'Koltuk değneği'
Meclis Başkanlığı seçimi, MHP’nin geçersiz oy kullanması, Deniz Baykal için yeterli sayıda oy çıkmaması, AK Parti’nin gösterdiği adayın başkan olmasıyla sonuçlandı. CHP saflarında oluşan ağır hayal kırıklığını anlamak mümkün. Hem son dönemde üstlendiği rol nedeniyle öne çıkan Deniz Baykal’a bazı AK Partililerin de kritik virajda oy vereceği düşünüldü. Hem de MHP’nin, AK Partili bir Meclis başkan adayını engellemek için son eşikte Deniz Baykal için oy kullanacağı. Beklenen iki şey de olmadı. Yanılgıyı itiraf etmek zor olduğu için de ya AK Parti’ye, “Uzlaşmacı bir yol izleyip, iyi bir koalisyon ortağı olacağını kanıtlayıp başka partinin adayını desteklemeliydin” eleştirisi yöneltiyorlar ya da Devlet Bahçeli’yi linç ediyorlar.
İş, koalisyon ortağı olmak için bin dereden su getiren, hatta Kemal Kılıçdaroğlu kadar bile yapıcı ve esnek bir tutum izlemeyen Devlet Bahçeli’yi, AK Parti ne zaman sıkışsa “koltuk değneği” olmak için olay yerine koşmakla itham etmeye kadar vardı.
Bir bakalım MHP geçmişte hangi konularda destek çıkmış AK Parti’ye?
2007’de Anayasa Mahkemesi, “Cumhurbaşkanı seçimi için en az 367 oy gerekir” diye haksız bir karar verip de Gül seçilemeyince erken seçime gidilmiş, MHP barajı geçip Meclis’e girince AK Parti’nin 367’yi aşmasına yardımcı olmuş ve Gül seçilmiş. Suçlamaya bakar mısınız? Devlet Bahçeli’ye, “Sen zaten Gül’ü de seçtirtmiştin!” diyenler çok değil daha bir yıl önce piyasanın en hızlı Gül’cüleri olarak arzı endam edenler. 2014’ün Ağustos ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olarak kimin görev yapacağı tartışmasında “Abdullah Gül” seçeneğini işaretlemişler ve Cumhurbaşkanı olacak Erdoğan’ı “dengeleyecek” bir faktör olarak Abdullah Gül’ün Başbakan olması gerektiğini savunmuşlardı. Şimdi istedikleri olmayınca 2007’ye dönüp bir adaletsizliğin; “367” takozunun aşılması için mantıklı davranmış Bahçeli’ye “Koltuk değneği” diyorlar.
Başka hangi konuda görüyoruz Devlet Bahçeli’yi? 2008’de AK Parti’nin çağrısı üzerine üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasına ilişkin Anayasa değişikliğine MHP “Evet” demiş. Oysa başörtüsü yasaklarının kaldırılması, daha sonra “yeni CHP”nin sahiplendiği hatta “Bizim sayemizde” diyerek övündüğü bir gelişme oldu. Ama gerek daha önceki zamanlarda gerekse 2008’de hayır dediği ve değişikliğe dair kararı Anayasa Mahkemesi’ne şikâyet ederek iptal ettirdiği için sonradan yaptığı tavır değişikliği işe yaramadı, vicdanlarda aklanmadı. Bugün bile bu konunun “AK Parti’ye koltuk değneği olma” bağlamında gündeme getiriliyor olması hayli tatsız ve insanların aklına şüphe düşürüyor. Yoksa Kılıçdaroğlu dahil CHP’liler hukuksuz, adaletsiz bir yasağın bugün neredeyse tamamen izale edilmiş olması konusunda müsterih değiller mi? Ayıp olmuyor mu?
4+4+4’ün Meclis’ten geçmesine, Kuran-ı Kerim dersinin seçmeli ders olmasına da destek vermiş Devlet Bahçeli. Neden vermesin? Bu konular aynı zamanda MHP tabanının da duyarlı olduğu konular. MHP’nin tabanı az çok bilindiği içindir ki CHP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı adayının Ekmeleddin İhsanoğlu olması gerektiğinde mutabık kaldı. O süreçteki rasyonel seçimini Meclis Başkanlığı seçimi sürecinde de devam ettirseydi sonuç farklı olabilirdi.
HDP’nin meseleyi bir AK Parti-MHP koalisyonu işareti olarak görmesi ve bunun üzerine “Savaş kabinesi kuruyorlar” yorumu yapması da bir o kadar enteresan. Barış süreci gibi bir şansa rağmen PKK’ya silah bıraktıramamış, bugün artık 80 vekille temsil edilen bir parti olmasına rağmen hâlâ dağdan gelen düdük sesiyle hizaya girme eğilimi gösteren bir parti olarak bu atar/ gider biraz fazla değil mi? Kaldı ki siz “MHP ile yürürüz”, “Beraber koalisyon da yaparız” derken oluyor da aynı MHP, AK Parti ile koalisyon yapınca mı savaş kabinesi ortaya çıkıyor?
Türkiye’ye uzlaşma kültürü sahiden şart. Ama bunu talep edenlerin uzlaşma mı, dayatma önceliği mi istediği korkarım hâlâ meçhul.