Ortak olmak mı iyi, muhalif olmak mı?
AK Parti, genel seçimlerden bir hükümet kurmaya yetecek oyu almamış olabilir. Ama 13 yıllık iktidarın, bir büyük sokak isyanının ve emniyet-yargı darbesinin ardından hâlâ % 40.9 oranında oy alabiliyor olması AK Parti’nin sadece seçimi kaybettiğini gösterir, bittiğini değil. Yeni dönemde AK Parti en belirleyici parti olma vasfını sürdürecek. Mesele bu belirleyici rolü hükümet ortağı olarak mı, anamuhalefet partisi olarak mı oynayacağıdır.
AK Parti’yi anamuhalefet sıralarında düşünün, ne demek istediğimi anlarsınız.
AK Parti’nin Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında hükümet ettiği döneme bir bakın. Bu dönemin en ayırıcı özelliklerinden biri “hükümet” ettiği halde “devlet”e kafa tutabilmek olmuştur. Sadece partilerle ve liderleriyle uğraşmadı bunca zaman. Kurumlarla mücadele etti. Darbe yapabilme ayrıcalığını elden bırakmayan TSK ile mücadele etti. Arazi mafyasından sağlık sektörü mafyasına kadar o güne kadar denetlenemeyen suç örgütleriyle mücadele etti. İnsanların hayat ve sağlık kalitesini olumsuz etkileyen faktörlerle mücadele etti.
Kanunları eşitsizlik yaratacak şekilde uygulayan yargı elitleriyle mücadele etti. Ayrımcılık üreten yasa yapıcılarıyla mücadele etti. Çocukların geleceğini çalan, kan döken örgütlerle mücadele etti. “Sana söylediğimiz şekilde yap” diyen küresel aktörlerle de mücadele etti. Müktesebatını sopaya takılmış havucu uzaktan sallayarak “Tavşan kaç, tazı tut” oyununa dönüştüren AB ile mücadele etti.
Kendi darbecisi bir yana, gitti Mısır’ın darbecisiyle mücadele etti. “İsrail’in dengesini bozmak bile kârdır” dedi, siyonizmin barbarlıklarıyla mücadele etti. Birleşmiş Milletler’e, “Haksızsın, adaletsizsin ve dünya beşten büyük!” diye bağırdı, dünyanın egemenleriyle mücadele etti.
CHP-MHP-HDP hükümetiyle nasıl mücadele edeceğini, nasıl muhalefet edeceğini görmek zor değil.
Tam da bu nedenle AK Parti’yi anamuhalefet sıralarına itmek yerine AK Parti ile koalisyon yapmak, koalisyona katılacak parti için kısa vadede güç demek.
Bu nedenle MHP, seçimlerin tekrarlanmasını istiyor. İktidar ortağı olmayı değil, muhalefette kalmayı istediği için. Zira AK Parti ile koalisyon yaparsa dayatmak zorunda kalacağı maddelerin özellikle Güneydoğu’da büyük bir karmaşaya sebebiyet vereceğini biliyor. Böyle bir koalisyonun büyük sağ partinin, küçük sağ partiyi yutmasıyla sonuçlanabileceğini de.
Selahattin Demirtaş için ise uygun iki seçenek var: 1) Hiçbir parti AK Parti ile koalisyon yapmak istemezse devreye girecek olan CHP-MHP ve dışarıdan destekleyen HDP hükümetinde iktidara ortak olacak. HDP olarak her fırsatta bu iki partiyi denetleyecek, pazarlık yoluyla elde edeceği kazanımları artırmayı deneyecek. 2) AK Parti-CHP koalisyonunda ise kendi partisinin anamuhalefet düzeyine yükseleceğini biliyor. Yüzde olarak MHP anamuhalefet olacak olsa da, etki ve ağırlık bağlamında asıl muhalefet HDP olacak. Çünkü AK Parti ile koalisyon yapan bir CHP’den daha fazla CHP’li koparabileceğini düşünüyor. HDP artık CHP’nin doğal alanını kendi arka bahçesi olarak görüyor.
CHP için ise AK Parti ile koalisyon rasyonel bir seçenek olacak. MHP için olan tehlike, yani parti tabanının AK Parti tarafından ilhak edilmesi tehlikesi CHP için söz konusu değil. CHP, tabanın reaksiyonunu yönetebileceğinden emin olursa bu fırsatı değerlendirmek isteyebilir. AK Parti-CHP koalisyonu CHP’den ziyade AK Parti için riskli.
Zira AK Parti tabanı artık “kendisi olarak kalmak” isteyen bir taban. Yıllar yılı “Gerilim yapmayın” adı altında iradesini ipotek altına almaya çalışmış bir tarz-ı siyasetle, ortada bir sorun yokmuş gibi bir araya gelinmesini kolay kolay hazmedemez. “CHP ile koalisyon yapacağımıza muhalefet sıralarında oturalım daha iyi” diyenler çoğunlukta olacaktır. Fakat AK Parti yönetimi, CHP ile kurulacak bir koalisyonun, bugüne kadar yaptığı iyi şeylerin farkına varılmasını sağlayacağını düşünebilir. Çok zor ama, bir kesimin huzura kavuşmasını, yönetimi benimsemesini sağlayacak rehabilitasyonun CHP ile koalisyondan geçtiği tespitini yapabilir.