 7 Şubat’a tekabül eden destansı istifası” üzerine boy boylayıp soy soylayanların Erdoğan’ın kırgınlığı üzerinden farklı renkler almaları ihtimalinden/eğiliminden samimi olarak rahatsız oldum.

        Çünkü Hakan Fidan, sıradan bir isim değil. Hatırlayalım. O, bu ülkenin en kritik kurumunu “yerlileştiren” adam. MİT’i Türkiye’nin vatandaşlarına tezgâh kuran bir yapı olmaktan çıkarıp, barış projeleriyle, çözüm süreciyle, 30 yıllık savaşı bitirmek için yapılan girişimlerle anılır hale getiren adam. GES’in (Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı) MİT’e devrini sağlayarak hedef tahtası olmuş kişi. Rehine krizinde şanlı askerin yapamadığı işleri “Al Hakan yap” metoduyla devralan kişi. Sadece askerin mi? Bazen de bakanların yapması gereken işleri yapan kişi. Bu pozisyonda birinin mücadeleden değil ama mücadele biçiminin yeknesaklığından ve MİT yapısının kendine özgü şartlarından bıkması mümkün. Bu bıkkınlığı, eleştiriyi ve özeleştiriyi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile paylaşmadığını düşünemeyiz.

        Görünen tablo üzerinden perde arkasını tahayyül ettiğimizde şöyle bir senaryo hiç de anlamsız olmaz: Suriye’de çatallaşan şartların Türkiye’ye geri dönüş biçimleriyle mücadeleden tutun, çözüm süreci ve paralel yapıya varana kadar, neredeyse her konuda devletin tepesinin beklentilerine cevap verebilmek MİT’in yapısal bir dönüşüm geçirmesini ve siyasi kurumların daha fazla sorumluluk yüklenmesini de gerektiriyordu. Beklentiler ile realite arasındaki makas açıldı ve yöntem konusunda görüş ayrılığına düşüldü. Fidan’ın o noktada, “Bu şartlarda benim yapacağım başka bir şey kalmadı” noktasına geldiğini, Erdoğan’ın ise “Her şeye rağmen orada kalmalısın”da ısrar ettiğini, akabinde de Fidan’ın muhatabı tarafından anlaşılabileceğini düşünerek, Erdoğan ikna olana kadar beklemeyip inisiyatif kullanmayı seçtiğini görmek zor değil.

        Hakan Fidan’ın “yorgunluğunun”, “Siyasete gireyim de dinleneyim” türünde bir “Erdoğan Bayraktar” yorgunluğu olmadığını anlamak gerekiyor. Hatta “yorgunluk” ifadesinin, yaşanan görüş ayrılığını sembolize eden bir “kod” olduğunu düşünüyorum.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yol arkadaşına duyduğu kırgınlığı anlamakla beraber, bunun neredeyse aile içi bir mesele kadar mahrem dinamikleri olduğunu idrak etmek, daha adil ve hakkaniyetli bir tutum olacaktır. “Yolun açık olsun Hakan Fidan” demeye yüksünür hale gelmenin ne anlamı var, ne vicdanı.

        Diğer Yazılar