Büyük gün
SON bir ay içinde tek bir hafta yok ki Batı semalarında Erdoğan’a yönelik herhangi bir histerik analiz çınlamamış olsun. Önce New York Times’ın başyazısı geldi, ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefiklerinin; Erdoğan’ı “bu yıkıcı yoldan” geri döndürmeye çalışması gerektiğini yazdılar. Onlara göre Erdoğan “yoldan çıkmış” bir figür ve bunu Türk milletinin gözünün içine baka baka söyleme noktasında çekingenliğe gerek duymuyorlar.
Guardian’da yer alan ve Simon Tisdall imzalı yazı daha da ileri gitti. Erdoğan diktatoryal güçler peşindeydi, gergindi, muhalefete savaş açmıştı, seçimde usulsüzlük yapılabilirdi! CHP İstanbul İl Başkanlığı dahi “Fuat Avni’nin yayınladığı listeler doğru değil, itibar etmeyin” diyordu ama Guardian bu iddialar için Fuat Avni’yi kaynak gösterebiliyordu. Türkiye devletinin en tepesindeki isme teşhis koyan yazar “mermer gibi” bir mesajı kafamıza indirmekten geri durmuyordu: “Eğer Erdoğan pazar günü istediğini alırsa, durdurulamaz olacak. Engellenirse, gazabı tehlikeli bir şekilde kontrol edilemeyecek hale gelebilir.”
“AK Parti’ye oy vermeyin, ama sizi bu bile kurtarmayabilir” diyor. Nasıl tehdit?
Geçmişten bugüne önce Sultan Abdülhamid’e, sonra Menderes’e, Turgut Özal’a ve şimdi de Erdoğan’a uluslararası kamuoyu baskısı sağlamak için elinden geleni ardına koymayan New York Times, Erdoğan’ın “paçavra” ithamından sonra da durmadı nitekim. Shreeya Sinha imzalı yazı Can Dündar’ın yayınladığı “MİT TIR’ları görüntüleri”nin sadece haber değil, devlet sırrını ifşa etmesi bağlamında aynı zamanda suç da içerdiğini görmezden geliyor, hadiseyi “muhalefetin bastırılması” olarak görmeyi seçiyordu. Normaldi. NYT ve Guardian’a göre Türkiye’nin I. Dünya Savaşı sırasında verdiği savaş da muhtemelen “terör”dü. Onlara göre Milli Mücadele sırasında Türkiye’ye dışardan gelen silahlar da muhtemelen terörizme yardım ve yataklık etmekti. Onlar kapanmayan parantezin hangi tarafında durduklarını biliyordu, peki bizim yerli oryantalistlere ne oluyordu?
Guardian’ın 5 Haziran’da yayınladığı ve snopluğun, küstahlığın, bir devlet başkanını aşağılamanın en pespaye örneklerinden biri olarak sergilediği “Bil bakalım kim?” oyunu hakkında kelam eden çıktı mı o çok ünlü çok demokrat ve yurtsever aydınlar arasında?
Diyalogdan bir kesit:
“Sözünü ettiğimiz kişi Türkiye’nin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Peki. Kendisi altın klozeti olmamasıyla mı ünlü?
Evet. Recep Tayyip Erdoğan’ın kesinlikle bir altın klozeti yok. Bunu gerçekten daha açık söyleyemezdim.
Komik aslında, çünkü tam da en azından bir adet altın klozeti olan birine benziyor.
Sakın öyle deme! Recep Tayyip Erdoğan’ı asla bir altın klozet sahibi olmakla suçlayamazsın. Asla!
Neden?
Çünkü size dava açar. (...)
Nasıl yani?
(...)Türkiye’de bir gazete geçenlerde Türk gizli servisinin Suriyeli muhaliflere silah yardımı yaptığını gösteren bir video yayınladı. Ve şimdi Erdoğan o gazetenin yayın yönetmeninin “hükümete karşı suç işlemekten” hapse tıkılmasını istiyor. (...)
Tamam. Bence ihtiyaç duyduğu tüm altın klozetler kendisine verilmeli. (...)”
Diyalog daha da pespaye noktalara uzanıyor.
Ama mesaj açık.
Açık gizli tüm araçlarıyla Türkiye’ye “AK Parti’ye oy vermeyin” diyorlar. Açık gizli tüm araçlarıyla oryantalizmin fabrika ayarlarına döndüler.
Türk milletine düşenin ancak terbiye edilme hakkı olduğunu hatırlatmakta iyiden iyiye pervasızlaşmış bir baskı grubu söz konusu. Yani yarın oy vereceğiniz seçim, oryantalizmin son sürümü ve eldivenleri ile yerliler arasında bir tercih aynı zamanda.
Rasyonel ekonomi politikaları sayesinde onurlu bir yükseliş ile sırf smokin giydiği için değerli olduğunu düşünen çıkar gruplarına “uydu” olmak arasında.
Bu seçim Suriye’de binlerce insan ölürken sadece “kral kelebekler” için güvenlik koridoru açılmasını buyuran “Obama” familyasının teneke kalbi ile, fotoğraf makinesini silah zannedip ellerini havaya kaldırarak teslim olduğunu göstermeye çalışan dört yaşındaki kız çocuğu arasında.
Bu seçim demokrasiyi çoğunluğun tercihleri ile farklılıkları bir arada yönetme çabasına dair bir arayış olarak anlayanlar ile demokrasiyi “Biz yönetmiyorsak yansın” olarak anlayanlar arasında.
Ne kadar önemli olduğunuzun farkında mısınız?
PATLASANIZ DA, PATLATSANIZ DA SON SÖZÜ MİLLET SÖYLEYECEK
DİYARBAKIR HDP mitingindeki patlama provokasyon muydu kaza mı bilmiyorum. İlk şık doğru ise korkunç sonuçlar hedeflenmiş olmalı. Hayatını kaybedenlere rahmet; HDP’ye, yaralılara ve bütün Diyarbakırlılara geçmiş olsun temennilerimi iletiyorum. Başbakan Davutoğlu’nun verdiği teminata inanıyorum: “Başbakan olarak, AK Parti’ye yapılan saldırıyı nasıl en sert şekilde karşılarsam; MHP’ye, CHP’ye, HDP’ye, HÜDA-PAR’a yapılan bir saldırıya da karşıyız, onu da kınar, gerekli tedbiri alırız.”
Seçimlerin sıhhatini etkilemek isteyen maddi manevi bütün operatif girişimleri açığa düşürmenin tek bir yolu var: Şiddete hayır demek ve şiddetle sonuç almaya yeltenen girişimlerin takipçisi olmak. Sorumluları bulmak ve teşhir etmek. Başbakan da “Hesabını soracağız” dedi, sözünü tutacağına kuşkumuz yok.