Asmayacağız da yaftalayacağız
PKK’nın aldığı ateşkesi bitirme kararının hemen ardından Ardahan Göle’den çatışma ve ölüm haberleri geldi. Su kesintisi nedeniyle Göle Belediyesi’nin içme suyunu temin ettiği su depolarından bir kısmını barındıran Erzurum Şenkaya İlçesi’nin İnceçayır mevkiine giden yetkililer, “İçme suyunu biz kestik, ayrıca verin o belediye aracını” diyen PKK’lılarla karşılaştılar. Arızayı gidermelerine izin vermedikleri gibi araca da el koyan PKK’lılar karşısında fazla bir şey yapamayan belediye mensuplarının aksine olaydan haberdar olan Erzurum Valiliği, bölgeye güvenlik güçlerini gönderdi. Bundan sonrası şöyle: “PKK, belediye aracını yakar ve elbette operasyona maruz kalır. Olaya bir şekilde dahil olan bir minibüs, PKK tarafından taranır ve Kamber Morkoç adlı vatandaşımız hayatını kaybeder.”
Bu hikâyede geçen “devlet”i bulunuz diye sorsak, bu paragrafı iki kez daha okumanız gerekebilir. “Katili gösterin” dediğimizde zorlanacağınızı ise sanmıyoruz. Ama PKK-KCK ağzına bakanlar için öyle değilmiş. Katil devletmiş.
PKK-KCK öyle deyince HDP de farklı bir şey söyleyemiyor.
Tablo şu:
1) Silah bırakmıyorlar ama “çözüm sürecini” devleti, hükümeti, hatta siyasetin tümünü rehin almak için araçsallaştırıp sömürmeyi gayet iyi biliyorlar.
2) Daha önce, “Eğer seçime parti olarak girme kararı almış HDP % 10 ‘barajını’ geçemezse neler olur neler” diyerek aba altından sopa gösteriyorlardı. Şimdi halkın gereksinim duyduğu suyu temin edecek barajları bahane ederek ateşkesi bitirdiklerini ilan ediyorlar. Daha doğrusu, yeniden silah sıkmak ve HDP’nin aldığı oyları -tıpkı daha önce 2011 seçiminden sonra yaptıkları gibi- istismar etmek için kullanabilecekleri başka bir bahane yok.
3) Bütün bunlara rağmen HDP ne yapıyor? Lafı geveliyor. Topu Öcalan’a atıyor. İmralı ile görüşmeler başlarsa sorunun düzeleceğini iddia ediyor. Demirtaş’ın son ifadeleri böyle. Oysa 13 Haziran 2015’te Ahmet Davutoğlu, HDP’ye “PKK’ya silah bırakma” çağrısı yapmasını tavsiye etmişti de, HDP daha ağzını açamadan KCK olaya dahil olmuş, “Böyle bir çağrıyı HDP yapamayacağı gibi, İmralı’da bulunan önder Apo’nun dahi bu çağrıyı yapması mümkün değildir” deyivermişti. HDP’den yine ses çıkmadı. Çıkamadı.
Oysa seçim süreci boyunca bize tam tersini anlattılar. Barajı geçince her şey güzel olacaktı. Barış kalıcılaşacak, çözüm süreci kurumsallaşacak, PKK’nın silah bırakması da ancak bu yolla mümkün olacaktı. HDP bunu vaat ediyordu.
Hayatında hiç “Örgüt nasıl çalışır”, “Silahlı örgütün dinamikleri nelerdir?” üzerine çalışmamış; bir yerde bir silahlı örgüt, tutuklu bir lider ve bir siyasal parti olduğunda kimin sözü geçer, kafa yormamış insanlar da inanıyordu. % 13 oy aldı diye bu seçimin galibinin(!) HDP olduğunu ve koalisyon görüşmelerinin merkezinde olması gerektiğini, aksi takdirde kriz çıkmasının doğal olduğunu iddia edenler bile oldu. Gerçeklikle ve adaletle bağını koparmış bu kimseler için % 52 oyla seçilmiş Erdoğan “hiç siyaset yapmasın”dı mesela, ama silahla külahla bağlarını kesmemiş HDP % 13 oyla tek galip sayılsın ve neredeyse sadece HDP siyaset yapsındı!
KCK’nın son açıklamaları nedeniyle hem Kürtler adına yola çıktığını söyleyen HDP’nin hem de “çoğunluğun yönetme hakkı”na duydukları irrasyonel nefretle hareket eden liberal ya da sol menşeli “demokrat”ların sınandığı bir şafağın eşiğindeyiz.
Kimse kendisini kandırmasın.
Türkiye’de Kürtlerin hak mücadelesi açısından hiçbir araç noksan değil artık. Kürtler, demokratik siyasetin parçası olma yönünden bütün siyasal, sosyal, yerel araçlara sahipler. Bu araçlar kâğıt üstünde filan da değil, son derece işlevsel ve canlı.
Hal bu iken, Kandil’deki savaş lordlarının PKK’nın askeri vesayetine, siyasete silahla müdahalesine açıkça ve kayıtsız şartsız karşı çıkmayan tüm kişi, kuruluş ve partilerin demokratlığı laftadır. Demokrat değil demagogdurlar.
HDP eğer PKK’nın yeniden silaha sarılma girişimine karşı güçlü bir dirayet gösteremezse... O kadar da korkmasın.
“Asmayacağız da yaftalayacağız”(*)
(*) Selahattin Demirtaş’ın kullandığı “Asmayacağız da yargılayacağız” terkibinden mülhemdir.