Cumhuriyeti kuran ruh, mazlumun lokmasını mı sayar oldu?
KAYNAK gösterememişti, gözünü o çok eleştirdiği iktidarın büyüttüğü hacme dikmişti ama rejim bekçiliğinden gündelik hayatın realitesine değmeye azmeden bir beyanname ortaya koymuştu. “Artık ideoloji lansmanı satmayacağım, artık kurucu parti felsefesine saplanıp kalmayacağım, artık sorun çözeceğim” demeye getirmişti. Ancak aynı günlerde aynı partinin genel başkanı çıktı ve “Suriyelileri ülkelerine göndereceğiz; kusura bakma, hadi ülkene diyeceğiz” diyerek CHP’nin seçim bildirgesiyle vermeye çalıştığı mesajın puanlarını “sıfırladı”.
Açık söyleyeyim, bu kan dondurucu ifadeleri ilk duyduğumda, resmen duymazdan geldim. Öylesine galiz bir hataydı ki, besbelli “anlık” basiret bağlanması, biri uyarır, o da düzeltir diye düşündüm.
Ancak Kılıçdaroğlu, söylemini düzeltmek bir yana tekrar ediyor; en son Balıkesir toplantısında da Suriyelilere yapılan yardımı diline doladı.
“Hesap uzmanıyım, maliye bilirim” derken üçün beşin peşinde insanlığından harcayacağını düşünmemiştik. Hayal edemezdik.
MHP’li bir partilinin çıkıp Ermeni vatandaşlarımıza ya da kaçak olarak ülkemizde ikamet eden Ermenilere “Soykırım deyip durursunuz, o zaman Ermenistan orada, çıkın gidin” dediğini hayal edebilir misiniz mesela? Edemiyorsunuz değil mi? Çünkü böylesine ahlaksız bir teklifi yapmak, en sıkı milliyetçilerin bile aklına gelmez, gelse de ifade etmez, ederse de kıyamet kopar. Haklı olarak, gökten tükürük yağar.
Kılıçdaroğlu’nun yaptığının yukarıda verdiğim örnekten hiçbir farkı yok, ama ne kıyamet kopuyor ne yer yerinden oynuyor. Gün aşırı Türkiye’nin insan hakları notunu kırıp sıfır basan, bir taraftan “İç savaşa gidiyoruz” imalı analizler yapan “o” demokrat(!) lar suspus. Çünkü üzerlerinde kimyasal silah dahil her caniliğin denenmiş olduğu Suriye ahalisinin Batılı refikleri yok; AP, AB ya da BM korumasından yoksunlar. Yerli sömürgeleştirilmişlerimizin reflekslerini anlamanın formülü bu kadar basit.
Masum ihtimalle birileri, Kılıçdaroğlu’na, “Halk Suriyelilerden yıldı, buraya oyna” demiş. Bu ihtimalde bile Türkiye’nin AK Parti’den sonraki en önemli partisi olan CHP’ye genel başkan olmuş biri, bu denli insanlık dışı bir teklifi vaat haline getirmenin kendisini nasıl göstereceğini düşünür, tefekkür eder, vazgeçerdi.
Çünkü bu tavır Kılıçdaroğlu’nu basbayağı “mezhepçi” gösteriyor.
Yoksa birileri, “Gelenler hep Sünni, boşver sen tavır al; Alevi oylarını garantilersin” diye de fısıldıyor mu Kılıçdaroğlu’nun kulağına? Yoksa Kılıçdaroğlu bu fısıltıları mı ciddiye alıyor?
Eğer öyleyse yazıklar olsun!
Eğer öyleyse sen yenilik filan yapma Kemal Bey, eğer öyleyse CHP de “yeni CHP” filan olmaya kalkmasın.
Çünkü ağır Kemalist müktesebat bile CHP’nin mezhepçiliğe indirgenmesinden iyidir.
Çünkü ilki hiç değilse bir partiyi cumhuriyetin kurucu babasının “yanlış anlaşılmış”, “istismar edilmiş” ideolojik perspektifine saplamakla ilgili politik bir tutum hatasıdır, bir tıkanma halidir.
Oysa cumhuriyetin partisini mezhepçi saiklerin öfkesine alet etmek, insanları “Suriyelileri kovmak” gibi vaatler etrafında birleştirmek, CHP tabanını sınırın öte yanında kurşuna dizilecek mazlum sığınmacıların kanına ortak etmek demek. Ağır bir vebal.
*
Bakın günlerdir Çanakkale’yi konuşuyoruz.
CHP’yi kuran irade, Çanakkale’den yükselmiş bir kumandandı. Bu millete bırakın sığınmayı, silah sıkmaya gelmiş Anzakları, geç de olsa sergiledikleri idrakten ötürü affetmiş, “Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” diyerek millet nezdinde bağrına basmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca çok hata, yanlış, ayrımcılık ve tek tipleştirme oldu. Ama cumhuriyetin kurucu unsuru, Çanakkale zaferinde sergilenen dirençti; neye direndiğini ve neyi koruduğunu müdrik bir milletin direnci. O milletin alicenaplığını anlamak için Mustafa Kemal’in yukarıda alıntıladığım cümlesi bile kâfidir.
Bu millet bir zamanlar kendisiyle savaşmaya gelenin, kanını dökenin mazlumluğuna bile paye verir, merhamet ederdi.
Şimdi Allah aşkına biri tartsın. “Suriyelileri kovmak” ve sınırın öte yanında kurşuna dizilmelerini izlemek bu ruhun neresiyle bağdaşmakta?
Cumhuriyeti kuran ruh, mazlumları kovmayı marifet sayan bir ruh değildi.
Hesap uzmanlığı da mülteci boğazından geçen lokmaları saymak olmasa gerek.