Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE 80 ilde yaşanan, Cumhuriyet tarihi boyunca bir ilk olan elektrik kesintisiyle sarsıldı. Kesintinin nedeni araştırılırken yapılan “Bir terör saldırısı (siber saldırısı) olabilir” cümlesi apaçık biçimde “Söz konusu kesinti bir terör saldırısından kaynaklanmış olabilir” anlamında kullanıldığı halde, koca koca adamlar çıktı ve bu cümle üzerinden çarpıtmanın nirvanasına ulaştılar. Cümle, “Elektrikler gitti ve bu yüzden terör saldırısı olması mümkündür” anlamında kullanılmış gibi davrandılar. Maskesi düşmüş bazı eski polis, yeni trol paralel yapı mensuplarının Savcı Selim Kiraz rehin alınmadan önce kehanette bulunmaları dikkatlerden kaçmadı. Savcı rehin alındığında ise bu kehaneti ilk satın alan Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Elektriklerin, teröristlerin ve beraberindeki malzemelerin adliyeye sokulması için kasten kesildiği iddiasını haiz sorular sordu.

        Devletten vaktiyle dayak yemiş kesimlerin devlete duyduğu güvensizliği bir yere kadar anlayabilirsiniz. Devletin parlak bir sicili yok. Ancak yanlış anlamaya da mahal yok. Kılıçdaroğlu’nun kavga ettiği, devlet mefhumunu kirletenler değil. O kirli sicili ortadan kaldırmak için kavga edenlerle kavga ediyor Kemal Bey ve şürekası. Yani, iktidarda bulunduğu dönemin 4’te 3’ünü bu ülkenin yurttaşları için temiz bir sayfa açmaya uğraşarak geçiren, beyaz Toroslarla adam kaçıranlarla, insanları asit kuyularına atanlarla, Özdemir Sabancı’nın katilini tam konuşacak iken cezaevinde ortadan kaldıranlarla, devleti darbe arası demokrasi nöbetine mahkûm edenlerle savaşmış, eski vesayetçilerle mücadele ederken yeni vesayetçilerin yetkilerini istismar ederek işledikleri suçlardan dolayı da iftiraya uğramış, eski vesayetçileri def etmeye çalışırken yeni vesayetçilerin saldırısına maruz kalmış bir iradeyle kavga ediyorlar.

        Sizin sandıktan çıkmasanız da hep iktidarda olduğunuz; sizi temsil etmese de “moral üstünlüğünüze” dokunmayan bir devleti istemediğinize nasıl inanalım?

        “Savcının ölümünü siyasete malzeme yapmayın” diyorlar şimdi. Hatırlatmak lazım: Arabulucu olması istenen, önce “Tamam” deyip sonra telefonlarını bile kapatan adamın gerekçesi “Muarızlarım aleyhime kullanır” oldu. Millete vekâleten orada bir ölümü engellemek için uğraş vermesi gerekirken önce “Evet” deyip sonra kaçan milletvekili AK Partili değil CHP’li. Koltuğunu kaybetme korkusu, siyaset yapmaya devam edebilme hırsı, belki de bir hayatın kararmasına neden oldu. Kendisini “Durmadan Alevi deyip durmayalım, durmadan Dersim deyip durmayalım” konulu performanslarından da biliyorduk. Vatandaşı ziyan zebun etmiş, binlercesinin ölümüne neden olmuş bir olayda bile devletin yanında durmayı tercih edenler, şimdi AK Parti hükümet ediyor diye devlete güvenmiyor. İyi mi?

        Türkiye bir savcının hunharca katledilmesi konusunda birleşemez iken komşuda bayram var. İran halkı 2 Nisan’da açıklanan “Ortak Kapsamlı Eylem Planı”nı kutluyor. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi artı Almanya (5+1) ile İran arasındaki müzakereler sonucu çıkan plana göre Tahran, nükleer programından büyük oranda feragat edecek. Karşılığında BM, AB ve ABD yaptırımları aşamalı kalkacak. 30 Haziran’a kadar yaptırımlar kalkmaya başlamazsa İran imza atmayabilir. Ama “İran halkı” bu başarıyı yüceltmek için 30 Haziran’ı beklemiyor. Fotoğraflara bakıyorsun, rejimin yasaklarını yüzüne makyaj boca ederek ve düşmek üzere olan bir eşarp kullanıp altına tayt giyerek delen, hatta araba içindeyse başını tamamen açıp rejime meydan okuyan kadınlar, Obama ekran görüntüsüyle selfie çektiren adamlar, devletlerinin elde ettiği kazanım için neşe içinde kutlama yapıyor.

        Çünkü İran’da sadece devlet yok, sadece devlet aklı yok.

        Millet ve millet aklı da var. Rejiminden hazzetmeyeni bile, ülkesinin uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam edebilecek olmasının ve bunun sağladığı milli gururun tadını çıkarabiliyor. Dindar olmayanı, hatta rejim dolayısıyla neredeyse ateist olanı bile devletinin Şii mezhebini milli bir savunma ve yayılma stratejisi haline getirmesini destekleyebiliyor.

        Bizde ise iktidara cephe alanlar hâlâ “Olimpiyatlar Türkiye’de yapılmayacak” dendiğinde kutlama yapıyor. Bir savcı öldürüldüğünde savcının solcu mu sağcı mı olduğunu soruyorlar. ABD, Türkiye ile değil İran ile iş tutuyor diye de mutlu oluyorlar.

        Aradaki fark, sizce de önemli değil mi?

        Diğer Yazılar