Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün Türkiye-Çin ekonomik ilişkileri açısından orta ve uzun vadede atılan adımları ele almaya çalıştım. Bugün ise daha taze, mevcut ya da bazı tatsız olaylara rağmen devamlılık olasılığı yüksek açısından önemli bir faktör de turizm. Daha doğrusu Çin’in Türkiye’ye gelmeye istekli Çinli turist potansiyeli. Türkiye’den Çin’e giden turist sayısı çok düşük ama 1 milyar 400 milyon nüfusluk Çin’in orta-üst yaşam standardına ve seyahat etmeye para ayırabilen şanslı 100 milyonluk kesimi Türkiye için önemli bir hedef kitlesi, potansiyel müşteri.

        Elektronik vize sistemine geçiş, Çinlilerin Türkiye’yi tercih etmesini sağlayan etmenlerden biri oldu. Türkiye kültür tanıtma müşaviri olarak Pekin’de görev yapan Tayfun Şener, Çinlilerin özellikle İstanbul’u çok sevdiklerini, bir Batı şehri olarak gördükleri İstanbul’un hem Asya’dan hem İslam dünyasından boyutlar içermesini çok ilginç ve değerli bulduklarını söylüyor.

        Bu nedenle de THY, Pekin dahil pek çok Çin şehri ile Türkiye arasında haftada 26 sefer düzenliyor. Çin’den gelen turist sayısının artışının pek bilinmeyen başka bir nedeni daha var. O da Şanghay menşeli Dragon TV’nin “Celebrity Show” kapsamında yaptığı uzun soluklu bir programın epeyce bir bölümünü Türkiye’de çekmesi. Mayıs-haziran aylarında yayınlanan programın yayınlandığı kanalın 600 milyon izleyicisi var. Sonuç, 2014 yılına oranla bu yıl ülkemize gelen Çinli turist sayısının % 48 artması oldu. 2015 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Çinli sayısı 71 bine kadar çıktı. Bu oldukça hatırı sayılır bir oran.

        UYGUR TÜRKLERİ MESELESİ

        Gelgelelim Doğu Türkistan olarak anılan Sincan Özerk Uygur Bölgesi ile ilgili olarak sosyal medya sitelerinde yayılan kanlı ve gerçekle ilgisi olmayan görüntülerin kışkırttığı bir grubun Çinli turist dövmeye yeltenmesi, bu gidişat açısından hiç hayırlı olmadı. Çin’deki önemli gazetelerin hiçbirinin İstanbul’daki turist dövme girişimini istismar etmediğini ve “Türkiye’ye gitmeyin” gibi haber ya da yorumlara yer vermediğini de belirtmek lazım. Meydana gelen gerilim, işlerin yansıtıldığı gibi olmadığı anlaşıldıktan sonra ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret ve açıklamaları sonrasında izale edildi, ama bu kez de Uygur Türkleri ve sıkıntılarını sahiplenen kesimde bir kaygı oluştu.

        Uygur Özerk Bölgesi ile ilgili duyarlılıkları hakikatlerle karıştırmama gereğine işaret eden ve Uygur Özerk Bölgesi’ne bakışımızda dikkate davet eden bir yazıyı daha önce de kaleme almıştım (09.07.2015 Habertürk/”Doğu Türkistan İçin Çinli Dövmek”). Orada ifade ettiğimi yineleyerek, Uygur Türkleri hakkında kaygılı olma hakkımızın saklı olduğunu tekrarlayıp şunlara da bakmak gerektiğini düşünüyorum:

        Çin, kapitalist olmakla beraber demokrasi konusunda iddialı bir ülke değil. Gerçekten ayrı olan ya da kendisini ayrı bir etnik kimlik olarak gören 56 farklı kimlik grubunu ve 58 eyaleti tek bir çatı altında tutmaya çalışan, hâlâ basbayağı imparatorluk olan, ama çok çok kalabalık bir toplumu tek bir ulus olarak tek bir beden halinde korumaya; “bir” ve “bütün” kalmaya gayret eden bir ülke. Dolayısıyla Doğu Türkistan’da elbette baskılar var. Ama Uygurların kendi dillerinde eğitim dahil özerklik üzerinden gelen hakları da var ve ne gariptir ki bugünkü “eşitsizlik” sorunlarının bir kısmı da kendi dilini konuşan bir Uygur’un, Çince’yi iyi bilmeyi ve konuşmayı işe alım kriteri olarak koyan firmalarda işe alınmaması gibi sebeplerden kaynaklanıyor.

        Çin’in bütünlük kaygısının teberrüz ettiği tek yer de Doğu Türkistan veya resmi adıyla Sincan Uygur Özerk Bölgesi değil. Hong Kong hâlâ Çin için “özel” bir dikkat istiyor, Tibet ve Bangkok’tan yükselen talepler Çin’i endişelendiriyor ve geriyor vs. Çin yetkililerinin “Çin’deki Müslümanlar” konusu ile “Sincan’daki meseleler” bahsinin ayrı ayrı değerlendirilmesini istemesi de bundan kaynaklanıyor. PKK’yı örnek göstererek “Yani ne yapabiliriz, siz söyleyin” diyebiliyorlar. Böyle bir noktada Erdoğan’ın, Filistin konusuna Türkiye gibi bakan Çin’e dönüp “İsrail gibi olmayın, yeterli” diyebilmesi mümkün olabilirdi. Eğer sosyal medya aracılığıyla yayılan ve konvansiyonel medya eliyle çoğaltılan o görüntüler ve haberler sahte olmasaydı...

        Diğer Yazılar