MGK'da neler konuşuldu?
DEVLETİN güvenlik ve tehdit kalemlerinin tanımlandığı, ele alındığı en yüksek profilli düzey olan MGK, seçimden önceki son toplantısını yaptı. 7 saat süren toplantıda gündemin ilk maddesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuveyt dönüşü yaptığı açıklamalardan da anlaşıldığı üzere “Paralel Devlet Yapılanması” oldu. “Paralel yapı”yla mücadelenin dış ayağına ağırlık verileceği meselesi, ilk etapta Gülen’le ilgili “kırmızı bülten” sürecinin tamamlanacağı MGK’da konuşulan konular arasında. Buna göre, Gülen’in iadesine ilişkin diplomatik prosedüre öncelik verilecek, bakanlıklar bundan sonra PDY ile ilgili çalışmaları rutin görevlerinden biri olarak sürdürecek ve her MGK’da bu konu ele alınacak. Başbakanlık’ta bir bilgi ve eleman havuzu oluşturulacak.
Kaynaklarımız, Başbakanlık Müsteşarı Kemal Madenoğlu’nun paralel yapıyla mücadele kapsamında bakanlıkların yaptığı çalışmalar hakkında bir sunum yaptığını, paralel yapıya mensup kamu görevlilerinin sayısı ve kendilerine karşı yürütülen soruşturmalarla ilgili bilgi verdiğini aktardı. Söz konusu durum, son MGK’nın PDY ile mücadelenin hukuki çerçevesini çizmiş olduğu şeklinde yorumlanıyor. “Paralel Devlet Yapılanması”, Kırmızı Kitap’a “devlete yönelik tehdit” olarak girmiş durumda. Bakanlar Kurulu’na verilen tavsiye kararının içeriğinin yukarıda bahsi geçen kalemlerden oluştuğunu tahmin etmek zor değil.
Erdoğan, Kuveyt dönüşünde gazetecilere, “Bu yapının adamı olduğu tespit edilenler açığa alınacak. Ya bu devletin varlığını kabul edecekler ya yok olacaklar” demişti. Aralarında Yakup Saygılı, Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu çoğu Tahşiye ve Selam Tevhid dosyaları nedeniyle sanık durumunda olan tutukluların, 2 hâkimin hukuk dışı çabalarıyla başlayan “korsan tahliyesi” üzerine bu ifadeyi kullanmıştı.
Paralel yapı, devletin güvenliği için nasıl bir tehdit oluşturduğunu 7 Şubat 2012’de ilan etmişti. 17 Aralık’ta zirveyi zorladı. 17 Aralık’tan sonra Pennsylvania’dan Abdullah Gül’e giden sözde barış mektubu var. Sonra 25 Aralık. Daha aralar iyi iken, Erdoğan, “Onları kardeşimiz biliriz” fazında iken yaptıkları dinlemeler ve o dinlemelerden kurdukları montajlar, Bilal Erdoğan’ı terör örgütüyle ilintili gösterip oğul üzerinden babayı tehdit etme, Yüce Divan’a çıkarma ve en azından Cumhurbaşkanlığı için aday olmasını engelleme girişimleri var. MİT TIR’larının durdurulması, devletin dış politikasına devletin adamı olması gereken kişiler eliyle meydan okunması ve bunun uluslararası platforma “Türkiye hükümeti, teröristlere yardım ediyor” şeklinde lanse edilmesi, ülke aleyhinde antipropaganda ve dezenformasyon yapılması var. Siyasetin yanında durmak gerektiğini savunan herkesi “hırsız” diye yaftalamalar var. Sonra ortaya çıktı ki, tehdit edilen işadamları var. Çalınan KPSS soruları var.
Öte yandan, Cemaat’e mensup olmakla beraber hiçbir zaman bu tür işler içinde olmamış masum, çalışkan dindar insanlar da var.
BİR UYARI
Devlet denilen mekanizma, yetkilendirdiği adamın vicdanı üzerinde tahakküm kuracak başka ortaklara katlanamaz, tamam. Mücadele olağan, hatta görev. Ancak sosyal boyutu ihmal eden ve güvenlik unsuruna kilitlenen bir mücadele, başarı kazanmak bir yana, benzer tecrübelerdeki gibi aşırı mağduriyet üretimi nedeniyle malul olma riskiyle karşı karşıya.
Devletin “Ya bu devletin varlığını kabul edecekler ya da yok olacaklar” cümlesinde geçen ifadeyi; yani bu yapının bağlılarına tam olarak nasıl bir seçenek sunduğunu daha anlaşılır biçimde şerhetmesi gerekiyor. Çünkü bu insanlara seçenek sunmadığınızda, “Neden hâlâ oradalar, neden hâlâ çözülmüyorlar, eh çünkü Haşhaşiler” şeklindeki analizlerin bir gerçekçiliği olmuyor.
Güvenlik ve önlem geliştirmek ne kadar gerekli ise, velev ki yapıdan kopmayı teşvik etmek adına, mevcut durumun yol açtığı sosyal hasarları rehabilite edecek tedbirler de bir o kadar gerekli.
Ayrıca şu soru da artık önem kazanmış durumda:
Paralel yapı ile mücadeleye önem veren ve vermesi de gereken devlet, mücadeleyi suiistimal eden; kişisel hesaplarını görmek için bu mücadeleyi kullanan fırsatçıların türediğinin farkında mı?
İşte önlem alınması gereken bir mesele daha.